Seçimlerden sonra herhangi bir partinin tek başına iktidara gelememesinden kaynaklı olarak önümüze çıkan koalisyon hükümeti olasılığı,kamuoyunda çeşitli senaryo ve denklemler çerçevesinde ağırlıklı bir şekilde konuşuluyor.Nasıl bir koalisyon hükümetinin kurulacağına dair henüz kesinleşmiş birşey olmasa da toplumun müşterek beklentisi, biran evvel hükümetin kurulması ve bu mevcut belirsizlğin sona erdirilmesi yönündedir.
Erken seçimlere gitmeksizin bir koalisyon denemesinin yapılacağını ,meclis başkanlığı seçiminde Mhp’nin almış olduğu tavırdan ve birtakım gizli görüşmelerden hareketle deibrenin Akp-Mhp koalisyonuna döndüğünü rahatlıkla görebiliyoruz .Bununla birlikte şimdiden, koalisyon hükümetinin ömrünün en fazla 1-2 yıl olacağı istikametinde bir izlenim ve algı sözkonusudur.
Üç muhalefet partisinin bloklaşarak koalisyon hükümeti kurması pek mümkünatlı olmadığından,Akp öyle ya da böyle bu üç partiden herhangi biriyle anlaşarak ülkeyi yönetmek üzere bir koalisyon hükümeti kurabilecektir. Her ne kadar 7 haziranda aldığımız derin nefesi uzun soluklu hale getirmenin yolu, geniş uzlaşmalı Akp-Chp koalisyonundan geçmekteyse de Akp’nin böyle doğru bir kararı alabilecek basireti taşıdığına inanmak,şuanki aşamada kötü bir iyimserliktir.
Hülasa, İktidarın erken seçim oyunları ve muhalefet partilerinin bir türlü yan yana gelmeyi başaramaması bundan sonraki süreçte köprünün altından daha çok suların geçeceğinin en bariz bir göstergesidir.
Bütün bunlar tartışıla ve konuşuladursun.Zamanı biraz ileriye götürerek önümüzdeki yıllarda Türkiye’de oluşması muhtemel ve alışagelmişin son derece dışında farklı bir siyasal tabloyu, güncel koalisyon tartışmalarının biraz uzağında ele alaraktan siyasi geleceğimize ilişkin yeni bir perspektif kazanmaya çalışalım.Geleceğe yol almadan önce yakın tarihe şöyle bir gözatacak olursak,meselenin nasıl bir bağlam üzerine oturtulacağını iyi bir şekilde kavrayabiliriz.
Hatırlandığı üzere 12 Mayıs 1971 darbesi, sol’un gittikçe yükselmekte olan trendini dumara uğratmak amacıyla yapılmıştı.Nitekim sürek avı diyebileceğimiz bir anlayışla sol kesime yönelik geniş çapta bir mücadele yürütülmüş ve de adeta üzerine ölü toprağı serilmişti.12 Mayıs darbesi,salt sol kesimin hedef alındığı ve zulümlere gark edildiği kara bir ihtilal olarak zihinlere kazınmıştı.
Yine 12 Eylül 1980 darbesi her ne kadar ‘bir sağdan,bir soldan…’ anlayışıyla gerçekleştirilmişse de, esasen sol’a yapısal ve imgesel bakımdan çok ciddi manada zararlar verdiği tartışma götürmeyecek bir gerçekliktir.
12 mayıs ve 12 eylül darbeleri başta olmak üzere toplum mühendisliklerinin yapıldığı dönemlerin hemen hepsinde sistem ve onun yürütücüleri terör,kargaşa, din düşmanlığı argümanları üzerinden sol siyasetin halk nezdinde itibarsızlaştırılması ve öcü imajına büründürülmesi adına çeşitli entrikalara başvurmuştur.
Sol siyaset,darbeler ile yani anti demokratik müdahalelerle ve bunların yaratmış olduğu manipülasyon yöntemleriyle sürekli biçimde engellenmeye, geriletilmeye ve bertaraf edilmeye çalışılmıştır.Hatta denilebilir ki sistem ve onun yürütücüleri ilkin,sisteme muhalif odakları tek tek sindirmek yerine öncelikle sol siyaset anlayışını (adalet, özgürlük ve emek) ortadan kaldırmayı ve bu sayede ezilenlerin sesini tümden kesebileceğini hesap etmiştir.Haklarını teslim etmek gerekirse,son derece de başarılı olmuşlardır ne yazık ki. Özgün bir bakış açısıyla yaklaşacak olur isek, geçmişten bugüne Kürtler’in,Aleviler’in, dindarların ,emekçilerin kısacası büyük zulümlere maruz kalmış tüm kesimlerin hedef tahtasına oturtulmasındaki en temel gerekçe, ezilenlerin sol damarla (adalet,emek ve özgürlük)hareket ederek haklarını aramış olmalarından başka bir şey değildir.İdeolojik sol’dan değil,doğal sol’dan ilham ve kuvvetlerini almışlardır.
Türkiye siyaseti açısından sol’un tarih boyunca hayat alanı bulmakta büyük güçlükler çekmiş olması; ülkedeki adalet,özgürlük ve emek anlayışının telafisi zor boyutlarda olumsuz yönden etkilenmesine sebebiyet vermiştir.
Sol siyaset üzerinden geçmişe kısa bir gözattıktan sonra gelecekte karşımıza çıkması muhtemel o çok değişik ve farklı siyasal tabloyu ele almaya başlayabiliriz.
12 Eylül 1980 darbesinden bu yana sol,7 haziranda yapılan seçimlerde en yüksek oy oranına ulaşmayı başardı.Chp yüzde 25,Hdp yüzde 13 oy alarak neredeyse yüzde 40 bandına oturmuş oldular.Bazı Hdp’lilere göre Chp’nin bazı Chp’lilere göre de Hdp’nin sol bir parti olmadığı savları hala güncelliğini koruyor olsa da,en azından iki partinin de kendisini sol parti tanımıyla ifade ettiğini kaydederek bahiskonusu kısırdöngü bir kenara bırakılabilir.
Araştırmacılara göre Türkiye’de Kürt seçmen oranı en az yüzde 18’dir.Hdp son seçimlerde bunun yüzde 10’unun oyunu alabildi,önceki seçimlere göre Doğu’daki oylarını da çok iyi arttırdı. Şayet Hdp ileride Kürt seçmenin oyununun tamamamını alabilirse ve 7 haziranda olduğu gibi en kötü yüzde 2-3’lük batıdaki seçmenden oy almayı da sürdürebilirse oy oranı yüzde 20’yi rahatlıkla bulabilecektir.Chp ise yüzde 25’te olan oyunu en azından sabitleyebilirse…
Türkiye’de yepyeni ve bambaşka bir dönemin kapısı aralanacaktır.Chp ve Hdp’nin oy oranı toplamda yüzde 45’e ulaşacağından,iki parti koalisyon hükümetini kurma fırsatını yakalayacak ve bu da sol koalisyon hükümetinin işaret fişeği olacaktır.Öyle ki birkaç seçim sonrasında karşımıza böyle bir siyasal tablonun çıkma olasılığı ciddi manada vardır,hele de işin içinde Hdp gibi imkansızları mümkünata çeviren bir parti varsa.
Nasıl ki koalisyon tartışmaları ışığında Akp ve Mhp’nin birbiriyle gayet uyumlu iki parti olduğu ifade ediliyorsa,aynı şekilde Hdp ile Chp’nin de kendi aralarında az da olsa bir benzerlik ve uyumluluk gösterdiğini söylemek gerekiyor.Mhp ve Hdp’nin yeralacağı bir koalisyonu hiçbir zaman göremeyeceğiz,Akp ve Hdp’nin koalisyon yapması ise kısa,orta ve uzun vadede pek olanaklı değildir.Geriye Hdp’li koalisyonun gerçekleşebileceği tek bir ihtimal kalıyor,o da chp ve hdp koalisyonu.Yani hem Hdp’yle Chp arasında az da olsa bir sol benzerliğin sözkonusu olması hem de Hdp’nin yakında iktidara oynayabileceği tek seçeneğin Chp-Hdp koalisyonu olması, ileride karşımıza çıkabilecek tabloyu kaçınlmaz olarak böyle bir şekle sokuyor.
CHP cumhuriyeti kurdu,fakat demokrasiyi ne derecede getirebildi orası izafidir gerçekten.Akp ve Mhp zihniyetine nazaran Chp zihniyetinin biraz daha demokrasiye yatkın olduğunu,ancak bunun da ‘kötünün iyisi’ babında bir üstünlük manasına geldiğini belirtmekte fayda vardır.
HDP’ye gelecek olursak.Türkiye’nin demokrasi çıtası en yüksek partisi olarak Hdp’nin,gelecekte göstereceği başarı ile Türkiye‘nin demokratikleşmesi meselesi birbiriyle aynı paralelde yürüyecektir. Hdp’nin Chp’nin aksine mevcut koşullarda oylarını arttırma potansiyelinin bir hayli yüksek olduğunu dikkate alacak olursak,gelecek dönemlerde tam anlamıyla bir kilit partisi rolü oynayacağını da gözden ırak tutmamalıyız.
HDP’nin siyasi profili ve gelecekteki Türkiye tahayyülünden hareketle; Chp cumhuriyeti inşa etmişti,Hdp ise cumhuriyeti demokratikleştirecektir diyelim…