Kiralık işçilik ve özel istihdam bürolarının nasıl bir mekanizma olduğu, işçilere nasıl çalışma koşulları getireceğine dair tartışma yayıldıkça, işçiler arasında tepkiler de artıyor.
“Bizi araç kiralar gibi kiralamak istiyorlar”, “Bütün kazanımlarımız ortadan kaldırılıyor”, “Ne iş güvencesi kalıyor ne de iş güvenliği”, “Sendikal örgütlenme diye bir şey olmayacak…” diyen işçiler, konfederasyonların ve sendikaların duyarsızlığından, el altından Hükümetle anlaşmış olmalarından yakınıyorlar. Bunu hem iş yerlerinden gelen haberlerden hem de gazetemize gelen işçi mektuplarında görüyoruz.
1 Mayıs’a doğru giderken, 1 Mayıs’ın temsil ettiği değerler ve çağrıştırdığı masajlarla birlikte, bu tartışmaların daha da öne çıkacağını söylemek yanlış olmaz.
‘KİRALIK İŞÇİLİK’ SADECE DİSK’İ Mİ İLGİLENDİRİYOR?
Diğer konfederasyonlar ve bağlı sendikaların büyük çoğunluğu sanki böyle bir düzenleme Meclise gelmemiş gibi davranıyor, sözcüğün gerçek anlamıyla “üç maymunu” oynuyorlar.
Ancak DİSK’in etkinlikleri, basın açıklaması ve yürüyüşler biçimindeki tepkileri de örneğin taşeronun kaldırılması talebiyle ilgili eylemlerdeki kitleselliğe ulaşmadan sürüyor. Nitekim önceki gün DİSK Başkanı Kani Beko, eylemlere çağrı yaparken; “Köle ticaretinin gerekçesi olmaz. Kiralık işçilik adı altında köle ticaretine karşı geleceğimize, çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmak, ahlaki sınıfsal ve siyasal bir görevdir” diye doğru bir saptamayla çağrı yaparken, eylemlere katılımın bu çağrının içeriği ile ne kadar uyumlu olduğu tartışılırdır.
Dahası ‘kiralık işçilik’, emeğin haklarına bir saldırı olarak, sadece DİSK’i ilgilendirmemekte, işçi ve kamu emekçilerinin bütün konfederasyon ve bağlı sendikalarını da ilgilendirmektedir.
KADROLU ÇALIŞANLARIN VE KAMU EMEKÇİLERİNİN HAKLARINA DA SALDIRIDIR!
“Kiralık işçilik” her ne kadar ilk anda sadece “özel istihdam büroları (ÖİB)” üstünden “kiralık işçi” olarak çalışacakları ilgilendiriyor gibi görünse de gerçekte, tüm işçileri ve tüm kamu emekçilerini yakından ilgilendirmektedir. “Kiralık işçilik” elbette en çok ve en dolaysız biçimde gençleri hedef almaktadır. Çünkü Hükümet “kiralık işçiliği” yaygınlaştırmakta iş bulma sıkıntısını en çok yaşayan gençlerin “çaresizliği”nden yararlanmak istemektedir. Ama bu, getirilen emek düşmanı düzenlemenin sadece bir yanıdır. Çünkü “kiralık işçilik” bir istihdam biçimi olarak devreye girdikten sonra, nasıl taşeron işçilik “kadrolu çalışmayı” tasfiye etmenin bir dayanağını oluşturmuşsa, kiralık işçilik de “kadrolu işçilerin”, “kamu emekçilerinin”, hatta “taşeron çalışması kapsamındaki işçilerin” de koşullarını daha da aşağıya çekmenin bir dayanağı olarak kullanılacaktır. Bu yüzden de “Kiralık işçiliğe karşı mücadele beni ilgilendirmez” diyen her işçi, her kamu emekçisi, kiralık işçiliği bile “müjde” olarak gösteren Hükümetin ve sermaye propagandasının oyununa gelmiş olur.
1 MAYIS DEĞERLERİNİN UYANDIRDIĞI DUYGULARLA…
Öte yandan işçiler ve kamu emekçilerine yönelik tarihsel ve çok önemli bir saldırı olarak getirilen; “kiralık işçilik” (Mecliste), “Esnek çalışmanın yasal dayanağının oluşturulması”, “Kıdem tazminatının tasfiyesi”, “657’deki iş güvencesinin kaldırılması”, “Taşeron çalışmanın tahkim edilmesi” amaçlı düzenlemelerin gündeme getirilmesi, sermayenin istediği “iş gücü piyasası”nın oluşturulması amaçlı girişimler aynı “pazıl”ın parçalardır. Dolayısıyla bu düzenlemelerden herhangi birinin öne çıkmış olması ötekileri gündemden düşürmediği gibi ötekilerin çıkarılması için tetikleyici bir rol oynar. Bu yüzden de güvenceli çalışmanın ve sınıfın en temel haklarının tasfiyesi amaçlı bu girişime karşı tüm işçilerin ve kamu emekçilerinin sistemli bir mücadele geliştirmesi; bu amaçla mücadelenin iş yerlerinden ve hizmet birimlerinden başlanarak örgütlenmesi hayati bir sorundur.
Sendikal hareketin, sendikal bürokrasi tarafından çekildiği “çukur” da dikkate alındığında burada görev elbette işçilerin ve kamu emekçilerinin ileri kesimlerine, mücadeleden yana sendikacılara ve sınıf partisine düşmektedir.
1 Mayıs’a doğru giderken, 1 Mayıs’ın “birlik, dayanışma, mücadele” şiarlarının da uyandıracağı duygular dikkate alınarak bir yandan sermaye saldırısını teşhir ederken öte yandan ona karşı mücadelenin örgütlenmesinin de dayanağı yapılması son derece önemli olacaktır.
BUGÜNÜN ÖĞRENCİSİ YARININ İŞÇİSİ İSE…
Fransa son aylarda işçilerin ve gençlerin eylemleriyle sarsılıyor. Geçen hafta perşembe günü yapılan gösterilere 1.2 milyon kişinin katıldığı açıklandı. Önümüzdeki haftalarda da bu eylemlerin süreceği belirtiliyor.
Eylemlerin hedefinde Fransa hükümetinin 35 saatlik iş haftası başta olmak üzere işçilerin haklarına yönelik başlattığı saldırı var.
İşçi atmayı kolaylaştıran ve çalışma koşullarını esneterek 35 saatlik iş haftası başta olmak üzere kurallı çalışmayı adım adım tasfiye etmeyi amaçlayan düzenlemeler getirmek isteyen Fransa sermayesinin arkasında Almanya ve AB burjuvazisi var. Özellikle Almanya, Fransa’nın işçi hakları bakımından “kötü örnek” olmaya devam etmesini istemiyor.
Ancak Fransa’daki son gösterilerin bir özelliği var. O da gösterilere katılanların önemli bir kesiminin üniversite, daha çoğunun da lise öğrencileri olması ve lise öğrencilerinin “okulları kapatarak” yaptığı katılım ise ayrıca dikkat çekici.
Bu, Fransız öğrencilerin birden işçi hayranı olması ve işçilere destek olmak için meydanlara inmesi olarak açıklanamaz. Tersine, bizdeki “kiralık işçilik”, iş hayatına ve sosyal güvenliğe dair öteki düzenlemeler gibi Fransa’daki düzenlemeler de en çok genç işçileri etkilemektedir. Ancak bizden farklı olarak, Fransa’daki üniversiteli ve liseli öğrenciler, bu düzenlemelerin en çok kendilerine vurma amaçlı olduğunu bilerek sokaklara çıkmaktadırlar. Yani “işçi adayı” gençler olarak!
Fransa’daki öğrencilerin yarının işçileri olma bilinciyle aldıkları tutum, Türkiye’de de üniversite ve lise öğrencileri, özellikle de Anadolu teknik liseleri öğrencileri arasında, yarının işçileri olarak bugünün işçi sınıfı mücadelesiyle bağ kurmaları tutumunun yaygınlaştırılması için uyarıcı olmalıdır.
Türkiye’deki öğrenci gençlik mücadelesi alanındaki kültür ve gelenek de dikkate alındığında; Emek Gençliği başta olmak özere lise ve üniversitelerdeki ilerici öğrenci kesimlerine, öğrenci genç olmanın gerçekte;
– “Genç işçi adayı” olmak olduğu,
– İşçi sınıfı taleplerinin yarın kendi talepleri olacağı, bu yüzden de bugün de işçi sınıfının mücadelesiyle bağlantılı olarak harekete geçmesi gerektiği bilincinin yaygınlaşması için ayrıca bir çaba gerektiği apaçıktır.