Türkçe edebi eserleri, farklı birçok dile çevirerek yabancı okurlarla buluşturan Kalem Telif Hakları Ajansı’nın kurucusu Nermin Mollaoğlu BirGün’ün sorularını yanıtladı
MELTEM YILMAZ
On sene önce İstanbul’da kurulan Kalem Telif Hakları Ajansı, Türk Edebiyatı’ndan yüzün üzerinde eserin yayın haklarını yurtiçinde ve yurtdışında temsil etmeye devam ediyor. Bu kapsamda ajansın, Türk Edebiyatı’nın dünyada tanınması için yaptığı sözleşmelerin sayısı 2015 sonu itibarıyla bin 600’ü geçmiş durumda.
Aynı zamanda Türkiye’nin ilk ve tek uluslararası edebiyat festivali olan ITEF- İstanbul Tanpınar Edebiyat Festivali’ni de 2009’dan bu yana hayata geçiren Kalem Ajans’ın kurucusu Nermin Mollaoğlu, BirGün’ün sorularını yanıtladı. Türkiye’de yayımlanan ve dünyaya satılan televizyon dizilerinin, yabancı okurların Türk Edebiyatı’na olan ilgisini de ciddi bir şekilde artırdığını ifade eden Mollaoğlu, yabancı yayıncıların son bir yılda Türkiye’den politik gündemi belirgin olan kitapları talep ettiklerine dikkat çekiyor.
»Türk Edebiyatı’ndan pek çok yazarın eserlerinin farklı dillere çevrilmesine aracılık etmiş bir isim olarak, yurtdışından Türk Edebiyatı’na yönelik ilgiyi nasıl yorumlarsınız?
Türkçeden çevirilere komşu ülkelerimiz hep ilgi göstermişlerdi. Bu ilginin sebeplerinin; göçle gelen iki dilli çevirmenlerin varlığı, TEDA (Türk Kültür, Sanat ve Edebiyat Eserlerinin Türkçe Dışındaki Dillerde Yayımlanmasına Destek Projesi), Türk Edebiyatı Çeviri Fonu’nun verdiği parasal desteğin cazibesi, yurtdışına pazarlanan TV dizilerinin popülerliği olduğu görüşündeyim. Son bir iki yıldır bu çember daha da genişledi. İtalya şu an en çok telif satılan ülkelerden biri oldu mesela. Daha önce hiç telif satışının olmadığı ülke ismi olarak Moğolistan’ı gösterebilirim. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir isimli eseri ilk Moğolcaya yayımlanan kitabımız.
»Şu an dünyada en çok hangi ülkeler Türk Edebiyatı eserlerini kendi dillerine kazandırıyor?
Yoğun çalıştığımız dilleri söyleyeyim: Arapça, Bulgarca, Lehçe, İtalyanca, Çince…
»En az çeviri hakkı sattıklarınız?
Bunu düşününce sinirleniyorum. O kadar çok Rusçaya çeviri satmak için uğraştım ki hâl hiç ilerleme yok. Aynı durum Fransa için de geçerliydi. Açıldı şimdi meydan. İspanyolca da beni üzen dillerden biri ama bunun nedeni Rusya ile benzer değil. İspanyolca çok büyük bir pazar. Büyük yayınevleri tüm İspanyolca konuşulan coğrafyaya hitap edecek kitaplar basmak istiyorlar. Riskleri çok büyük. Butik İspanyol yayıncılar da Türkiye’yi çok fazla tanımıyorlar. Burada Kültür Bakanlığımızın da hataları oldu. Malum bir aralar İspanya ile medeniyetlerimizi buluşturup duruyorduk, bu yüzden hep işlevsel olmayan İspanya kitap fuarlarına Türkiye standları açtık. Zaman ve para kaybıydı.
»Yabancı yayıncılar son dönemde Türkiye’den ne istiyor, ne bekliyor?
Bu yıl katıldığımız tüm fuarlarda yabancı yayıncılar politik göndermeleri belirgin olan ve bunları bariz şekilde kitap promosyonunda da kullanan kitaplar peşindeydiler. Türkiye’den başka bir şey beklemiyorlar, istemiyorlar. İnatla burunlarına soksanız dahi ilgilenmiyorlar. Bu Türk Edebiyatımız açısından oldukça vahim bir durum. Fakat hiç şaşırtıcı değil, ülkemizde yayımlanan yeni kitapların çoğunun da ya bariz sağ ya da bariz sol çizgiden gittiğini zamanı geldiğinde edebiyat tarihçilerimiz yazacaktır. Bu nedenle 2016’da Türkçeden diğer dillere çeviri hakkı satışı alanında yavaşlamanın yaşandığını söylemeliyim. 2015’te yapılan sözleşme sayısının yarısını bile 2016’da yapılmadı.
»Peki dünyada hangi türler yükseliyor?
Okurlar önce vampirlerle haşır neşir oldu, sonra grinin bilmem kaç tonunda ‘çarşaflarda seviştiler’, hatta araya ‘vampirli sevişmeli’ kitaplar da girdi. Şimdilerde sanırım kitap aşkı ilişkilerinde bir buhran dönemindeyiz, geçmişe bakıp “ah şu romanlar ne güzeldi” deyip, azıcık Amerikan mikrodalgasında ısıtılıp servise sunuluyor. Eski klasikler yeni parlak paketlerle kitap aşıklarının gözüne girmeye çalışıyor. Şükür Avrupa’dan yakışıklı, çarpıcı, akılda kalıcı, özgün, umut vadeden yeni yazarlar çıkıyor da dünya yayıncılık sektörü heyecanlanıyor. Araya ‘umutsuz’ olan kadınlara arzu ettikleri umudu verecek romanlar da ekleniyor. Bunlar tabii çok genel trendler. Her zaman has edebiyat vardır, okuru onu bulur.
»Türk Edebiyatı’nın yurt dışında yeterince tanındığını, bilindiğini düşünüyor musunuz?
Türk Edebiyatı daha yurt içinde yeterince tanınmıyor bilinmiyor, yabancı nerden bilsin!
Çok az yazarımız arkadaşı olmayan başka bir yazarın kitabını merak edip okuyor. Yıl sonu geldi. Şimdi başlar 2016’da okuduğunuz sevdiğiniz romanlar listeleri. Bana gazete ismi, yazar ismi ver sana okuduğu kitapları söyleyeyim. Şaka bir yana ama durum vahim.
»Türkiye’deki akademik camiada durum nasıl?
Akademisyenlerin durumu da hiç iç açıcı değil. Onların da peşinden gittikleri siyasi görüşlerine uygun bir iki favori yazarları var. O isimlerle yıllarını geçiriyorlar. Yeni bir yazarın ilk romanını tanıtması için taklalar atması gerekiyor. İşte bunu da sosyal medya sirkinde yapıyor. Elbette tüm bunların dışında iyi okuryazarlarımız da akademisyenlerimiz de var. İyi ki var…
»Yurtdışında edebiyatımızın tanıtımında rol alması gereken kişi ve kurumlar gerekli sorumluluğu üstleniyor mu?
Yurtdışında edebiyatımızın tanıtımında büyükelçiliklerimizin ve konsolosluklarımızın aktif olması beklenir. Fakat gittiğim ülkelerdeki elçiliklerimizin çok azında edebiyat sevdasına tanık oldum. Şükürler hepsi Ahmet Ümit, Zülfü Livaneli seviyor ama satış rakamları 50 binin altında olan bir yazar ismini hiç duymamış oluyorlar. Hepsine ilgilerinden dolayı teşekkür edip, yeni yazarlarımızın romanlarını yılbaşı hediyesi olarak gönderirim. Ne güzel olur…