AKP-MHP ittifakının tek adam yönetimine “gündem” dayanmıyor.
Bu yüzden de Erdoğan ve yönetimi, giderek daha sık biçimde; gerçekliği çok tartışmalı “müjdeler” ya da muhalefet aleyhine bir hava yaratacağını umduğu, gerçek ya da gerçek dışı olduğuna bakmadan, iddialar ortaya atmaya ihtiyaç duyuyor.
Çünkü; ekonomik krizin ve pandeminin yol açtığı ekonomik, sosyal yıkımın yükünün halka fatura edilmesinde gelinen aşama artık gerçeklerin saklanmasını olağanüstü güçleştirmiştir.
İşsizlik, yoksulluk, geçim sıkıntısının büyümesi, çöpten ekmek toplama görüntülerinin saklanamaz biçimde çoğalması, geçim sıkıntısının “sıkıntı” olmayı aşarak intiharlara neden olmaya varacak kadar can acıtıcı hale gelmesi, işsizlik ve yoksulluğun had safhaya çıkması, esnafın ve çiftçilerin önemli bir kesiminde iflas ve isyan çığlıklarının yükselmeye başlaması, pandeminin bütün yükünün halkın sırtına yıkılması… “yoksulluk, yolsuzluk, yasaklar”a eklenen “yağma” ve “yozlaşma”nın infial uyandıracak bir düzeye doğru gitmesi, iktidarı gündemi provoke edecek yeni iddialar ortaya atmaya zorlamaktadır.
‘YENİ ANAYASA’ İDDİASININ GERÇEKTE BİR KARŞILIĞI YOK!
Bu iddiaların bir bölümü günü bile kurtaramazken, bazıları ise daha uzun ömürlü olabilmektedir.
“Günü bile kurtaramayacak” gündemler, belki sadece yandaş medyada birkaç gün manşet olmakla kalırken, sistem tartışmasıyla bağlantılı olarak gündeme getirilenler ise; daha uzun süre gündemde kalabilmektedir. Nitekim, son bir hafta içinde Cumhurbaşkanı Erdoğan; aylardır yargı reformu etrafında dolanıp bir adım bile atamazken, “Yeni, sivil ve demokratik bir anayasa yapmanın zamanı gelmiştir” diyerek anayasa tartışması açmıştır.
Oysa bu iktidarın, yeni bir anayasa yapmak için ne parlamentoda ne de halk içinde bir desteği vardır.
Peki o zaman iktidar, bu tartışmayı sadece gündemi provoke ederek, halkın iktidarın ekonomik politikalarının sonuçları olarak sürüklendiği açlık, yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı gibi gerçek sorunların tartışılmasını önlemek için mi gündeme getirmektedir?
Millet İttifakı ve etrafındaki muhalefet, bunu iddia ediyor.
Elbette iktidarın gündemle böyle oynamasında bu amaç da vardır. Ama bu amacın bir yanıdır.
Özellikle “Yeni sivil ve demokratik anayasa tartışması” ve Boğaziçi Üniversitesine “Kayyum rektör atanması” gibi “Tek adam yönetiminin siyasi ve fikri iktidarıyla bağlantılı” konularda tartışma, yaşanan gerçeklerin üstünün örtülme amacının çok ötesine geçmektedir.
İKTİDAR, EN GERİCİ GÜÇLERLE İTTİFAKINI YENİLEMEYİ AMAÇLIYOR
Çünkü bu tartışmanın halkın yaşadığı gerçeklerin üstünü örtme ile ilgili yanını sermaye muhalefetinin konuyu tartışmasına bırakarak, kendisi, iktidarını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu en gerici odaklarla ittifakını yenileyecek adımlar atmak amacıyla bu güçleri harekete geçmeye teşvik etmektedir.
Bunun en son örneğini;
- Boğaziçi Üniversitesine yönelik operasyonda, “rektör atama”nın amaç değil araç, asıl amacın sistemin “fikri iktidar” mücadelesinde üniversiteyi “arka bahçe” yapma olduğunu gördük. Trakya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cevdet Kılıç; “Siz hani bir ayı geçti eylem yapıyorsunuz ya. Biz eylem falan yapmayız. Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz bilin istedim” tehdidine, “Şöyle yapalım. Boğaziçi Üniversitesini kapatalım yerine üniversite kuralım” önerisini de ekleyerek, aslında yukarıdan aşağıya tek adam yönetiminin ajandasını açıkça ortaya koşmuştur.
- Yeni anayasa tartışmalarında ise Ayasofya Başimamı Prof. Dr. Mehmet Boynukalın; Twitter hesabından, “1921 ve 24 anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün” diyerek tek adam yönetiminin sivili ve demokrat anayasa” anlayışını dile getirirken, AKP Grup Başkan Vekili Cahit Özkan; “Yeni anayasanın yeniden kuruluş anayasası” olacağını söyleyerek Erdoğan-Bahçeli İttifakının nasıl bir anayasa istediğini açıkça ortaya koyması ve bu iddialar etrafındaki tartışmalarda gördük, görmeye de devam edeceğiz.
MUHALEFET, BOĞAZİÇİ’DEKİ MÜCADELEDEN YANLIŞ SONUÇ ÇIKARDI
Bu kadar zor durumda kalmış ve gündem üstündeki kontrolünü kaybetmemek için, sistem tartışması bile açmak zorunda kalan tek adam yönetimi, bütün bu zorluklarına karşın gündemi belirleme inisiyatifini elinde tutmaya devam etmektedir.
İktidarın gündemi belirleme inisiyatifini elinde tutması;
- Ülkedeki medya gücünün yüzde 90-95’inin yönetimini kontrol ediyor olması,
- İdare, emniyet ve yargı gücünü, sınır tanımadan muhalefeti ezmek için kullanması,
- Pandemi koşullarını muhalefetin faaliyetlerini yasaklamanın bir dayanağına dönüştürmüş olması… gibi etkenlerle açıklanabilir. Ama burada en önemli nedenin; muhalefetin siyasi mücadeleyi, partiler arasındaki söz düellosuna indirgemiş olması olduğunu söylemek yanlış olmaz.
Çünkü muhalefet, tek adam yönetimine karşı mücadeleyi partiler arasındaki polemiğe indirgeyerek siyaseti tek adamın minderinde bir mücadeleye sıkıştırarak, iktidarın elini kolunu serbest bırakmaktadır.
Böylece iktidar, ihtiyacına göre her konuyu muhalefetin sinirlerini oynatacak biçimde ortaya atarak, gündemi istediği gibi yönetmektedir.
Oysa, önceki pek çok kitlesel eylemi bir yana bıraksak bile, Boğaziçi öğrencileri ve öğretim üyelerinin bir buçuk ayı geride bırakan mücadelesi sadece sözle sınırlı kalmamış, kitlesel bir mücadeleye de dönüştürerek (Gündemin belirlenmesinde) inisiyatifi ellerine almışlardır.Ancak sermaye muhalefeti, Boğaziçi’nin mücadelesinden, ne yazık ki, “Aman sınırları aşmayın” sonucunu çıkarmıştır!
İktidarın bugün, onca zorluklarına karşın, ülkedeki siyasi gündemi belirlemede inisiyatifi elinde tutmasının asıl nedeni de budur!