Bu sabah gazetelerde İngiltere Başbakanı David Cameron’un göç sorunu konusunda bugün yapacağı açıklamaya ilişkin ayrıntılar var.
Daily Telegraph, Cameron’ın denetimsiz göçün İngiltere’de birbirinden kopuk toplumlar yarattığını savunacağını aktarıyor.
Guardian da, Cameron’un hedefinde İşçi Partisi hükümetinin göç politikalarının olduğunu, başbakanın kendisinden önceki hükümetin çok fazla göçmenin ülkeye girişine izin verdiğine inandığını kaydediyor.
1997 ile 2009 arasında İngiltere’ye yerleşen göçmenlerin sayısı 2,2 milyon olarak gerçekleşmiş.
Aşırı göç de, Cameron’a göre, eğitim ve sağlık hizmetleriyle, konut dağılımı üzerinde ağır bir yük oluşturuyor.
Cameron ayrıca, göçmenlerin entegrasyona yanaşmamalarının ve İngilizce bilmemelerinin, İngiltere’deki toplum dokusuna hasar verdiğini savunuyor.
Guardian, yine de Cameron’ın, kendisinden önceki muhafazakar liderlerden, şimdiki Dışişleri Bakanı William Hague’in geçmişte savunduğu ”göçmenler nedeniyle İngiltere yabancı bir ülkeye dönüşüyor” tezinin tersine, ülkenin göçmenlerden büyük fayda sağladığını teslim ettiğini de aktarıyor.
Obama’ya ‘risk al’ çağrısı
Financial Times‘ın yorum sayfalarında ABD’de baba George Bush döneminin ulusal güvenlik danışmanı Brent Scowcroft imzalı bir değerlendirme, ABD Başkanı Barack Obama’ya Orta Doğu barışı konusunda risk alması tavsiyesinde bulunuyor.
Orta Doğu’da yurttaşların, ülkelerinin geleceğini şekillendirdikleri bir döneme girildiğini kaydeden Scowcroft, “bundan etkilenmeyen, soruna gerekli ciddiyette yaklaşmayan İsrail ve Filistin liderleri nedeniyle Arap-İsrail anlaşmazlığı” diyor.
Scowcroft, ”dört konu üzerinde durulmalı” diye yazıyor.
Birincisi, belki karşılıklı uzlaşmaya dayalı ufak tefek ayarlamalarla, 1967 sınırları üzerinde iki devletli çözüm.
İkincisi, iki devletli çözümle uyumlu mülteci sorununa çözülmesi. Bu, İsrail’e dönüş için genel bir hak olmasa bile, Filistinli mültecilerin haksızlığa uğradıkları duygusunu hafifletecek, tazminat ve yeniden yerleşme yardımı sağlanmalı.
Üçüncüsü, Kudüs’ün, İsrail ve Filistin’in bölünmemiş başkenti olarak tasarlandığı, Yahudi bölgelerinin İsrail, Arapların yaşadığı yerlerin de, Filistin egemenliği altında yönetilen bir kent olması. Kutsal mekanların da, özel bir rejim altında idare edilmesi.
Sonuncusu da, Obama’nın bir yandan İsrail’in güvenlik kaygılarını giderirken, diğer yandan da Filistin egemenliğine saygılı, askerden arındırılmış bir Filistin devleti için baskı yapması gereği.
Amerika Birleşik Devletleri liderliğinde, barışçı bir geçiş dönemi güvenliğini sağlayacak çok uluslu bir gücün söz konusu olabileceğini belirten Scowcroft, “işgal edilmiş topraklar yarası kapanmadığı sürece, yeni Orta Doğu’nun nasıl bir şekil alacağını, kimse bilemeyecek” uyarısında da bulunuyor.
Omerta kuralını ihlal eden mafya babası
Daily Telegraph‘ın iç sayfalarında ise, New York’ta devam eden mafya davasına ilişkin ayrıntılara yer veriliyor.
”Mafya babası, gangsterlerin sessizlik yasasını deldi ve ispiyoncu oldu” diyor gazete.
Joseph Massino adlı mafya babası, Al Pacino ve Johnny Depp’in başrollerini paylaştıkları Donni Brasco filminde olduğu gibi, ”omerta”yı, yani mafyanın sessizlik kuralını çiğnemiş.
Örgütün önde gelen isimlerinden biri olan Vincent Basciano’nun, bir cinayetin zanlısı olduğunu, mahkeme salonunda, bizzat şüpheliyi işaret ederek söyleyen Massino, sadece zanlıyı teşhis etmekle kalmamış, bu kişiyle aynı cezaevinde kaldıkları sırada, üzerine yerleştirilen mikrofonla, yaptığı itirafları da kaydetmiş.
“Sekiz cinayette parmağı olduğu gerekçesiyle iki kez ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış olan Massino, polisle işbirliği yaparak cezasının azaltılmasını, eşinin soruşturmadan muaf kalmasını ve evinin eşinde kalmasını sağlamaya çalışıyor” diyor, Daily Telegraph.
‘Abramoviç Hiddink’in peşinde’
Daily Telegraph’ın manşetinde Türk futbolunu yakından ilgilendiren bir haber var.
Chelsea’nin son dönemde yaşadığı her teknik direktör krizinde olduğu gibi bugünlerde de Guus Hiddink adı, yeniden gündemde.
Sayfanın tepesinde, Hiddink’in fotoğrafı ve ”Stamford Bridge’e mi dönüyor?” sorusu dikkat çekiyor.
”Chelsea’nin Şampiyonlar Ligi’ne vedasından sonra koltuğu iyice sallanan Carlo Ancelotti’nin yerine, en güçlü aday Türk milli takımının teknik direktörü Guus Hiddink” diyor Daily Telegraph.
En azından Abramoviç’in niyeti, Hollandalı teknik adamı Stamford Bridge’e geri getirmek. Ancak ikna edip edemeyeceğini görmek için, beklemek gerekecek.
Çünkü Hiddink, Türkiye Futbol Federasyonu’yla sözleşmesine sadık kalmak istediğini sıklıkla dile getirmişti.
Eğer Hiddink ikna edilemezse, Liverpool ve Inter’in eski teknik direktörü Rafael Benitez’in adı da gündeme gelebilir. Ancak Benitez’in daha çok kendisinin adaylar arasında görülmek istediğini yazıyor gazete.
Daily Telegraph’e göre, Abramoviç, Porto’nun başarılı teknik direktörü Andre Villas-Boas’ı kulübün başına getirmesi yönünde baskıya da hedef olmuş. Villas-Boas, Porto, Chelsea ve Inter’de görev yaptığı dönemde Jose Morinho’nun teknik kadrosunda yer alıyordu. Ancak ”minik Morinho” olarak nitelenen 33 yaşındaki teknik direktör de, gelecek yıl Porto’nun başında kalmak istediğini açıklamıştı.
Adaylar arasında Marco van Basten ve Mark Hughes’un da adı geçiyor.
Ancak Daily Telegraph, ”Abramoviç önce Hiddink’i ikna etmeye çalışacak” diyor. Bu süreçte de Avrupa şampiyonası grup eleme maçlarında Türkiye’nin performansı önem kazanacak.
Hiddink’in menajeri Cees van Nieuwenhuizen, Daily Telegraph’a yaptığı açıklamada, ”Hiddink, sözleşmesine bağlı kalacak. Haziran ayında Belçika, Eylül’de de Avusturya deplasmanlarından istedikleri sonuçları alırlarsa, play off’a kalabilecekleri görülüyor. Eğer Türkiye, elemelere gitmeye hak kazanamazsa, görevi bırakacağını daha önce söylemişti, ama teknik olarak şu anda Chelsea’ye gelmesi mümkün değil. Bunun Abramoviç’le olan iyi ilişkileriyle de ilgisi yok… Bugüne kadar hiçbir sözleşmesini feshetmedi Hiddink, Roman Abramoviç de bunu anlıyor.” diyor.
Hollandalı teknik adam, Rusya milli takımını çalıştırırken, 2009’da Felipe Scolari’nin ayrılmasının ardından kısa süre başına geçtiği Chelsea ile şampiyonlar liginde final şansını, son saniyelerde yenen golle, Barcelona’ya kaptırmış, Federasyon kupasıyla yetinmek zorunda kalmıştı.
BBCTürkçe