ABD’nin önde gelen gazetelerinden Christian Science Monitor Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerini ele alan bir makaleye yer verdi.
Yeni Amerikan Güvenlik Merkezi adlı düşünce kuruluşunun uzmanlarından Daniel Kliman ile Transatlantik Akademisi’nden Joshua Walker’ın kaleme aldığı yazıda, “100 yıl önce Avrupa’da, Osmanlı İmparatorluğu’nun düşüşünden nasıl istifade edilebileceği üzerinde şiddetli bir tartışma vardı. Bugün sorulan soru ise tam tersi; Batı, yükselen bir Türkiye’yi nasıl idare edebilir” denildi.
Batı’nın Türkiye’yi kaybetmemek için çaba harcaması gerektiği belirtilen yazıda, “Washington ve Avrupa başkentlerinde, Türkiye’nin zaten ‘kaybedildiği’ ve onun, uluslararası düzenin lehine olmaktan ziyade aleyhine çalışacak, gitgide yükselen bir teokrasi haline gelmesinin kaçınılmaz olduğu şeklinde bir sonuca varmanın büyük hata olacağı” yorumunda bulunuluyor.
Türkiye’yi anlamanın yolu öncelikle bu ülkenin dünyadaki konumunu ve bölgesindeki etkinliğini kavramaktan geçtiğine dikkat çeken makalede, Türkiye’nin yükselen demokrasilerden oluşan Hindistan, Brezilya, Endonezya ve Güney Afrika gibi ülkelerin dahil olduğu “seçilmiş jeopolitik bir kulübün” üyesi olduğu vurgulanıyor. “Bu ülkelerin ortaya çıkışı, 21’inci yüzyılın çok önemli, ancak anlatılmamış bir gelişmesi” ifadesine yer verilen yazıda, Türkiye’nin yükselişi 21. yüzyılın önemli olayları arasında gösteriliyor.
“TÜRKİYE GİBİ ORTAKLARA İHTİYAÇ VAR”
“Batı ile Türkiye arasındaki mevcut gerilimlerden bu nedenle kaygı duyulması gerekiyor” denilen yazıda, şunlar kaydediliyor:
“Türkiye’nin Mavi Marmara gemisine saldırının ardından kullandığı kızgın söylemler ve BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yaptırım kararına karşı oy kullanması, Batı’nın, Ankara’nın gelecekteki gidişatını sorgulamasına neden oldu. Üstelik, anlaşmazlık alanları, yatışmaktan ziyade, her an alevlenmeye hazır gibi görünüyor. Patlama noktaları, İsrail-Filistin müzakerelerinde Hamas’ın rolü ve İran’ın nükleer programına nasıl karşılık verileceği konularını içeriyor.
“Türkiye’deki son gelişmeler kaygıyla izleniyor olabilir. Hatta Avrupa başkentlerinde ve Washington’da, Türkiye’nin zaten kaybedildiği ve ülkede teokrasinin giderek güç kazanmasının kaçınılmaz olduğu gibi bir sonuca varmak bazılarına cazip görünebilir. Ancak bu, ölümcül bir hata olur. Türkiye’yi şeytan gibi göstermek, ülke içinde Batı’nın korktuğu unsurları güçlendirecektir. Bu unsurların, Türkiye’nin asla Batı’nın bir parçası olamayacağı yönündeki görüşlerine inandırıcılık katacak ve Türk dış politikasını daha aşırı bir yöne sokmalarına olanak sağlayacaktır. Bu nedenle Türkiye ile şu anda yaşanan sorunlara verilecek doğru tepki, daha da yakınlaşma politikası olmalıdır.”
Makalede ayrıca Türkiye’nin eşsiz rolüne de geniş yer veriliyor ve Türkiye için “ABD’nin bölgede rahatlıkla güvenebileceği yegâne ülke” ifadesi kullanılıyor.
Makaleye göre; “ABD’nin Ortadoğu’daki diğer müttefikleri arasında ya Mısır ve Suudi Arabistan gibi otokrat, İran gibi ABD’ye düşman, ya da demokratik ancak bölgesinde mahsur kalmış, tüm taraflardan kuşatılmış İsrail bulunuyor. Dolayısıyla Washington’un bu ülkelerden medet umması boşuna. Bölgede Türkiye’nin yerini dolduracak başka bir ülke yok. Türkiye Irak’ın geleceğini olumlu etkileyebilir ve Batı’yla “nükleer silahsız İran” konusunda aynı görüşü paylaşan Ankara, Tahran ile muhatap olarak faydalı olmayı sürdürüyor. Türkiye nüfusun büyük çoğunluğunun Müslüman olduğu halde bölgede özgür ve adil seçimlerin yapılabildiği tek ülke. Başka hiçbir ülke, istikrar ve demokratik değerlerin direği olmak konusunda Türkiye’nin yerini alamaz. Türkiye, bölgede demokrasi için güvenilir bir yol gösterici vazifesi görebilir.”
Yazıda, “Batı’nın, Türkiye’nin iç siyasetine seyirci olmaktan öte olduğu, söylemleri ve eylemlerinin, hem iyi hem kötü yönde Türkiye’de güçlü biçimde yankı bulduğu” belirtilerek, Türkiye ile gelinen duruma verilecek en doğru yanıtın, daha fazla işbirliği ve yakınlaşma olduğu söyleniyor:
“İngiltere Başbakanı David Cameron’ın Ankara’daki sözleri, Türkiye’nin Batı’daki dostlarının bağlılığını gösterdi ve bunun, 2005 yılından bu yana canlılığını yitiren AB ile daha derin yakınlaşma sürecini başlatması gerekiyor.”
“ABD’NİN ATMASI GEREKEN ADIMLAR”
Makalede yazarlar Ankara ile ilişkilerin düzeltilmesi için Obama yönetiminin nasıl bir yol izlemesi gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunuyor.
İkili ilişkilerin düzeltilmesi ve geliştirilmesi yönünde atılacak adımları dört başlık altında toplayan gazeteye göre; “ilk adım Türk ve Amerikalı işadamlarını biraraya getirecek bir CEO Forumu oluşturmak.”
İkinci adım ise Türk siyasetçilerle, ABD’li Kongre üyelerinin ve her iki ülkenin dışişleri diplomatlarının daha sık biraraya gelmesi ve bu göstermelik ziyaretlerin, ciddi konuların ele alındığı toplantılara dönüştürülmesini içeriyor.
Üçüncü adım, ABD ile Japonya arasında yürütülen ve Amerikan federal hükümet çalışanlarının bir yıl süreyle Japonca dersi alıp, Japon hükümetinde görev üstlenmelerini öngören Mansfield Dostluk programını model alarak, Amerikalı yetkililerin Türk hükümetinde de çalışmaları imkânını sağlayacak bir programın acilen başlatılması.
Son olarak da; iki ülke arasındaki öğrenci değişiminin artırılması tavsiye ediliyor. Bu kapsamda ABD’de ihtisas yapmak isteyen Türk öğrencilerine ve aynı şekilde Türkiye konusunda uzmanlaşmak isteyen Amerikalı öğrencilere verilen Fullbright bursu kontenjanının iki katına çıkarılması, kısa vadede atılacak adımlardan biri olarak gösteriliyor.
Yazıda, “Türkiye ile yakınlaşma ve işbirliğini artırma uzun vadeli bir proje, bu süreçte Türkiye her zaman Batı’nın beklentilerini karşılamayabilir. Ya da tam tersi durum da sözkonusu olabilir; Batı Türkiye’yi hayal kırıklığına pekâla uğratabilir” deniyor.
Iki taraf arasındaki uzun vadeli daha fazla yakınlaşma Batı’ya Türkiye’nin yükselişine şekil verme imkanı sağlayacak ve Ankara’nın uluslar arası düzenin bir direği haline gelme yolunda cesaretlendirme olanağını sunacak.
Gülveda Özgür / Haberturk