“Terörist saldırı” deyince Cumhurbaşkanından başlayarak, bizim yüksek makamdaki yetkililerin aklına, politikalarını eleştiren akademisyenler, aydınlar geliyor.
Onun için de bütün dünyanın Brüksel’deki IŞİD saldırısını lanetlediği günde Başbakan Davutoğlu, “Korkmadık, korkmayacağız! Yılmadık, yılmayacağız!” diye kendisini yırtarcasına haykırdıktan sonra, derhal esasa geliyor; “Neredesiniz ey aydınlar, akademisyenler? Neden PKK’yı lanetleyen bir bildiri yayımlamıyorsunuz?” diye soruyor.
Sanki Brüksel saldırısını PKK yapmış da, Türkiye’nin aydınları akademisyenleri saldırıyı lanetlemiyormuş gibi!
Dahası artık Hükümetin temsil ettiği zihniyet, Tutuklu akademisyenlerden Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Kıvaç Ersoy’un belirttiği gibi insanları söyledikleri üstünden yargılamakla yetinmiyor, “söylemedikleri”yle de yargılıyor. Tıpkı Hitler rejimi gibi!
AKADEMİ TEHDİT GÖRÜLÜYOR
Aydın, akademisyen düşmanlığında sınır tanınmadığı bir dönemden geçiyor Türkiye. Ama aydınlarımız, akademisyenlerimiz de onurlu bir mücadele verdiklerinin farkında olarak, geri adım atmıyorlar. Dahası, akademisyenlere yönelik baskıların akademiden kovmaya, tutuklamaya kadar varmasına karşın Barış için Akademisyenlere verilen destek de yurt içinde ve dışında yayılıyor.
Dahası mücadele sertleştikçe saflar daha açıkça belirginleşiyor ve tarafların nasıl bir eğitim, nasıl bir üniversite, nasıl bir dünya savundukları daha anlaşılır oluyor.
Sabahattin Zaim Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Bülent Arı, geçen hafta bir televizyon programında Barış için Akademisyenler inisiyatifinin, “Bu suça ortak olmayacağız” diyen bildirisini eleştirirken bu bildirinin karşısındaki zihniyeti de açıkça ortaya koydu.
“Ben daha çok cahil ve okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halkın ferasetine güveniyorum. Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ülkeyi ayakta tutacak olanlar okumamış cahil halk. Türkiye’nin okumuş kesimi profesörden başlayarak geriye doğru en tehlikeli olanlar üniversite mezunları. Olayları en rahat okuyanlar ilkokul mezunları. Üniversite ve sonrası çok vahim. Çünkü zihinleri bulanık…” diyen Arı’nın, “abuk sabuk konuştuğu”, “cehaleti övdüğü” gibi gerekçelerle başına çullanıldı; adam istifaya kadar götürüldü. Ama gerçeğine bakarsak Arı’ya teşekkür etmeliyiz. Çünkü Arı, arı-duru, iki yüzlülüğe, takiyeye başvurmadan bugünkü iktidarın zihniyetini ortaya koydu!
Evet bugün Prof. Dr. Arı, tepki gördü, üniversitedeki görevinden istifa etti. Ama yakında onu Cumhurbaşkanı ya da Başbakanın başdanışmanları arasında görürsek şaşırmamalıyız. Çünkü Prof. Arı, bunu gerçekten hak etmiştir!
‘TORBA YASA’YLA GELECEK DİSİPLİN!
Barış için Akademisyenler inisiyatifinin bildirisi hiç akıllarından çıkmıyor olmalı ki, YÖK’ü ve üniversite kurullarını istedikleri gibi harekete geçiremeyen Hükümet, TBMM’ye sunduğu “torba yasa”ya Barış için Akademisyenler inisiyatifinin bildirisine imza atan akademisyenleri hedef aldığı açıkça belli olan “özel düzenlemeler” koydu.
“Torba yasa”ya eklenen maddeye göre; “Bölücü amaçlarla veya terör niteliğinde eylemlerde bulunmak veya bu eylemleri desteklemek; ideolojik ve siyasi amaçlarla eylemlerde bulunmak bu eylemleri açıkça desteklemek suretiyle kurumların huzur, sükûn ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal ve kamu hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, iş yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya yardımda bulunmak suçları kamu görevinden çıkarma cezası ile cezalandırılacak!”
Ayrıca bu tür suçları işleyen öğretim üyeleri hakkında YÖK başkanı doğrudan soruşturma açabilecek. YÖK başkanının soruşturma açması durumunda ceza, YÖK Disiplin Kurulu tarafından verilecek.
Emeklilik veya başka nedenlerle görevi sona eren akademisyenler de unutulmadı. Verilecek ceza emekli veya üniversitesinden ayrılmış akademisyenin “özlük dosyası”nda saklanacak. Ceza, kamu görevine döndüğü veya vakıf üniversitelerinde işe başladığı an uygulanacak!
AKADEMİDE McCARTHYCİLİK DÖNEMİ!
Böylece Hükümet ve Cumhurbaşkanı, akademiyi ve akademisyenleri kımıldayamaz hale getirmek, ağzını açanı üniversitenin dışına atacak bir yasal düzenleme getirmiş olacaktır.
Şimdi akademisyenlere yönelik yıllardır sürdürülen çeşitli baskılardan, üniversiteye kendi görüşleri dışında kimseyi almamak için başvurduğu yöntemlerden istediği sonucu alamayan iktidar, kendisi gibi düşünmeyenleri, demokrasi ve özgürlükleri savunan akademisyenleri üniversiteden atarak sorunu kökten çözmeyi amaçlamaktadır.
Böylece AKP Hükümeti, gele gele 1950’li yıllarda ABD’de ünlü Senatör McCarty’nin adıyla anılan “aydın ve akademisyenleri sindirme amaçlı terörü”ne sarılmaya gelmiştir.
Bugüne kadar bunu fiilen yapan ve YÖK’ü bu amaçla kullanan Erdoğan-Davutoğlu yönetimi, yasal düzenlemeyle McCarthyciliğe yasallık ve süreklilik kazandırmayı amaçlamaktadır.
Çünkü Erdoğan–Davutoğlu rejiminde ifade özgünlüğü sadece kendileri ve kendileri gibi düşünenler için vardır.
Peki; “Bu yol çıkar bir yol mudur; bu yola girenlerden başarılı olanlar var mıdır?” denirse bu soruya “evet” olacak bir tek örnek bile yoktur. Tersine insanlık, bütün geriye savrulmalara karşın ileriye doğru, özgür, demokratik bir üniversiteye, bilim ve ifade özgürlüğüne doğru gitmektedir.
Türkiye’nin akademisyenleri, aydınları böyle saldırılara karşı mücadele içinde bugüne gelmişlerdir. Bu yüzden de hükümet bu yasayı çıkarsa bile amaçlarına öyle kolayca varamayacaktır!