Savaş, bir şefin iktidar susuzluğunu giderme yolunda en elverişli pınardır. Bir liderin ebedi ve mutlak iktidar arayışında imkânsızca ve çaresizce çırpındığı sahnedir
Antropologların “etnografi” defteri, adına kabaca “ilkel” denen küçük ölçekli kabile toplumları üzerine kim bilir kaç bin sayfalık değerlendirmelerle doludur!.. Bu topluluklar, adına kibirlice “uygar” denen insanlık halimizin en saf, en ince, en katışıksız motif ve motivasyonlarını bize sunarlar.
İnsanlığımızın kök-hücresidir onlar.
Ve bu “ilkel” topluluklarda biz, savaşı da eveleme-gevelemeden uzak şekilde en açık ve yalın işlevleriyle ayırt edilebilen bir pratik olarak karşımızda buluruz.
Savaş, toplumsal örgütlenmeleri eşitlikçi yapıda olan bu toplumlarda, “eşitler-arasında birinci” olarak ortaya çıkan bir şefin, bu “iktidarsız” liderliğini, iktidar arzusuyla içi içini yiyerek sürekli kılabilmesi yolunda yegâne olanaktır.
***
“İlkel” toplumlarda iktidar, toplumun kendisindedir. Toplum, hitap yeteneği, şarkıcılık yeteneği, zekâ, cömertlik, yüreklilik, cesaret gibi özellikleriyle ayırt edilen bir üyesini “kritik” zamanlarda geçici mahiyette bir adım öne çıkartır.
Söz konusu kritik zamanlar, mesela bir kıtlık, mesela bir salgın hastalık, mesela kabile-içi bireyler/gruplar arası anlaşmazlık ve mesela en çok da bir başka düşman kabile ile savaş gibi “zorunluluklar” ortadan kalktığında şef, liderlik koltuğundan iner, daha doğrusu indirilir. Kabilenin sıradan bir üyesi olarak diğerleriyle aynı koşul ve eşit statüde yaşamına devam eder.
Kısaca bir şef, olsa olsa prestij ve saygınlığa sahiptir, o kadar. Onun ötesinde bir yaptırım, otorite, iktidar sergilemesine toplum izin vermez.
***
Bununla birlikte, yukarıda işaret edildiği gibi, “ilkel” toplumda şeflik pozisyonu ile otoriteyi bir arada tutma yolunda tek uygun durum, savaştır.
Savaş, bir şefin kabilenin üyelerine istediğini yaptırabildiği, bunu sürekli hale getirebildiği, böylece onun iktidara yürüme ihtimalinin arttığı tek seçenektir.
Aslına bakılırsa bu, bir iktidar/sızlık kısır döngüsüdür. Çünkü savaş ve savaşçılıkla elde edilen ün, prestij, kariyer hep yeniden ve yeniden üretilmek zorundadır. Çarpıcı deyişle, savaşçının getirdiği kafa derisi bir son değil, tersine başlangıç noktasıdır.
Ve şefin savaştaki her başarısı da bir prestij kaynağı olduğu kadar, aynı zamanda o prestijin, liderliğin, şefliğin sorgulanmasıdır.
İktidarın sürekliliği uğruna, her savaş başka bir savaşın davetçisidir. Aksi takdirde toplum, savaşçı şefin geçmiş başarılarını ve bunların sağladığı ünü çabucak unutur.
Bu da bir şefin sıradanlaşması, eşitler-arasında birinci olmaktan çıkması, eşitler-arasında herhangi biri olması, dolayısıyla da iktidar rotasından hızla uzaklaşması demektir.
***
Savaş ne kadar çoksa, toplumun savaşa savaşa hep eşitler-arasında birinci konumunda kalan lidere vereceği prestij, saygınlık, karizma ve giderek otorite, hükmetme gücü, iktidar olanağı o kadar çok olacaktır.
Böylece lider, kabilenin hizmetinde bir şef olmaktan, kabilenin kendi hizmetinde olduğu bir şeflik pozisyonuna ilerleme imkânı bulur.
Dolayısıyla sürekli savaş hali, bu toplumlarda bir şefin hep bir adım önde olabilmesinin, kendini kabilenin bütününden yukarıya doğru ayrıştırabilmesinin tek yoludur.
Yanomami Yerlileri
***
Ama hiçbir toplum, sürekli savaş hali ile yaşamını devam ettiremez.
Ve “ilkel” kabile toplumlarında savaşçılıkları ve savaş arzularıyla ayırt edilen şeflerin çaresizlikleri burada başlar.
Güney Amerika’da Amazon ormanlarının en derin noktalarında yaşamlarını sürdüren Yanomami yerlilerinin şefi Fusive’nin öyküsü, bu bakımdan ibretlik bir örnek oluşturur.
Komutan Fusive, düşman topluluklara karşı düzenlediği ve yönettiği başarılı akınlarla saygınlık kazanıp sivrilmiş ve şefliğe getirilmişti. Yeteneğini, cesaretini, dinamizmini kabilenin hizmetine sunmuş, toplumunun “etkin bir hizmetkârı” olduğunu göstermişti.
Ama dedik ya, savaşçı şef eğer savaş başarılarının devamını getiremezse, geçmişte yaptıkları kolayca unutulur gider.
Bir şef, eski başarılarını yücelterek şefliğini, liderliğini ve iktidar arzusunu sürdüremez; daima yeni silahlı çatışma fırsatları yaratmak zorundadır.
O yüzden sürekli savaş dilemekten başka çaresi yoktur.
Fakat bunun için bir şefin savaş arzusunun toplumun savaş isteğine-rızasına denk düşmesi gerekir. Ve hiçbir toplum sürekli savaşmak istemeyeceği için, şefin savaşma arzusu ile toplumun barış isteği arasındaki uyarsızlık bazı durumlarda çok feci sonuçlar verir ki Güney Amerikalı kabile şefi Fusive’nin başına gelen de bu olmuştur.
Uzun süre savaşmaya bir şekilde ikna edebildiği toplum artık savaşmaktan usandığında, Fusive istenmeyen bir savaşı zorla kabul ettirmeye çalıştığında yalnız bırakıldı.
Savaşı tek başına yürütmekten başka çaresi kalmadı.
Ve oklarla delik deşik olarak can verdi.
***
Benzeri ama daha az acı ve trajik bir başka örnek de bu defa Orta-Kuzey Amerika yerlilerinden Apaçiler’in efsane şefi Geronimo’nun başına gelenlerdir.
Meksika askerleri kabilesinin kampına saldırıp herkesle birlikte onun ailesini de bütünüyle yok ettiği zaman genç bir savaşçı olan Geronimo, katillerden intikam almak için ittifak yapan Apaçi kabilelerinin başına komutan olarak geçti. Savaşta büyük bir başarıya imza attı ve saygınlık sahibi bir lider konumuna yükseldi.
Ama sonrasında olan oldu.
İntikamlarını mükemmel bir şekilde almış olan Apaçiler açısından sorun çözülmüş olsa da Geronimo bunu yeterli görmüyor, daha öteye gitmek istiyordu.
Apaçi toplumu sükûnet arayışındaydı. Geronimo ise iktidar, dolayısıyla savaş…
Bu durumda Apaçiler de Fusive’yi izlemeyi reddeden Yanomamiler gibi Geronimo’yu izlemeyi reddettiler.
Geronimo, bazı gözü kara gençleri kandırarak, bir keresinde de yalnızca iki kişilik komik bir “ordu” ile sefere çıkmaktan öteye gidemedi.
Daha önce onu ustalığı nedeniyle kendilerine reis kılmış Apaçiler, kişisel nedenlerle, iktidar hırsı ile savaş istediğini iyiden iyiye idrak ettikleri noktada Geronimo’ya sırt çevirdiler.
Kuzey Amerika kabile topluluklarının son büyük komutanı denilebilecek Geronimo, şefliğini, liderliğini, iktidarını sürekli kılmak için “savaş dilene dilene” 30 yıl çaba gösterdikten sonra hiçbir şey elde edemeden sönümlendi gitti.
Geronimo
***
“İlkel” kabile toplumlarından gelen bu bilgiler gösteriyor ki savaş, bir şefin iktidar susuzluğunu giderme yolunda en elverişli pınardır.
Savaş, iktidar arzusundaki reis için hiç durmadan düzenlediği askeri seferlerle bir zorunlu ileriye kaçıştır.
Ve savaş, bir liderin ebedi ve mutlak iktidar arayışında imkânsızca ve çaresizce çırpındığı sahnedir.
Sonuçta, “ilkellerden” öğrenilecek ve kulaklara küpe yapılacak çok şey var.
Başta dediğimiz gibi onlar, insanlığımızın kök-hücresi…
(Kullanılan kaynaklar: Pierre Clastres, Devlete Karşı Toplum [Çev. Mehmet Sert – Nedim Demirtaş], Ayrıntı, 1991; Pierre Clastres, Vahşi Savaşçının Mutsuzluğu – Siyasal Antropoloji Araştırmaları [Çev. Alev Türker – Mehmet Sert], Ayrıntı, 1992)