Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlullah, Irak’ın Necef şehrinde 16 Kasım 1935 yılında(Hicri 1354) dünyaya geldi. İlk eğitimini alim olan babası Seyyid Aldülrauf Fadlullah’tan aldı.
Seyyid Aldülrauf Fadlullah hicri 1325 yılında Necef’te doğmuş ve dönemin ünlü alimleri Mirza Fatih Eş-Şehid, Seyyid Ebul Hasan İsfahani ve Abdulhadi El-Şirazi gibi isimlerden ders almıştır.
İlk eğitimini medrese usulü Kuran ve temel İslami bilimleri öğrenmekle tamamlayan Fadlullah genç yaşında İslami konularla ilgili çalışmalarına başladı. Bir yandan İslami bilgilerini artıran Fadlullah aynı zamanda Lübnan, Mısır ve Irak gazetelerini okuyarak gündemi takip ediyordu.
İranlı alim Şeyh Mücteba Al-Linkarani’den usul dersleri alan Fadlullah, Seyyid AbulKasım Hoi, Seyyid Muhsin El-Hekim, Seyyid Muhammed Şahrudi, Şeyh Hüseyin Hilli, Molla Sadra Al-Kafkasi (Şeyh Sadra al-Badkubi)’den de ders almıştır.
10-11 yaşlarında iken arkadaşları ile birlikte Edeb dergisini çıkardı. Necef kentinde uzun yıllar çıkan Edeb dergisinin editörlüğünü yaptı. Daha sonra Çağrımız isimli makaleleri yazdı. Daha sonra bu makaleler kitap haline getirildi. Mesajımız isimli kitabın editörlüğü Şehid Seyyid Muhammed Bakır Es-Sadr tarafından yapılmıştır.
Son derece seçkin ve başarılı bir öğrenci olan Allame Fadlullah, kısa sürede dönemin Şii dünyasının önde gelen taklit mercilerinden Ayetullah Hoyi’nin dikkatini çekti.
Ayetullah Hoyi, ilmi araştırma merkezleri ve ilmiye havzaları kurmaya ve geliştirmeye büyük özen gösteriyordu. Lübnan’ın en-Neb’a bölgesinde kurdurduğu İslami ilimler merkezinin yönetimini Allame Muhammed Hüseyin Fadlullah’a bırakmıştı.
Allame Fadlullah, iç savaşı yılarında geldiği Lübnan’da ilmi faaliyetlerini sürdürürken, Şam’daki Hz. Zeyneb türbesi yakınlarında yer alan el-Murtaza dini ilimler havzasına da nezaret etti.
1966 yılında Necef’ten Lübnan’a gitti. 1952 yılında Seyyid Muhsim El-Emin’in vefatı nedeniyle Lübnan’da bulunmuştu.
1966 yılında Lübnanlı Kardeşlik Cemiyeti’nin çağrısı ile Beyrut’un doğusunda bulunan Nabaaa bölgesine yerleşti. Nabaa bölgesinde kültürel faaliyetlere ve sohbetlere başlayan Fadlullah, Necef’te edindiği deneyim ile burada faaliyetlerini sürdürdü.
Daha sonra İslami Şeriat Enstitüsü isimli okulu kurdu ki bu okul Lübnan İslami Direniş Hareketi’nin temellerini oluşturdu. Hizbullah’ın liderlerinden Şehid Şeyh Ragıb Harb bu okulun mezunudur. İslami Şeriat Enstitüsü’nün kadınlar için ayrı bir bölümünü açan Fadlullah daha sonra bir de hastaneyi enstitüye ekledi.
1975 yılında Lübnan’da iç savaş çıkınca Beyrut’ın güneyine göç etmek zorunda kaldı. Burada camiyi kendisine merkez edinen Fadlullah tüm faaliyetlerini cami ekseninde sürdürdü. Daha sonra Şam’da Seyide Zeynep isimli okulu açtı.
Ayetullah Muhammed Hüseyin Fadlullah, dünyanın birçok diline tercüme edilen çok sayıda kitabı ve ilmi çalışmasıyla olduğu kadar aktivist kişiliğiyle de tüm İslam dünyasında tanınan ve sevilen bir İslam alimiydi.
Allame Muhammed Hüseyin Fadlullah, doğrudan herhangi bir siyasi örgütün üyesi ve yöneticisi olmamasına rağmen İran İslam Devrimi Lideri İmam Humeyni’ye olan yakınlığından ve Lübnan direnişine verdiği destekten dolayı Hizbullah’ın manevi lideri olarak kabul edildi.
İslam dünyasının birlik ve beraberliğine gösterdiği hassasiyetten ve ufuk açıcı düşüncelerinden dolayı İslam dünyasının genelinde son derece sevilen ve takdir toplayan bir İslam alimi olan Ayetullah Muhammed Hüseyin Fadlullah, İsrail’e ve Amerika’nın bölge politikalarına yönelik karşıt tutumundan dolayı da sadece Müslümanlar arasında değil, tüm emperyalizm karşıtı organizasyonlar nezdinde de saygın bir isim olarak anılıyordu.
Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlullah hayatı boyunca hep özgürlük sevdalısı ve mücahid olarak direnişini sürdürdü. Uluslar arası İslami Hareketler ve önde gelen liderler ile görüşen Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlullah, tüm özgürlük hareketlerini destekledi.
Irak’ta bulunduğu yıllarda Şehid Seyyid Muhammed Bakır Es-Sadr’ın kurduğu İslami Hareket’te görev alan Fadlullah, İran İslam İnkılabı ile birlikte temeli atılan Lübnan İslami Direniş Hareketi’nin oluşmasında etkili oldu. Hizbullah Hareketi’ne konuşmaları, yazıları ve mücadelesi ile örnek oldu.
Hutbelerinde ve sohbetlerinde Siyonist rejim israil’e karşı silahlı direnişi teşvik eden Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlullah, Lübnan ve Filistin’in özgürlüğü için her alanda mücadele etti.
CIA tarafından 8 Mart 1985 yılında içerisinde 200 kg patlayıcı yüklü olan bir arak Bir El-Abed bölgesinde evinin çok yakınında patlatıldı. 80 kişi şehid oldu, 256 kişi yaralandı. Ölü ve yaralılar arasında çok sayıda kadın ve çocuk bulunuyordu. 7 katlı bir bina ve sinema tahrip olmuştu. Cuma namazını kıldırmak için camiye giden Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlullah’ı bir kadın soru sorma nedeniyle oyaladığı için camiye geç kalmış ve bombalı saldırıdan yaralı olarak kurtulmuştur.
Saldırıdan sonra ABD ve İsrail’in direk sorumlu olduğunu açıklayan Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlullah, müstekbir güçlere karşı mücadelesinin artarak devam edeceğini açıkladı.
Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlullah bir din adamı, bir mücahid olmasının yanı sıra büyük bir toplum önderiydi. Mahrumlar ve mazlumlar için okullar, yurtlar ve yetimhaneler inşa ettiren Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlullah, buralarda yetişen kişilerle birebir ilgilenmekteydi.
İslam ümmetinin bu değeri, 4 Temmuz 2010 günü tedavi gördüğü hastanede vefat etti.
Fadlullah’ın Fikriyatı
Şeyh Fadlullah’ın sıkça kullandığı üç kavram, onun fikir dünyasının temel çizgilerini de vermektedir; “istiğrak” (kilitlenme- kapanma), “hareket” (dinamizm) ve “infitah” (esneklik)…
Fadlullah’a göre istiğrak (kilitlenme) durumu Müslüman zihnin tek bir yöne şartlanması, çevresine karşı kendisini kapatması halidir. Halbûki Allah Müslüman insandan etrafını sürekli gözlemleyerek karşılaştırma yapmasını ister. Esâsında kapanma ve kilitlenme Kur’an’a göre müstekbirlere özgü bir haldir. Çünkü onlar Allah’tan başkasına dua ederler ve Allah’ı tümden unuturlar. Oysa diyor Fadlullah, Müslüman insan belirlenmiş bir hedefe doğru sürekli hareket halinde olmalıdır. Gelişme ve ilerleme, açık bir hedefe doğru birbirini takip eden aşamalar halinde sürekli hareket halinde olmayı gerektirir.
Fadlullah’a göre bu geçmişinden ilham alan ve geleceği doğru sürekli olarak kendini aşan ve ilerleyen bir dinamizm ve hareketliliktir. Böyle olmadığı takdirde Müslüman zihin, içine kapanacak, zihnen kilitlenecek ve yaşadığı çağa yabancılaşacaktır. Bu yabancılaşmayı aşmak için Müslüman insanın dışa doğru açılma (infitah) halinde olması gerekmektedir. İnfitah, kâinâtta tek başımıza olmadığımızın bilincine varmamızdır. Çevremiz bizim gibi düşünen veya bize ters gelen insanlarla doludur. Onlarla sağlıklı bir diyalog içine girmemiz, görüşmemiz, buluşmamız, görüş alışverişinde bulunmamız bizi ilerletecektir.(İslâmî Söylem ve Gelecek; s.48-50)
Fadlullah’a göre İslâm, Muhammed’e gönderdiği son dinin adıdır. İslâm’ın teorik kısmı “akide”, pratik kısmı ise “şeriât” başlığı altında toplanmıştır. İslâm bize dinamik bir dünyâ görüşü sunar. İslâm’da kâinâtla, hayatla, insanla ve ibadetlerle ilgili derin bir felsefî sistem vardır. Hayatın sürekli değişimi karşında İslâm, donuk değil dinamik bir yenileşme proğramı öngörür. Bu yenileşmeler İslâm’ın özünü teşkil eden Kur’an ve sünnetin temel ilkeleri ışığında yapılır. İslâm’ın bütüncül sistemi içinde “devlet” ile ilgili de kimi çağrılar ve yol göstermeler vardır. Bu açıdan İslâm’ı siyâsî perspektifinden kopararak anlamaya çalışmak büyük yanlışlıklar içerecektir. Bu çerçevede İslâmî söylem, İslâm’ın düşünce ve davet bağlamında insanla ilgili alanların tümüne egemen olması biçiminde tanımlanabilir.
İslâmî uyanış, İslâm ümmetinin hayat konusundaki asâletinden ve gerçek anlamda bir İslâmî hareketten habersiz kalmasından ötürü yüz yüze geldiği dayatmalar, meydan okumalar ve saldırılar nedeniyle yaşadığı içsel çatışmalar sonucu yaşanan bir uyanıklığın adıdır. İslâmî düşünce, Müslüman düşünürlerin kâinât, insan ve hayatla ilgili, genel kavramları dikkate alarak, İslâm’ın teorik kısmı akide ve pratik yüzü şeriâttan çıkardıkları düşünsel kurallardır. İslâmî hareket ise dinin tamamen Allah’a ait kılınması için harcanan çaba ve etkinliklerin tümüdür. (İslâmî Söylem ve Gelecek, s. 19-24)
Fadlullah, kesin bir dille “laikliği” reddetmektedir. Ona göre laiklik, tanrı tanımazlık (ilhad) değildir. Bilakis laiklik bütün planlarını dinden almayan bir devlet sistemini yasama temeli yapan devlettir. Laiklik, devlet sisteminin bütün yapıp etmelerinde dine etkin hiçbir rol tanımaz. Dini tamamen devlet çerçevesinin dışına çıkarır ve sâdece ibadet alanında ve son derece kısıtlı bir özgürlük tanır. Laik devlet anlayışında dinin % 1’lik payı bile yoktur. Öyle ki laik devlet, İslâm’la örtüştüğü bâzı meselelerde bile İslâm’a danışma ihtiyacı hissetmez, çünkü aslolan dinî kuralı esâs almamaktır.(İslâmî Söylem ve Gelecek; s. 165 vd)
“Örgüt mü okul mu?, İnkılap mı ıslahat mı?, Devrim mi evrim mi?, Sistem içi mi sistem dışı mı? Parti mi cemaat mi? Legalite mi illegalite mi? Şeklinde farklı kavramlarla tartışılan bu meselede Fadlullah, orta dönemin içinden çıkıp gelmiş bir âlim ve düşünür olarak genellikle “çok yönlülük” veya “çok metodluluk” diyebileceğimiz bir anlayışı savunmaktadır. Fadlullah’ın yüz elli yıldır süren bu tartışmada orta yolu bulmaya çalıştığı, her iki yöntemin de zaman, zemin ve şartlara göre kullanılabileceği düşüncesindedir.
Fadlullah’ın siyâset felsefesinde Mevdûdî gibi “devlet” olayının bizzat kendisi yerine daha çok “devlete ulaşma yöntemi” üzerinde yoğunlaştığını görüyoruz. Bence Fadlullah’ın artık bu konuyu bırakıp tutarlı ve derinlikli bir şekilde “devlet felsefî” üzerinde kafa yorması gerekiyor…
Yine Fadlullah’ın İslâm düşüncesinde kadın sorunu üzerine derinlikli tespitleri olduğunu görüyoruz. Kadın üzerine görüşleri Fazlurrahmân gibi cesur bâzı içtihâdları öngörmese de tespitlerindeki derinlik ve ılımlı -ortayolcu tutumuyla dikkat çekiyor. Örneğin Kur’an’daki Sebe Kraliçesi Belkıs örneği de gösteriyor ki erkeğin güç yetiremediği birçok konuya, ince hesaplarla kadın güç yetirebilir, karar verebilir. Kadında tıpkı erkek gibi kişiliğini geliştirme potansiyeli vardır. Yaratılış bakımından her ikisi de eşittir. Evde ve toplumda üstlenecekleri görev bakımından ileri veya geri konumlar elde ederler. Uygun şekilde örtündükten sonra kadın toplumun her alanında yer alabilir, sosyal hayata erkeklerle birlikte katılabilir. Fadlullah, kadın konusunu, aile planlamasından cinsel kültürün gerekliliğine, kızın eş seçiminden evlilik hayatının monotonlaşması, bencillik ve kıskanmaya kadar şaşırtıcı bir derinlikle ele alır. (Fadlullah; İslâmî Açıdan Kadın Sorunu (çev. Ali Kaya), Şûra, İst., 1997)
Fadlullah ile söyleşilerini bir kitap haline getiren Gassan b. Cedy ise Fadlullah ile ilgili izlenimlerini şöyle özetliyor: “Benim kanımca da bu zatın en önemli özelliği, olaylarla ilgili bütün ayrıntıları etraflıca kavraması ve bu olaylara karşı alınacak tedbirleri son derece iyi bilmesidir. Hatta bana göre onun çağdaş İslâmî düşüncenin en önemli yenilikçilerinden (müceddid) birisi kabul edilmesi mümkündür. Benim zannımca, dinî mîrâsın dayattığı birtakım geleneksel ve psikolojik engeller olmasaydı üstad Fadlullah yalnızca kendisinin mensup olduğu Şiî mezhebinin fıkıh anlayışında değil, Sünnî dünyânın fıkıh anlayışında da büyük sarsıntı ve çatışmalara neden olurdu…”
Sözün özü, Şeyh Fadlullah, 1930-1990 arası orta (ikinci) dönem çağdaş İslâmcılığın topyekün tecrübesi içinden çıkan, son (üçüncü) dönemin en önemli ideologlarından birisidir. Bu haliyle Fadlullah tam bir “Yenilikçi İslâmî hareket filozofu”dur. Osmanlı’nın çöküşü sonrasında ortaya çıkan ve Pâkistan deneyimini yaşayıp, İran Devrimi ile zafere ulaşan orta dönem İslâmcılığının yarım asrı aşan tecrübesini sorgulayarak, açmazlarına, tıkanıklıklarına akılcı ve gerçekçi çözümler üreterek yeni dönemde büyük bir yenilikçi misyon üstlenmiş ve vazifesini yapıp rahmet-i rahmana kavuşmuştur, ruhu şâd olsun.
R. İhsan Eliçaık’ın İslam’ın Yenilikçileri adlı kitabından özetlenerek alıntılanmıştır