Erdal Bayraktar
Televizyon haber spikeri, “Şii dünyanın önde gelen âlimlerinden Muhammed Hüseyin Fadlallah vefat etti” haberini anons etiğinde hem hüzünlendim hem de içimde bir burukluk oluştu. Hüzünlendim çünkü sevdiğim, varlığından cesaret aldığım bir büyük mücahid, mübariz İslam âlimi, üstadım dünya beraberliğimizde bizi yalnız bırakmıştı. İçimde burukluk oluştu; bazı insanların Müslüman isminin dışında başka isim ve sıfatlarla anılmasını onlara hiç yakıştıramamışımdır. Gönül dünyam onları sadece Müslüman ismiyle anmayı ihsas ettirmiştir. Başka türlü anılmayı, onlara bir nakısa olarak düşünmüşümdür. Haberi beraber dinlediğim oğlumun dudaklarından dökülen “baba çok üzüldüm, kendimi çok yalnız hissettim ve dünyada yalnız kaldım hissine kapıldım” sözleri, bu düşüncelerimi destekleyen işaret fişekleriydi. Çocukların ve gençlerin temiz fıtratlarından süzülüp gelen duygu ve düşünceleri, doğruyu gösteren işaret fişekleri olarak kabul etmişimdir her zaman. Aynı duyguları, İsrail Lübnan`ı ve Hizbullah`ı bombaladığı zamanlarda da hissetmiştim. O zamanda oğlum Nasrallah ve İmam Humeyni`nin resimlerini bilgisayarının açılış sayfası yapmıştı. Oğlum onları hiç yüz yüze görmemişti, beraber olmamıştı; ama Sünnilik ve Şiilik tartışmalarıyla kirlenmemiş temiz fıtratı onları kendine yakın hissetmişti. Resul (s.a.v), bize gerçek ölçünün temiz fıtrat olduğunu öğretmişti. Bazı insanlar var ki, onları bir defa görürsünüz ve onunla ilgili hükmünüzü verirsiniz. Bu durum bana kalpler Allah’ın elindedir hadisi şerifini hatırlatır. (Müslim, Kader, 17) Rabbim kalbimizi her türlü mezhebi, meşrebi, ırki vb. cahili kirlerden korusun.
Rabbimiz Kitab-ı Kerim`inde bizlere Müslüman ismini vermiş ve bu isimden razı olduğunu beyan etmiş. Müslüman isminden başka isimlendirmeler tarihi/konjonktürel isimlendirmelerdir. Her tarif bir tahriftir anlayışından hareket edecek olursak, tarihsel isimlendirmelere karşı dikkatli olmak zorundayız. Her türlü mezhebi, ırki, bölgesel bağnazlıklar ilkelliktir. Medeni bir dinin mensupları ilkel ve ayırıcı, bölücü, suni aidiyetlerden uzak durmak zorundalar.
Ebedi ve evrensel din olan İslam’ı, Şiilik ve Sünnilik parantezine almak en büyük ihanettir. Tarih yaşanan hayatın bir parçasıdır, hepsi değildir. Tarih günümüze taşınamaz. Tarihi dikkate alabiliriz; ama tarihe mahkûm olmamalıyız. Bütün zamanlarda takip etmemiz ve ihmal etmemiz gerekenler ilahi ilke, değerler ve nebevi sünnettir. Dinin omurgası bunlardır; bunları pazarlık ve tartışma konusu yapamayız. Tarihe bağnazca taraf olanlar, günümüzde bertaraf olurlar. İslam Ümmetin durumu bugün bu ilkeyi ihlal etmenin dramını andırmaktadır. Üstad Fadlallah, tarihi ve tarihte yaşananları bugüne taşımaya çalışan Irak’taki Şii ve Sünni Müslümanları, her zaman bu yanlışa karşı uyarmış, bu tavırlarının işgalcinin işine yarayacağını hatırlatmıştır.
Gerçek âlimler, tarihin ve zamanın nabzını birlikte tutabilen büyük insanlardır.
Üstad Fadlallah, benim zihin ve gönül dünyamda ümmetin vicdanı bir Müslüman alim olarak yer etmiştir. İmam Humeyni, Şehid İmam Hasan El Benna, Şehid Seyyid Kutup, Şehid Şeyh Said, Şehid Metin Yüksel, Şehid Malcolm X, Kelim Sıddıki, Şehid Ahmet Yasin, Aliya İzzetbegoviç, Atasoy Müftüoğlu, Hakan Albayrak gibi Müslümanlar benim zihin ve gönül dünyamda herhangi bir tarihsel kategorinin içinden gelmiş olsalar da, Müslüman isminin dışında başka bir isimle anmaya gönlümün razı olmadığı ümmetin yiğit evlatları olarak yer etmişlerdir. Bu gibi Ümmetin yiğit evlatlarını bir isimle isimlendirecek olsam, onları ancak Ehl-i Beyt yareni, Ehl-i Sünnet ve’l-Ümmet Müslümanlar olarak isimlendirebilirim. Bu tanımlamamın klasik literatürde yeri olmayabilir; ama gönül bazen literatür dinlemiyor. İnancımızı ve kardeşliğimizi kelimelerin ve tarihsel tanımlamaların insafına terk etmemeliyiz.
Üstad Fadlallah`ı 1986’da tanımaya başladım. İlk tanıdığımdan bu tarafa ona karşı sevgim ve hürmetim artarak devam etti. Zihnimde halledemediğim her meselede, cevaplayamadığım her soruda “Acaba ne der?” diyerek merak ettiğim bir Müslüman âlimdi. Son zamanlarda moda olan, “farklı bölgelerde yaşıyoruz, çözümler farklı olabilir” düşüncesizliklerine meydan okuyan evrensel İslam âlimiydi Fadlallah. Üstad, Lübnan semalarından ümmete ve insanlığa hitap eden bir mütefekkirdi. Çağın sorunlarına karşı duyarlı, onlara insani ve İslami çözümler üreten bir âlimdi. Onun anlayışı ertelemeci değil, tedrici ve fıtri bir anlayıştı. “İslam Devleti kurulmadan güncel yaşamla ilgili meseleler bizi ilgilendirmez” gibi bizleri hayata yabancılaştıran anlayışlara prim vermedi. Ümmet tüzel kişiliğine kavuşuncaya kadar, Ümmeti izzetine kavuşturacak çalışmaları her zaman cesaretlendirmiştir. Kendini Lübnanlı bir vatandaş olarak hissetmiş ve aidiyet duymuştur; ama gönül ve zihin olarak arza karşı sorumlu bir halife gibi davranmıştır. Şii kültür coğrafyasından gelmesine rağmen, Müslüman ümmete aidiyetini hiçbir zaman yitirmemiştir. İslam toplumlarını bütün mezhebi ve kavmi realitesiyle olduğu gibi kabul etmiş, ümmet bilinci üzerinden izzete kavuşmaları için cesaretlendirici katkılarda bulunmuştur. Çağına bigane kalmamış, çağına tanık bir âlim olarak yaşamıştır.
Kuram ve Eylem ismiyle Türkçeye tercüme edilen hareket metoduyla ilgili eserini, üzerinde etüt ederek okuduktan sonra kütüphanemde favori kitaplarım olan Seyyid Kutup`un Yoldaki İşaretler ve Münir Şefik`in İslam Düşüncesinde Değişim kitaplarının yanına yerleştirdim. Yerelden kalkarak evrensel mesajlar veren önemli bir kitaptır Kuram ve Eylem.
Min Vahyi’l- Kuran isimli tefsir çalışması yarım kaldığında çok üzülmüştüm. İslam`a ve Müslümanların mirasına bilinçli katılmaya başladığımdan bu tarafa İslam’ın tarihi mirasa ve çağına vakıf yaşayan âlimlerden öğrenilmesine taraf oldum. Olabilecek yanlışlardan ve zulümlerden en az zararla ancak böyle uzaklaşabileceğimize inandım. Genelde İslam Dünyası’nın, özelde de Sünni dünyanın yaşadığı âlim/önder krizini aşmada önemli bir prototipti üstad. Dinamik din “yaşayan âlim” isterdi.
Ulaşabildiğim bütün yazı ve konuşmalarını sürekli takip etmeye çalıştım. Her yazısı ve konuşması ümmetin bir sorununa parmak basan ve çözüm üretmeye çalışan bir teklif ve çığlıktı. Ümmetin üstad Fadlallah gibi evrensel düşünen, ilahi ilke ve değerleri insanlığın vicdanında yankılanacak şekilde ifade edecek âlimlere çokça ihtiyacı var. Üstad, ilmi derinliğine ve meşguliyetlerine rağmen ümmetin hali ve geleceği ile ilgili kaygılarını sürekli korudu. Vefat etmeden önceki isteğinin “Siyonist İsrail devletinin yok olması” olduğunu söylemesi, nasıl diri bir siyasi bilince sahip olduğunu gösteriyor. İmam Humeyni’nin geliştirdiği Velayet-i Fakih kavramına yaptığı eleştiriler, bir insanı sevmenin ve ona hürmet etmenin, doğru bildiklerini söylemesine engel olmaması gerektiğini hatırlatması bakımından önemli bir uyarıdır. Bu tavrı cins bir mütefekkirle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Fikir namusuna sahip olmak da bunu gerektirirdi.
Rabbim ümmetimizi üstad Fadlallah gibi düşünen ve onu aşan, çağının şahitleri ve önderleri olacak âlimlerden mahrum etmesin.
Ruhun şâd olsun.
Güle güle üstadım…