Yeni bir şehre taşınırken daha ön yargılı hale gelme ihtimali, birçok insanın aklından geçen onlarca şeyden biri değildir. Belki de olmalı.
İstemsiz ön yargılar, yani diğer insanlar hakkında yaptığımız ani çıkarımlar, farkında olmadan ayrımcılığa sebep olabilir; diğer insanlara adil ve eşit davranmaya çalışan bizlerde bile! Ve bu otomatik ön yargılar, olumsuz sonuçlar doğurabilir. Örneğin, siyahilere karşı istemsiz ön yargıların fazla olduğu yerlerde, siyahi bebekler, doğumda beyaz bebeklere göre daha fazla sağlık sıkıntısı yaşıyor. Ayrıca böyle yerlerde, polisler siyahi vatandaşlara karşı daha orantısız güç kullanıyor.
İstemsiz ön yargılarla nasıl başa çıkabiliriz? Bu soruya cevap arayan araştırmacılar, bazılarını istemsiz ön yargıların değiştirilemeyeceğine sürükleyen kritik bir varsayıma vardılar. Varsayım ise şu: İstemsiz ön yargılar, şahsın karakteristiğinden kaynaklanır, bir nevi kişisel özellik gibi. Bu açıdan, bazı insanlar doğal olarak ön yargılı olmaya daha yatkındır, o yüzden insanların ön yargılarını azaltabilecek biçimlendirme eğitimlerine veya “müdahalelere” odaklanmak mantıklı geliyor.
Tam olarak bu yüzden büyük bir araştırmacı grubu, 18 üniversite kampüsünde istemsiz ön yargıyı azaltmak için tasarlanmış dokuz müdahaleyi test eden işbirliğine dayalı bir girişimde bulundu. Araştırmanın sonunda, müdahalelerin istemsiz ön yargıyı anında azalttığı fark edilmiş, fakat etkisinin sadece birkaç gün sürdüğü ortaya çıkarıldı. Araştırmacılar, istemsiz ön yargının şahsın sabit özelliklerine bağlı olduğunu, değiştirmenin zor olduğu kanısına vardılar.
Ya istemsiz ön yargılar şahsın kişisel özelliklerine değil de, yaşadığı yere bağlıysa? Çeşitli sosyal gruplardaki insanlar hakkında otomatik olarak belirli çıkarımlar yaparız çünkü kendi kültürümüzdeki stereotipler (önyargı kalıpları) hakkında bilgiye sahibiz. Her nasılsa, bazı yerler bize bu stereotipleri anımsatmaya daha eğilimlidir.
Bilhassa, daha fazla sosyal eşitsizliğe sahip yerler, negatif stereotipleri pekiştirmeye daha yatkındır. Örneğin, “siyahi”yi, “fakirlik”le bağdaştırmak, siyah bireyler arasındaki ileri düzeyde ayrımcılık ve sefalet oranları nedeniyle ekonomik ırksal farklılıkların belirgin olduğu şehirlerde ortaya çıkması daha olasıdır. Dolayısıyla, adaletsiz politikalar ve kaynaklara haksız erişim (genellikle “yapısal ırkçılık” olarak adlandırılır) yoluyla ırksal uyumsuzlukların süregeldiği yerlerde yaşayan insanların, bu basmakalıp birliklere işaret eden durumlarla karşılaşma olasılıkları daha yüksektir.
Yine de, herhangi bir kişinin günden güne birçok farklı deneyimleri ve sosyal rastlaşmaları vardır, ve bu deneyimler insanların otomatik, basmakalıp birliklerinde – ve ön yargılarında – dalgalanmalara yol açar. Herhangi bir kişi, bir gün çok fazla istemsiz ön yargıya sahip olsa da, bir sonraki gün olmayabilir. Her nasılsa, belli bir yerde yaşayan bütün insanların ortalama istemsiz ön yargıları ele alındığı zaman, o yerleşim yerinin asıl ön yargı düzeyi hakkında bir fikre ulaşılır.
Bu fenomene “Kalabalıkların Ön Yargısı” (İng: “Bias of Crowds”) denir, çünkü bu tabir kavramsal olarak “Kalabalığın Bilgeliği”ne (İng: “Wisdom of Crowds”) benzer. Bu tabir, birkaç kişinin kolektif bilgisinin ortalamasının incelenmesinin, o gruptaki herhangi bir bireyin incelenmesine kıyasla doğru cevaba ulaşmada daha etkili olduğunu ifade eder.
Kalabalığın Ön yargıları teorisini göz önünde bulundurarak, 18 üniversite kampüsünde gerçekleştirilen büyük müdahale çalışmasının verilerini yeniden analiz ettik. Analizi gerçekleştiren araştırmacıların tahminlerine göre, müdahaleler dolayısıyla düşüşe geçen istemsiz ön yargılar bir süre sonra yok olduğu için, bireylerin istemsiz ön yargılarının, orijinal seviyelerine geri döndüğünü varsaydılar. Fakat veriyi incelediğimiz zaman, olayın aslında böyle olmadığını öğrendik.
İstemsiz ön yargıları düşürmek için yapılan müdahalelerden birkaç gün sonra, bireylerin istemsiz ön yargı düzeylerinin neredeyse hepsinin gelişigüzel bir şekilde değiştiği (bazı kişilerin ön yargıları yükseldi, bazı kişilerin düşüşe geçmiş, bazılarının ön yargıları ise büyük ölçüde değişmedi) ama bu değişikliklerin, o insanların ön yargılarının orijinal düzeyleriyle pek bir alakası olmadığı biliniyor.
Bununla beraber, bahsi geçen kampüslerdeki istemsiz ön yargı ortalamasına baktığımız zaman, aldıkları skor, müdahalelerden önceki seviyelere benzer seviyelere döndü. Fakat aynı zamanda ayrılıkçı anıtları sergileyen, fakülte çeşitliliğinin daha az olduğu veya öğrenciler arasında ekonomik hareketliliğinin az olduğu kampüslerin daha yüksek düzeylerde istemsiz ön yargılara sahip olduğu fark edildi. Bu kampüs karakteristikleri, potansiyel olarak ırksal stereotipleri belirgin kılan bir anımsatıcı haline geldi ve diğer kampüslerde daha kuvvetli bir ön yargı dalgasını faaliyete geçirdi.
O zaman istemsiz ön yargılarla nasıl başa çıkarız? Bulgular, yerleşim yerlerinin inatla ön yargılı olduğunu ve şahısların ön yargılarına katkıda bulunduğunu gösteriyor. Yaşadığımız yeri daha kapsamlı, daha adil ve çeşitliliği hoş karşılayan bir yapıya dönüştürmek; bireylerin istemsiz ön yargılarını hedef alan müdahalelerden daha uzun süreli bir çözüm olabilir.
Sonuçlar, çabanın birkaç “ön yargılı kişi” üzerinde yoğunlaşamayacağını ve kenara bırakılamayacağını gösteriyor. Bir yerleşim yerini değiştirmek sosyal mutabakat, devamlı ve aktif bir efor, ve karmaşık yatırımlar gerektirir. Örneğin, üniversite kampüsleri vakasına baktığımız zaman, ayrılıkçı vya ırkçı anıtların kaldırılması ve fakülte çeşitliliğinin arttırılması, ilk başta değişime karşı çok dirençli gözüken kolektif ön yargıyı etkili bir şekilde zayıflatabilecek somut adımlardandır.
Eğer belirli yerlerde ön yargılı olma olasılığımız daha yüksekse, o zaman sadece insanların zihinlerini değil, çevrelerini de değiştirmeye çalışmanın zamanıdır.
- Çeviri Kaynağı: Society for Personality and Social Psychology | Arşiv Bağlantısı