Yas tutan insanlar ve toplumlar için ortaya atılmış bir teori var. Yas tutma dönemini beş aşamaya ayırıyor.
İlk aşama, “inkâr dönemi”… Genelde öncelikli tepki, felaketin boyutuna ya da kendi başına geldiğine inanmamak oluyor.
İkinci aşama, “öfke dönemi”… Acıyla baş etmenin bir yöntemi bu… Görünen o ki, yas tutan Türkiye, şu anda bu aşamada… Öfkenin hedefinde, geç kalan devlet eli var. Ancak ona öfkelenmenin bedeli ağır… Çürük binaları yapıp satanlara öfkelenmek de işe yaramıyor; çünkü orada suç ortağı çok… Binaları yapanlar kadar, onaylayanların, satın alanların, af çıkaranların da sorumluluğu var. O yüzden öfke, daha kolay hedeflere yöneliyor: Deprem bölgesinde hırsızlık yapanlara, yağmacılara, sığınmacılara… İlk dört gün bir umutla yardım bekleyenler, beşinci günden itibaren ölüme terk edilmenin öfkesini onlardan çıkarıyor.
Teoriye göre bir süre sonra bu öfke dinecek. Ortalık sakinleşecek. Ve “pazarlık” aşaması başlayacak. Büyük felaketi yaşayanlar, hayata tutunmanın, yeni bir hayat kurmanın yollarını arayacak. Hesap soracak, yardım isteyecek, destek arayışına girişecekler. Zaten ağır bir ekonomik kriz yaşayan Türkiye’nin, onlara ne kadar yardım eli uzatabileceği şüpheli… Hükümet, yeni konut, iş imkânı, sosyal yardım, ekonomik destek için ağır baskı altına girecek.
“Yasın Beş Evresi” teorisi, bundan sonraki aşamayı “Depresyon dönemi” diye tanımlıyor. İnkârın bittiği, öfkenin dindiği, beklentilerin azaldığı bir dönem bu… Acı gerçekle yüzleşme dönemi… Artık eski şehriniz, eviniz, yakınlarınız yok. Dönüş umudu da yok. Bunun yarattığı ruhsal çöküntü, çok ağır olabilir.
Ve son aşama: “Kabullenme”… Yeniden hayata dönme mecburiyetinin anlaşıldığı dönem… Tekrar dışa dönüş ve iletişim…
Bütün bu psikolojik süreçlerin siyasal ve toplumsal karşılıkları da var tabii… Ama şu an için önemli olan, milyonlarca depremzedenin öfkesini yatıştırmasına, hayata tutunmasına, depresyonu atlatmasına yardımcı olacak bir dayanışma seferberliği…