Washington Post, Le Figaro ve Times gazeteleri için yazdıkları ortak mektupta, ABD Başkanı Barack Obama, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ve İngiltere Başbakanı David Cameron, Kaddafi gidinceye kadar mücadeleye devam edecekleri vaadinde bulunuyorlar.
Özellikle ”askeri operasyonun sonuna kadar gidecekleri vurgusuyla liderlerin Kaddafi karşıtlarına, ittifak sizi terketmeyecek mesajı verdiklerini” kaydeden Times’taki mektupta, Libya kaderine terkedilirse uluslararası sistemin dışında kalan, işlemez bir devlet haline dönüşeceği uyarısında bulunuluyor.
”Kaddafi işbaşında kaldığı sürece, NATO ve koalisyon güçlerinin operasyonları sürmeli ve böylece bir yandan siviller korunurken diğer yandan da rejim üzerindeki baskı da artmalıdır” görüşünü dile getiren liderler, İngiltere, Fransa ve ABD, BM kararının gereğini yerine getirirken, Libya halkı kendi geleceğini belirleyinceye kadar durmayacaktır” taahhüdünde bulunuyorlar.
Hükümette göç politikaları çatlağı
İngiltere’de göçmen tartışması hükümette çatlağa yol açtı.
“David Cameron’un dün yaptığı bir konuşmada ülkeye gelen göçmen sayısını yüzbinlerden, onbinlere düşürecekleri açıklamasına koalisyon ortağı Liberal Demokratlardan tepki geldi” diyor Guardian.
Liberal Demokrat kabine üyelerinden Vince Cable, yaklaşan yerel seçim ve seçim sistemine ilişkin referandum nedeniyle bu tür açıklamaların yapıldığı imasında bulunarak, ”Ama bu tür söylemler, aşırlıkları alevlendirme riski taşıyor” uyarısında bulunuyor.
Cable, ayrıca Cameron’a ”göçmen sayısında radikal kesinti, koalisyonun değil, sizin partinizin politikası” hatırlatmasını da yapıyor.
Independent de tartışmayı başyazısından irdelerken, öncelikle Cameron’ın konuşmasını hayalkırıklığıyla karşıladığını kayda geçiriyor.
“Konuşmada yeni bir şey yoktu”, gazeteye göre. Başbakan’ın bu konudaki yaklaşımı da biliniyor. ”Dolayısıyla, konuşmanın gerçek amacının muhafazakarlara gelecek ay yapılacak seçimlerde destek arayışı olduğunu söyleyen Cable ile aynı görüşü paylaşmamak çok zor” diyor Independent ve şöyle devam ediyor:
”Cameron dünkü konuşmasında bir nostaljiden bahsederek, göç sorununun bu ülkede siyasetin merkezinde olmadığı günleri hatırlıyorum, şimdi de öyle olsun istiyorum dedi. Ancak bu günler maalesef çok uzakta. Cameron gibi siyasetçiler de, seçimde avantaj sağlamak için göç sorununu ele aldıkça da uzakta kalmaya devam edecek.”
Gazze raporu tartışması büyüyor
Guardian‘ın iç sayfalarındaki bir haberde ise, İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarının ardından oluşturulan BM komisyonunda yaşanan krize ilişkin ayrıntılar var.
2008’in son günleri ve 2009’un başlarında Gazze’ye günlerce süren hava saldırıları düzenleyen İsrail’in sivilleri hedef aldığı, üç hafta süren operasyon sırasında savaş suçu işlemiş olabileceği sonucuna varmıştı.
Komisyonun başkanı Richard Goldstone ise geçtiğimiz günlerde Washington Post’ta yayımlanan makalesinde, raporun bu bölümlerinden pişmanlık duyduğunu söylemiş, bu sözleri de İsrail hükümetini memnun etmişti.
Ancak şimdi komisyonun diğer üç üyesi sessizliklerini bozmuş görünüyorlar. Guardian, bu üyelerin, Pakistanlı insan hakları avukatı Hina Jilani, London School of Economics’ten Christine Chinkin ve İrlandalı barış eylemcisi Desmond Travers’in, Goldstone’a yanıtlarının yıkıcı olduğu görüşünde.
Goldstone’u eleştiren üyeler, hedef oldukları bireysel saldırıları ve baskıyı kayda geçirdikten sonra, ”Vardığımız sonuçları baskılar sonunda ‘temizlemiş’ olsaydık hayatını kaybeden yüzlerce masum sivile, yaralılara ve hala savaştan ve ablukadan mağdur durumda olan yüzbinlerce kişiye haksızlık etmiş olurduk” görüşünü dile getirdiler. Üyeler, raporu karalama çabalarını ise, gerçekleri saptırıp bulguları gayrımeşru hale getirerek güvenilirliği üzerinde tereddüt yaratma girişimi olarak niteliyorlar.
İsrail’in Gazze’ye yönelik üç hafta süren saldırıları sonunda 1,400 Filistinlinin hayatını kaybettiği tahmin ediliyor. Savaşta hayatını kaybeden İsraillilerin sayısı ise 13.
Yunanistan borçlarını ödeyebilecek mi?
Daily Telegraph‘ın manşetinde ise, Avrupa Birliği’nin para birimi euronun karşı karşıya kaldığı yeni bir kriz olasılığı yer alıyor.
Krizin adı yine Yunanistan.
Küresel krizden en ağır etkilenen Avrupa ülkesi Yunanistan’ın borçlarını ödeyemeyeceği kaygısı, birliğin en üst düzey mali yetkililerinden biri tarafından dile getirilince piyasalardaki etkisi de sert olmuş.
Almanya Maliye Bakanı Wolfgang Schaeuble, ”Atina borçlarını ödeyemezse ellerinde Yunan tahvilleri bulunanlar da zarar ederler” demiş.
Daily Telegraph, Yunanistan’ın 10 yılık hazine bonolarında faizin yüzde 13’e fırladığını yazıyor. Karşılaştırma yapmak için benzer tahvillere Almanya’nın yüzde 3 faiz ödediğini de anımsatıyor gazete.
Yunanistan’ın mali tablosu haziran ayında uluslararası bir heyet tarafından incelenecek. Bu inceleme sonunda eğer borçlarını ödeyemeyeceği ortaya çıkarsa bir şeyler yapmamız gerekebilir diyor Alman bakan.
Schaeuble’e göre, Yunanistan’ın alacaklıları vade uzatımı ya da daha düşük geri ödemeleri kabul etmekten başka seçenek bulamayabilirler.
Avrupa Birliği bankaları da, Yunanistan’ın en büyük alacaklısı olduğu için, “borçların yeniden yapılandırılması da Avrupa mali sistemine hasar verecektir” diyor Daily Telegraph.
Avrupa Birliği’nin ekonomiden sorumlu yetkilisi Olli Rehn de, tabloyu daha da karamsarlaştıran bir açıklama yapmış:
”Borçların yeniden yapılandırılmasının bankacılık sektöründe zincirleme reaksiyona neden olacağına da şüphe yok” diyor. Bu zincirleme reaksiyonun halkaları arasında, İrlanda ve Portekiz gibi ülkelerin olabileceği de, Daily Telegraph’ın dikkat çektiği noktalardan.
BBCTürkçe