Şebnem Korur Fincancı
Bu hafta boyunca hem Türkiye’de hem de dünyanın tamamında Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 77 yıllık tarihini anan, geleceğe ışık tutan pek çok etkinlik gerçekleşecek. Son bir yılın hak ihlalleri gözler önüne serilecek, 77 yıl önce evrensel insan hakları mücadelesinin sonucunda ortaya çıkan, hepimizin hayatına dokunan ve çağımızın en önemli kurucu sözleşmesi olan Bildirge üzerine sözler kurulacak.
İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) bu yıl da açıklamasında insan haklarına dayalı bir dünyayı kuramamış olmanın ağırlığını taşıyan açıklamasını paylaştı bildiğiniz gibi.
Onlara kulak verelim: “…BM, İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı ağır insani yıkımın bir daha asla yaşanmaması için, barış, insan hakları ve demokrasi ideallerine dayalı uluslararası bir sistem oluşturma hedefiyle yeniden yapılandırılırken, Evrensel Bildirge de bu sistemin kurumsallaştırılmasında, insanlığın haysiyet, eşitlik ve adalet arayışında temel ve vazgeçilmez bir yere sahip olsa da bugün gelinen aşamada maalesef insan haklarına dayalı bir dünya fikri terk edilmiştir. BM, küresel boyutta yaşanan her türden ayrımcılık, eşitsizlik ve adaletsizliği, bunların yol açtığı derin yoksulluk ve yoksunluğu, yaşamın varlığını tehdit eden ekolojik yıkım ve iklim değişikliğini sonlandırmada yeterince etkin olamamaktadır. Güçlü devletlerin çıkar ilişkilerine dayalı oluşturdukları askeri ve ekonomik birliktelikler, sürdürülen savaş politikaları, başta Ortadoğu, Ukrayna ve Afrika’da olmak üzere küresel çapta halkları temel hak ve özgürlüklerini kullanamaz hale getirmiş, büyük bir insani krize yol açmıştır. Özellikle devletlerin demokrasi ve hukuk taahhüdünden giderek uzaklaşmaları, başta Evrensel Bildirge olmak üzere uluslararası insan hakları sözleşmelerinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınmaları, insanlığın en önemli kazanımlarından birisi olan insan haklarının hem bir referans sistemi hem de bir denetim mekanizması olarak zayıflamasına, küresel insan hakları rejiminin ağır bir kriz içine girmesine yol açmıştır. Ancak tüm bu olumsuzluklara karşın dünyanın her yerinde halklar, eşitlik, adalet, özgürlük, barış ve insan hakları talepleriyle itirazlarını yükseltmektedirler. Devletlerin ve hükümetlerin bu itirazlara karşı yanıtı ise şiddetin her türünü sistematikleştirip yaygınlaştırma ve hayatın tek gerçeği olarak toplumlara dayatmak olmaktadır. Bugün tüm dünyada yaşanan bu ağır kriz karşısında insan haklarını savunmak ve kurucu rolünü yeniden etkin kılmak en asli görevimizdir.”
İHD ve TİHV Dokümantasyon Merkezlerinin verilerine göre Türkiye’de 2025 yılının ilk 11 ayında yalnız yaşam hakkı ihlallerindeki kötüye gidişi görmek dahi insan haklarını referans alan bir ülkede yaşamadığımızı gözler önüne seriyor:
Kolluk güçlerinin yargısız infazı, dur ihtarına uyulmadığı gerekçesiyle veya rastgele ateş açması sonucu 3 kişi yaşamını yitirirken, 5 kişi de yaralanmış 11 ay içinde.
Gözaltında bulunan 1 kişi, mülteci/sığınmacıların tutulduğu geri gönderme merkezlerinde (GGM) 2 kişi şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmiş.
Ülke içinde, Suriye ve Kuzey Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) yaşanan silahlı çatışmalar ve operasyonlar sonucunda 24 güvenlik görevlisi (21 asker, 3 polis), 48 militan, bir sivil olmak üzere en az 73 kişi yaşamını yitirmiş.
Hapishanelerde hastalık, intihar, şiddet, ihmal, dışarıdan gelen kişilerin silahlı saldırısı vb. gerekçelerle en az 16 kişi yaşamını yitirmiş.
Mülteciler/sığınmacılar, Kürtler, LGBTİ+lar, Aleviler ve farklı din gruplarını hedef alan ırkçı, fobik ve nefret içerikli saldırılar sonucu en az 1 kişi yaşamını yitirirken, 20 kişi ise yaralanmış.
Yaşam ve çevre savunucularına yönelik silahlı saldırı sonucunda ise en az 1 kişi yaralanmış.
Zorunlu ya da muvazzaf olarak askerlik görevini yaparken en az 26 kişi kaza, patlama, intihar ve/veya şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmiş, 5 kişi de yaralanmış.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisinin (İSİG) verilerine göre iş kazaları/cinayetleri sonucu Türkiye’de 2025 yılının ilk 11 ayında en az 1956 işçi yaşamını yitirmiş.
Bianet’in verilerine göre 2025 yılının ilk 11 ayında erkekler tarafından en az 271 kadın, 60 çocuk öldürülmüş.
İhlaller çok fazla, yalnız yaşam hakkı ihlalleri dahi bu yazının sınırları dışına taşıyor ne yazık ki! Bir son söz olarak işkenceden söz etmemek olmaz.
Meşrulaştırılan ve ötekine yapılmasında beis görülmeyen işkencenin bir gün bizim de başkasının ötekisi olacağımız düşünülmeden savunulmasına bizi taşıyan o rıza üretme sistematiği içinde 2024 adalet istatistiklerine göre; ancak 838 soruşturma açılabilmiş, o da kamusal ve bireysel iki suç iddiası, işkence ve eziyet birleştirilerek. Oysa yalnız İHD’ye işkence iddiası ile başvuranlar 3 bini buluyor. Gerçek rakamı isterseniz, her yıl paylaştığım ‘Görevi yaptırmamak için direnme’ suçunu oluşturan TCK’nin 265. maddesinden 26 bin 491 kişi hakkında kamu davası açılmış, bu rakamı esas alabiliriz işkence için suç duyurusu yapılmasını engelleme girişimleri kapsamında!
Evet, insanlığın haysiyet, eşitlik ve adalet arayışında temel ve vazgeçilmez bir yere sahip ve insan olmaktan doğan haklarımıza sahip çıkmanın tam zamanı.




