PKK’nin eylemsizlik kararı yanıt bekliyor. Hükümeti, muhalefeti, medyasıyla sistem tarafından gelen ilk tepki(sizlik)lerin umut verici olduğu söylenemez. Bu kararı, ‘çözüme gidecek sürecin bir ilk adımı’ olarak değerlendirmek gerekiyorken, mesele bu eksende tartışılmıyor ve başka yönlere öteleniyor.
İki aylık çatışma döneminde ve “savunma” pozisyonundayken bile savaş kabiliyeti açısından neler yapabildiği ortadayken, “eylemsizlik PKK’nin zayıflamasının sonucudur” ya da “kış yaklaştı da ondandır…” diyen embesillerin sayısı bile hiç de az değil. Akıl fukaralığı kötüdür ama bu muhakeme sınırları yılların devlet ezberiyle donmuşların durumu daha beter bir şey olsa gerektir!
Yine, özellikle AKP yandaşı medya, “PKK’yi Kürtlerin yola getirdiği” üzerinden kurmaya çalışıyor “çözümü öteleme” borsasını! Örneğin Mümtaz’er Türköne, “PKK’yi ateşkes ilan etmeye Kürtler zorladı. Kürtlerin iradesi, PKK’yi hizaya getirdi ve şiddeti sona erdirdi…” diyor ve durumu “Kürtlerin PKK karşısındaki zaferi” olarak tanımlıyor! Beklenmedik bir yaklaşım mı bu? Asla değil. Öncesinde, bütün karşılıklı ateşkes çağrılarını bilinçli bir şekilde ve ısrarla “PKK’ye silah bırak çağrısı” şeklinde yansıtan bu takiyyecilikten objektif olmasını mı bekleyecektik? Bunların ki o çok şikayet ettikleri, psikolojik harptir. Her gelişmeyi, Kürt hareketini bölme stratejisine güdümleyen, katıksız bir psikolojik harp!..
Meydanlarda gezen Kılıçdaroğlu ise havuz problemleriyle uğraştığından olsa gerek, meseleyi pas geçti önce. Kandil’den yapılan ve devlet yetkililerinin de Öcalan’dan ateşkes talep ettiklerini belirten açıklamadan sonra konuşmaya başladı. Başbakan’ın “bu alçakça bir iftiradır, terör örgütünün elebaşlarının sözlerine nasıl inanılır, bizim hiçbir illegal yapılanmayla pazarlığımız olamaz…” sözlerinin de üzerine çullanarak, “gördünüz mü, başbakan artık PKK’yi ‘terör örgütü’ olarak görmüyor, ‘illegal örgüt’ diyor. Bu da pazarlığın açık göstergesidir…” sözleriyle, ne müthiş bir “çözümcü” olduğunu bir kez daha gösteriyor Kılıçdaroğlu. Yani onun için, eylemsizlik kararı, meydanlarda hükümete karşı milliyetçilik tavlamanın gerekçesinden başka bir şey değil artık.
Ve bir diğer yaklaşım; özellikle CHP’ye oynayan medyacılar için PKK’nin eylemsizlik kararı AKP’ye sunulmuş ‘evet’ desteği anlamına geliyordu. AKP cephesinin, PKK’yi “anayasa değişikliğini engellemeye çalışan, Ergenekon’la ilişkili bir örgüt” olarak sunmaya çalıştığı da ortadayken, bu “AKP’ye evet desteği” bir çelişki yaratmıyor mu acaba?
Evet bu bir çelişki ama bu çelişkinin çözümü de dahil, ‘ateşkes’in referandum odaklı bir mikro çıkarlar mühendisliği olduğunu CHP’li yazarlardan değil de Birgün yazarı Melih Pekdemir’den öğreniyoruz!
Uzunca alıntılayalım:
“Devrimcilerin başarılı olması neden kolay değil? Çünkü ütmek değil, yenmek peşindedirler ve bu yüzden ütülmezler, olsa olsa yenilirler… ütme-ütülme dengelerinin dışında yer alırlar… Şimdi mesela gelinen noktada Öcalan AKP’yi ütecek mi? Bu soruyu şundan soruyorum: Önce koster bozuk dediler, ama baktılar referandum sonuçları tehlikede, hemen özel koster tahsis ettiler.
Ve böylece PKK de “ateşkes”i ilan etti…
…Öcalan’a siyaset yaptırma inisiyatifi de şimdi kesinlikle AKP’de ve en son koster örneği bunun kanıtı. Eskiden ordudaydı; artık İmralı’nın iç işlerine Adalet Bakanlığı, dışişlerine İçişleri Bakanlığı bakıyor, yani AKP hükümeti. Öcalan, ancak AKP inisiyatifi ile tanınan fırsatlar çerçevesinde siyaset yapabiliyor, çünkü tutsak! Ve artık ordunun değil AKP hükümetinin tutsağı…
…Evet ve hayır oyları at başı gittiğinden, haliyle BDP de kilit parti oldu… Açılımda yuttukları bir zoka vardı… Şimdi yine benzer bir zoka önlerine geliyor… Bir “evet” uğruna ya rab ne dolaplar çevriliyor!
Yani? Alavere dalavere Kürt tercihi evet’e!”
Neymiş? “Öcalan artık ordunun değil AKP’nin tutsağı” olduğu için AKP’nin inisiyatifinde siyaset yapabilirmiş ancak! Ne kadar da ‘doğal’; kimin cezaevindeysen ona uygun siyaset yapabilirsin! Ergenekonculuk bitti demek ki, artık AKP’cilik dönemi, öyle mi? Bu kadar basit mi?
Pekdemir de eylemsizlik kararını AKP’ye verilmiş bir “evet” desteği olarak görüyor ve bunu bir “ütmek-ütülmek” ilişkisi çerçevesinde, Kürtlerin AKP’ye “ütülmesi” şeklinde değerlendiriyor. Ve devrimcilerin, “ütme-ütülme” işlerinin dışında yeraldıkları için de bu ateşkes meselesine kafa yormaları da gerekmiyor pek doğal olarak! Evet, bu hesapların içinde kirlenmeyelim, işimize bakalım hesabı… En “ekonomik” yol da bu olsa gerek! Peki Pekdemir’in partisi ÖDP de “taraflar ateşkes ilan etsin” diyenlerden değil miydi? Ve şimdi bunu AKP’ye evet desteği diye yansıtmanın alemi nedir? PKK yetkilileri “Bu ateşkesin Kürtlerin boykot kararıyla hiçbir ilişkisi yoktur. Fiili eylemsizlik, boykot kararında hiçbir gevşeme yaratmayacaktır…” diye dursunlar; BDP yetkilileri meydan meydan, “önce Başbakan değişsin, koşullarımızı kabul etsin…” şeklinde konuşsunlar; ne gam, teşhis konulmuş peşinen:
“Alavere dalavere Kürt tercihi evet’e!”
AKP’ci liberaller bile bu kadar emin değiller ki psikolojik harpçi kuşatmalarını hergün biraz daha sıkılaştırıyorlar. Zira onlar, daha önceki tecrübelerinden biliyorlar ki, Kürtleri çantada keklik görmek büyük yanılgıdır.
Alavare dalavere, ancak örgütsüz ve bir de AKP’nin ağzına bakan saftirik Kürt için geçerlidir.
Örgütlü Kürt başka bir düzeydedir artık.
Bırakalım kuşkuculuğu, referandum senaryolarını; bilelim ki savaş ve barış referandum sonrasında da bu memleketin en önemli, en can yakıcı sorunu olacaktır. Savaş dursun diye yırtındık durduk, bir taraf tetikten çekti işte elini; “ütmem-ütülmem” diye kendimize güzellemeler yaparak avunmanın değil, gereği için samimiyetle uğraşma zamanı şimdi…
Bakın tek taraflı ateşkes sürerken, savaş da tek taraflı sürüyor hala!
Evrensel