Sevgili dostlar,
Sonunda polis devleti, Anayasa Mahkemesi’nin kapısına kadar dayandı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, kararını beğenmediği Anayasa Mahkemesi’ni doğrudan hedef aldı.
İktidarın, yüksek mahkemeyi tanımama huyunu iyi biliyoruz. Biz AYM kararıyla tahliye edildiğimizde o dönem Başbakan olan Erdoğan, “Bu karara saygı duymuyorum, tanımıyorum, uymuyorum” diyebilmişti. Şimdi de İçişleri Bakanı, AYM Başkanı’na “güvenlik yerine hukuku koyarsan, sen bile sokağa çıkamazsın” mesajı veriyor.
Çatışmanın mazisi, 6 yıl önce, 301 madencinin öldüğü Soma katliamına uzanıyor. O katliamdan sonra tazminatlarını alamayan 55 madencinin geçen Ekim’de yaptığı protesto yürüyüşü, mahkeme kararına rağmen Manisa Valisinin emriyle jandarma tarafından engellenmişti. Bağımsız Maden-İş Sendikası da bu keyfi yasağı Anayasa Mahkemesi’ne taşımıştı. Yüksek Mahkeme, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası’ndaki, “Şehirlerarası karayollarında gösteri yürüyüşü düzenlenemez” hükmünü, Anayasa’ya aykırı bularak iptal etti.
Vay sen misin, yürüyüşe izin veren… İçişleri Bakanı, “Madem yürüyüşü serbest bıraktın, hadi bisikletle işe git gel bakalım” dedi.
Bunun tercümesi şu:
“Özgürlük demek, güvensizlik demektir. Güven altında olabilmemiz için özgürlüklerimizi feda etmemiz şarttır.”
“Polis devleti” tam da bu mantığın ürünüdür. Oysa asıl, hukuk ortadan kalktığında güvenlik tehlikeye girer.
Anayasa Mahkemesi daha önce de kamuda işe gireceklere “arşiv araştırması” adı altında fişleme uygulamasını iptal etmiş, özel hayatı didikleyen keyfiliğe karşı çıkarak devletin muhbir ağına zarar vermişti.
Şimdi Anayasa Mahkemesi Başkanı’na düşen, sabah bisikletine atlayıp işe gitmek ve devletin hem hukukun üstünlüğünü, hem de yurttaşının güvenliğini sağlamak zorunda olduğunu, İçişleri Bakanı’na hatırlatmaktır. Yüksek yargıçlar bu fırçayı sineye çekerse, ne yürüyüş kalır memlekette, ne de mahkeme…