2023 hem dünyada hem de ülkemizde yakın tarihin en kötü yılı olarak anılmayı hak eden bir yıl oldu!
Aslına bakılarsa, son yıllardaki yeni yıl değerlendirmelerine geriye doğru şöyle baksak bile her yılın önceki yılı arattığını görüyoruz. Bu yüzden de 2023’ün 2022’den 2021’den, 2020’den… “daha kötü” olması sürpriz olmadı.
2022 Orta Avrupa’nın hemen kapısında, 22 Şubat 2022’de başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı’nı devralan 2023, bir tek savaşla yetinmeyecek kadar keskin çelişkilerin ortaya çıktığı bir yıl oldu.
Nitekim 7 Ekim 2023 gününün sabah saatlerinde Hamas’ın sivilleri de hedef alan saldırısını bahane eden İsrail, “Hamas’ı cezalandırmak” adına Gazze’ye saldırarak tüm Filistinlere savaş ilan etmesiyle dünyanın ikinci bir savaşı daha oldu!
Ukrayna savaşıyla Avrupa’yı silahlandırıp NATO’yu ayakları üstün diken Batılı emperyalistler İsrail-Filistin savaşıyla da Ortadoğu’yu yeniden dizayn etmeyi amaçlamaktadırlar.
Öte yandan Çin ve Rusya ile ABD arasındaki gerilimler 2023’te daha büyürken; ABD, Çin’in Asya ve Afrika’daki girişimlerinin önünü kesmeye, Rusya’yı ise giderek sıkılaşan ambargolarla köşeye sıkıştırmaya çalışmaktadır.
Emperyalist güçlerin kurduğu dünya düzeni giderek daha büyük sorunlarla karşı karşıya kalırken sistemin sahipleri daha iyi bir dünyayı lafta bile vadedememektedir.
ÜLKEMİZDE DE 2023 SON YILLARIN EN KÖTÜSÜ OLDU!
2023, Türkiye için de önceki kötü yılları aratan bir yıl oldu! Hiç kuşkusuz ki 2023’ün en önemli olayı 6 Şubat depremleriydi! Hatay, Adıyaman ve Maraş başta olmak üzere 11 ili sallayan 7.6 ve 7.5 büyüklüğündeki iki depremde resmi rakamlara göre 52 bin kişi hayatını kaybetti, on binlerce kişi yaralandı, yüz binlerce bina yıkıldı.
İktidarın depremzedelere bir yıl içinde yeni konutlar vereceği vaadi bir yana, aradan geçen 10 ayda on binlerce depremzede hâlâ çadırlarda ve her tür yardıma muhtaç durumda. Öyle görünüyor ki 2024’te de iktidarın umursamazlığı ve depremzedelerin sorunları büyümeye devam edecek!
2023’ün en önemli ikinci olayı ise 14-29 Mayıs seçimleriydi. Halkın önemli bir kesimi içinde yer bulan, seçimin tek adam rejiminin önünü keserek Türkiye’nin demokratikleşmesi yolunda yeni imkanlar yaratacağı umudu; seçimleri Erdoğan ve Cumhur İttifakının kazanmasıyla hayal kırıklığı, moral-motivasyon bozukluğu, karamsarlığa dönüştü. Seçim sermaye partilerinin ittifakı olan “Millet İttifakı”nın da dağılmasına yol açtı.
Seçimin sonuçlarını tek adam rejimine “güvenoyu” olarak gören/gösteren Erdoğan ve arkasındaki güçler; 2023’ü, keyfi uygulamalarında yeni adımlar attıkları bir yıl olarak değerlendirdi. Bu adımlar şunlar:
- İç politikada ülkeyi Terörle Mücadele Yasası ile, yetmediği yerde de keyfi kararlar ve kararnamelerle yöneten iktidar; gazeteciler, aydınlar, demokrat akademisyenler ve Kürt siyasetçiler için ülkeyi açık ve kapalı cezaevine çevirmeye önceki yılları aşan biçimde devam etti. Dış politikada ise yeni Osmanlıcılık yılın bitmesine iki gün kala Riyad’da oynatılacak FB-GS maçının Suudi Arabistan yetkililerinin Atatürk posteri ve bazı pankartları tribünlere sokmaması nedeniyle oynanamadı! Böylece yeni Osmanlıcılık Riyad’da trajikomik ama bütün bir dış politikanın sembolü olarak duvara çarptı!
- 2023 yargıda Anayasa Mahkemesi (AYM) kararlarını tanımamanın açıkça bir hal almasıyla kalmadı, TİP Milletvekili Can Atalay’ın vekil seçilerek dokunulmazlık hakkı kazanması sonrası serbest bırakılması gerektiğine dair AYM kararı önce yerel mahkeme sonra da Yargıtay tarafından tanınmadı. Dahası Yargıtay 3. Ceza Dairesi tutumunu, AYM’nin bu kararına lehte oy veren AYM yargıçları hakkında suç duyurusunda bulunmaya kadar götürdü! AYM 2024’e tek adam yönetimi tarafından bir yanda siyasetten gelen “Kapatılmalı” söylemleri öte yandan da Yargıtaydan gelen suç duyurusu kıskacında girdi.
- Eğitimi dinileştirmenin “Dindar nesiller yetiştirme”ye yetmeyeceğini gören tek adam rejimi, ana okullarından milli eğitimin bütün okullarına kadar tarikat ve cemaatlere alan açtı. Milli Eğitim Bakanı tarikatları STK ilan etti ve 2024’te de bunlarla protokoller yapmaya devam edeceklerini açıkladı.
- Yılın son günlerinde TBMM’den geçirilen 2024 bütçesi ve ekim 2023’te yayımlanan orta vadeli program (OVP) ile iktidar, sistemin bütün yükünü işçi sınıfı ve emekçilere yükleyeceğini açıkça ilan etti. Vergilerin ve harçların artırılmasına dair yapılan açıklamalar; asgari ücretin TÜİK’in “beklenen enflasyonu”na endekslenmesi, “esnek çalışma”nın yaygınlaştırılmasının resmi belgelere geçirilmesi ve “tamamlayıcı emeklilik sistemi” ile aslında kıdem tazminatının kaldırılacağının ilan edilmiş olması 2024’te emekçilerin haklarına yönelik saldırının habercileridir.
İŞÇİ SINIFI VE HALKLAR; EMPERYALİSTLER VE GERİCİLİĞİN ÖNÜNE BARİKAT OLABİLİR
Yukarıda başlıca başlıklarla özetlemeye çalıştığımız dünyada ve ülkemizdeki egemenlerin ve hükümetlerinin hedefleri dikkate alındığında, 2024’ün, 2023’ü bile mumla aratacak bir yıl olabileceğini söyleyebiliriz.
Hele de ülkemizde tek adam ve arkasındaki güçler 31 Mart’taki yerel seçimi kazanırsa tek adam rejiminin gericilik ve faşizm uygulamalarında sınır tanımayacağını söylemek için çok fazla gerekçe göstermeye de gerek yok.
Bu gidişatı önleyip gerek dünyanın gerekse ülkemizin halklarının 2024’ü önceki yıllara göre daha iyi bir yıl yapması mümkündür. Bunun yolu ise halkların barış, özgürlük mücadelesinin, işçi sınıfı ve emekçi halkların açlık ve yoksulluğa karşı mücadelesinin; dünya ve ülkemiz egemenlerinin ve onların iktidarlarının karşısına bir barikat oluşturabilmesidir.
İsrail’in Filistinlere açtığı vahşi, soykırımcı amaçlar taşıyan savaşa karşı ABD’den Almanya’ya, Brezilya’dan İtalya’ya, İngiltere’den Yunanistan’a Batılı ülkelerin hükümetlerinin kayıtsız koşulsuz İsrail’in arkasında yer almasına karşın bu ülke halkları yüz binlerle meydanları doldurarak İsrail’in soykırıma varan saldırılarını protesto ettiler, edecek de görünüyor. Dahası İtalya, İspanya, Hollanda, Yunanistan gibi ülkelerde işçilerin İsrail’e mal götüren gemileri yüklemeyi reddetmeleri de bu gelişmeler içinde önemli ve yayılabilecek bir eğilim olarak öne çıkıyor. Tüm bunlar da halkların savaş değil barış istediğini göstermektedir. Ki, halklar ve işçi sınıfının bu tutumu daha şimdiden hükümetleri geri adım atmaya zorlamıştır. 2024’te bu eğilimin daha da güçlenmesi sürpriz olmayacaktır.
Ülkemizde daha altı ay önce bir seçim kazanmış olmasına karşın iktidar halk indinde bir rıza üretmiş değildir. Tersine yaptıklarıyla seçimde verdiği vaatleri yerine getirmemiştir ve bunun getirdiği tepkilerin önümüzdeki yılda daha da büyümesi beklenmeyen bir şey değildir.
DEMOKRASİ VE EMEK GÜÇLERİNİN İNİSİYATİFİ BELİRLEYECEK
Ancak burada gerek sınıf partisine ve demokrasi güçlerine gerekse mücadeleci sendikacılara önemli sorumluluklar düşmektedir:
- 14 Mayıs yenilgisinden çıkarılan dersler ışığında muhalefetin nasıl toparlanacağının, burada demokrasi güçlerinin nasıl bir sorumluluk üsleneceğinin ortaya konması, daha da önemlisi sınıf partisinin ve demokrasi güçlerin bunun için gerekli inisiyatifi alarak muhalefeti toparlamak için merkezi ve yerel düzeyde inisiyatif alması,
- Emek mücadelesinin ayağa kaldırılması için mücadeleci sendikaların ve sendikacıların, ileri işçilerin harekete geçmesi için gerekli girişimlerin yapılması önemli olacaktır. Gaziantep Şireci işçileri ve Şanlıurfa Özak işçilerinin direnişinden çıkarılan sıcak dersler 2024’te mücadelenin ilerlemesi için dayanak olacaktır.
Bu imkanları gerçekleştirerek 2024’ün önceki yıllara göre daha iyi bir yıl olması için mücadele eden herkesin, emek demokrasi güçlerinin yeni yılını “Haydi mücadeleye” diyerek kutluyorum.