Bir testi yaparsın çamurdan, içindeki boşluktur onu yararlı kılan.
Lao Tzu
Büyük düşünür Lao Tzu (Laozi) varlığın esasının boşluk – doluluk prensibi üzerine oturduğunu açıklamıştır. Varlık bünyesinde her boşluk bir başka varlıkla dolar ve böylece hayat kendi gerçekliğini inşâ eder.
Gören gözler hayatın gerçeğinde birleşir. Hikmet sahipleri gerçeği gördükleri için aynı sözde birleşirler. O nedenle dünyanın değişik kültür ve coğrafyalarında yaşamış hikmetli insanlar aynı gerçeği farklı tarzlarda ifade ederler.
Kur’an boşluk – doluluk konusunu ilâhî kelâmın aşılmaz ve muhteşem uslûbu ile insanlığa en derin incelikleri ile açıklamıştır.
Kur’an hayatın bu en temel sırrını üç ana kavramla izâh etmiştir ve günümüzde bu yaklaşıma her zamankinden çok ihtiyaç vardır.
Bu kavramlar Zulmet, Nâr ve Nûr’dur.
Zulmet ve Nâr kategorik olarak belirleyecek olursak cehaletin iki türüne işaret eder. Bu iki kavramın alternatifi diyebileceğimiz Nûr ise hikmet, ilim, bilgi ve bilgeliğe işaret eder.
Öncelik ile zulmet kavramından başlayalım izâha;
Zulmet kelime anlamı olarak “karanlıklar” demektir.
Kur’an’da mucize bir kullanımla her defasında Nûr (ışık, aydınlık) kavramı tekil olarak geçerken karanlık daima çoğul olarak geçer.
Nûr birliği, bilgiyi, aydınlanmayı ifade ederken Zulmet, mutlak çokluğu, parçalanmayı, cehalet karanlıklarını ifade eder. Burada cehaletten kasıt bilginin yokluğudur, bilgiden yoksun olmak, bilgisizliktir. Bilgisizlik cehaletin en koyu ve karanlıklar içindeki mertebesini ifade eder.
Bu hal Kur’an’ın eşsiz örneklemesi ile şöyle ifade edilmiştir;
Engin denizdeki karanlıklara da benzerlik var. Üst üste dalgaların kapladığı bir deniz. Daha üstünde de bulutlar var. Birbiri üstüne karanlıklar… Elini çıkarsa göremeyecek halde. Allah’ın ışık vermediği kişiye hiçbir ışık bulunamaz.
(Nûr Sûresi 40. Âyet)
Zulmet hali bilgisizlik ile bocalamalar bataklığında durmaksızın yanlışlıklara sürüklenmektir.
Bu şirkin (parçalanmanın) en yoğun ve her seviyesizliğin düşünmeden yapılabildiği en kötü halidir.
Kolay inanırlık ve kolay kandırılırlık daima zulmet zemininde zehirli bitkilerini yeşertir. Bu nedenledir ki; Zulmet ehli daima makul şüpheden ve sorgulamadan ışık görmüş şeytan gibi kaçar, nefret eder.
Cehaletin, bilimin ve bilimsel şüpheciliğin karşısına tarihin her devrinde bir şekilde dikilmesi bir tesadüf değil varlık kanunudur.
Derin bilgisizlik eğer belirli oranda bilgiye değer vermeyi öğrenirse bilgi edinmeyi menfaat hırsı ve tarafgirlik taassubu ile yapar.
Bu zihniyet ise Nâr zihniyetidir.
Görünürde hikmet öğrenmeye çalışan Zulmet Ehli aslında bütün öğrendikleri ile sadece kendi menfaatini sağlamanın ve gücünü arttırmanın peşindedir. Bu zihniyet, doğruluğu değil bir tarafa mensup olmayı aydınlığın ölçütü olarak kabul ettiği için kendi tarafının kazanması adına yapamayacağı kötülük, çiğnemeyeceği kural, ezemeyeceği mukaddesat yoktur.
Zulmet daha çok bireylerin dünyasını karartırken Nâr daha çok toplumsaldır ve organize bir cehalet şebekesi gibidir.
Zulmet nasıl bilgisizliklerin karanlıkları ise, Nâr da eksik ya da yanlış bilgilerin ateşidir. Öyle bir ateştir ki azimle hırsı, sadakat ile köleliği, erdem ile şekilciliği, gerçek ile sahteyi, bilim ile hurafeyi, Allah ile kulu vb… birbirine karıştırır. Kendi doğrusu asla yanlış olamaz, kendisi hata yapar ise o asla hata değildir hikmettir. Bulunduğu taraf “iyi” olduğu için sırf tarafı farklı diye kendisini eleştirenlerin hepsini kötü ilân eden zihniyet bu Nâr zihniyetidir.
Nârın en köklü yanılgısı şudur: Hayatı yükseltmeyi “tarafı” kutsayarak gerçekleştirebileceğini sanmak.
Zulmet ehli nasıl kör ise Nâr ehli şaşıdır. Elindeki yarım doğrularla bakar ama göremez. Feleğini şaşırmıştır aslında ama kendisini bütün kâinatın en bilge kişisi zanneder. İstikbâr (kibir, narsisizm, büyüklenme) o nedenle hem şürekânın (müşriklerin/ cahillerin) hem de şeytanın ortak özelliğidir.
Nâr o nedenledir ki bu zihniyet sahiplerini gerek dünyada gerek ise ölüm ötesi hayatta hırs, kin ve saplantıları ile cayır cayır yakar. Şeytan azapta gerek…
Her türlü cemaatperestlik ve hakikati bilgiye, emeğe, liyakate değil cemaate özgüleme saplantısı zulmet ve nâr’ın olmazsa olmazıdır.
Nûr ise tam ve doğru bilgidir. Akıl ve gönlü, bilim ile ruhaniyyeti doğru kıvamda yakalamaktır.
Hikmetin, aydınlığın en yüce ve tek kaynağı ve sahibi Allah’tır.
Mutlak hikmetin sahibi ve kaynağı varlığı hikmeti ile doldurmuştur. O hikmetin sonsuz ve eşsiz lezzetteki bilgi ırmağından beslenen bilim ve bilim insanları gerçeği arayan ve bu uğurda tarafgirlik yerine gerçeği esas alan aydınlık arayıcılarıdır.
Bilginlik ile bilgelik her ne kadar birbirinden farklı olsa da. Her türlü tarafgirliğin aşıldığı, hakikatin bir taraf konusu değil bir erdem, hikmete erme ve tarafı aleyhine de olsa doğrudan yana olmak gerçek hikmettir.
En başta söylediğimiz hikmetli söze dönersek;
Zulmet – karanlıklar boşluğu doldurduğunda, o boşluk, yanan zayıf bir ateş (nâr) ışığı ile aydınlanır. O vakit boşluk nâr ile dolar. Nûr ise öyle kuvvetli bir güneş ışığıdır ki boşlukta ne karanlık bırakır ne de ateş.
Cenâb -ı Hakk bizi aydınlık, bilim ve hikmet ehlinden etsin. Kendimizi aydınlığın mutlak sahibi zannederek hatasız sanmak şuursuzluğundan korusun.