Müslüman dünyasının en büyük sorunu olan ‘’Dinin kaynağı nedir?’’ ‘’Kuran dışında ana kaynaklar var mı? Kuran buna izin verdi mi?’’ Tartışmalarının arkasındaki sorunun aşımındaki en büyük basamak şahsımca Nebi-Resul kavramları arasındaki bağlantının doğru kurulmasıdır.
Geleneksel görüşe göre; kendisine kitap indirilmiş ve indirilen kitabı tebliğ eden kişiye Resul, sadece indirilen kitabı tebliğ etmesi için vahiy gönderilen kişiye de Nebi denir. Yine geleneksel görüşte Nebi, kendinden önce gelmiş olan Resulün dinini tebliğ eden peygamberdir. Yeni din getirmeyip, önceki dine davet eden peygamberlere Nebi denir. Yani Kendisine bir din ve kitap verilen peygamberlere ‘’Resul’’, özgün bir din ve kitap sahibi olmayıp kendinden önceki bir peygamberin kitabına uygun hareket etmekle görevli peygamberlere de ‘’Nebi’’ adı verilir. Geleneksel görüşte her Resul, Nebidir fakat her Nebi Resul değildir. Peygamber sözcüğü Farsça bir kelimedir, Resul veya Nebi anlamında kullanılır. Geleneksel görüşe göre; Kur’an-ı kerimin birçok yerinde Muhammed Peygambere Resul deniyor, bazı yerlerde de Nebi denildiği için bu anlayışa göre Nebi denmesi Resul olmasına mani değildir. Yani bir Resule Nebi denmesi onun Resul olmadığını göstermez. Risaletin bittiğiyle ilgili inanış vardır. Çünkü Nebilik bittiği için Resulde gelmez. Çünkü resullük mertebesi, nebilikten daha yüksektir. Yine geleneksel görüşte Peygamberin Resul olarak dine kendi fikrince hüküm ekleme hakkı da vardır. Bu konularla ilgili de hadislerden de örnek verilmiştir. Örneğin; Resullerin ilki Âdem ve sonuncusu Muhammed’dir.(Taberani) Övünmek için söylemiyorum, ben mürsellerin [Nebi ve Resul olarak gönderilen peygamberlerin] efendisiyim. Hepsinin sonuncusu ve şefaat edicilerin ilkiyim.(Darimi) Nebiler 124 bin Resuller ise 313 dür (Hakim)
Bu geleneksel düşünce sistemi yanlıştır. Kur’an bunun tam tersini söylemektedir. Nebi; Kendisine ayetlerin vahyedilmiş olduğu kişidir. Resul ise; gönderilmiş kişi anlamına gelir. Resullük le ilgili ‘’Risalet ve elçi’’ anlamlarına Kur’an da vurgu yapılmıştır. Nebi olmak için olmazsa olmaz olan şey Allah’tan vahiy almaktır. Ancak mantıken de anlayacağımız gibi sadece vahyi almak değil vahyi de insanlara tebliğ etmekle görevlendirilmiş olmak gerekir. Buna ise risalet denir. Yani her nebinin resul olması şart olan durumdur. Dolayısıyla tüm nebiler kitap almış olup bu kitapları ise resul olarak tebliğ etmişlerdir. Bir peygamber; kendisine kitap vahyolunurken (Nebi) kendisine vahyolunan kitabı tebliğ ederken (Resul) dür.
Burada dikkat çekilmesi gereken noktalardan biri nebiliğin vahiy geldikten sonraki peygamberin makamı olduğu bunu ilettiği zamanki durumun da da resulluk görevini yerine getirmiş olduğudur. Hz. Muhammed kendisine vahiy indiği andan ölene kadar bir Nebi idi. Ancak sadece Kur’an’ı olduğu gibi insanlara tebliğ ettiği zamanlarda Resul idi. Dolayısıyla Kuran’da İtaat geçen ayetlerde istisnasız Resullullah a itaat edilmesi istenilir. Ahzap 40 da Peygamberimizin hem Nebi hem Resul olduğu söylenilir. ‘’Muhammed içinizden her hangi bir erkeğin babası değildir, ama Allah’ın elçisi ve Nebîlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilir.’’ İki kavramda da kastedilen aynı kişi (Hz. Muhammed ) ise peki o zaman neden Kur’an da ki itaat ayetlerinde Nebi – Resul ayrımı yapılmaktadır ?
Cevap; Resul iken Peygamberimizin Kur’an ayetleri dışında bir şey demediği durumudur. Örneğin elindeki Sultan fermanını halka okuyan bir elçi fermanı olduğu gibi aktarmakla yükümlüdür. Bu nedenle Kur’an a göre Hz. Muhammed hem Nebi hem Resul olmasına rağmen bazı yerlerde Nebi bazı yerlerde Resul olarak seslenilmesi durumu asla önemsenmeyecek bir durum değildir.
Ayetlerle belirtirsek; Ali İmran 32 ; Veatî’û(A)llâhe ve-rrasûle le’allekum turhamûn(e) ‘’Allah’a ve elçisine boyun eğin ki iyilik bulasınız.’’ Ali imran 132 Kul atî’û(A)llâhe ve-rrasûl(e) fe-in tevellev fe-inna(A)llâhe lâ yuhibbu-lkâfirîn(e)De ki: “Allah’a yani Kitabına boyun eğin.” ‘’Yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah, âyetleri görmezlikten gelenleri (kâfirleri) sevmez.’’
Maide 92 Veatî’û(A)llâhe veatî’û-rrasûle vahżerû(c) fe-in tevelleytum fa’lemû ennemâ ‘alâ rasûlinâ-lbelâġu-lmubîn(u)‘’Allah’a itaat edin, Elçi’ye itaat edin ve dikkatli olun. Eğer yüz çevirirseniz bilin ki Elçimizin sorumluluğu her şeyi açıklayan bir tebliğden ibarettir.’’
Enfal 20 24 ve 46 Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû atî’û(A)llâheverasûlehu velâ tevellev ‘anhu veentum tesme’ûn(e)’’ Ey inanıp güvenenler, Allah’a ve Elçisine boyun eğin. Dinleyip dururken bari siz yüz çevirmeyin.’’ Yâ eyyuhâ-lleżîneâmenû-stecîbû li(A)llâhi velirrasûli iżâ de’âkum limâyuhyîkum(s) va’lemû enna(A)llâhe yahûlu beyne-lmer-i vekalbihi veennehu ileyhi tuhşerûn(e) ‘’Ey inanıp güvenenler (müminler)! Size hayat verecek şeye çağırdığı zaman, Allah’ın ve Elçisi’nin çağrısına uyun. Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Bir de hepiniz O’nun huzurunda toplanacaksınız.’’ Veatî’û(A)llâhe verasûlehu velâ tenâze’ûfetefşelû veteżhebe rîhukum(s) vasbirû(k) inna(A)llâhe me’a-ssâbirîn(e) ‘’Allah’a ve elçisine boyun eğin. Birbirinizle çekişmeyin yoksa telaşa kapılırsınız, hızınız kesilir. Sabırlı(dayanıklı) olun. Allah, sabredenlerle beraberdir.’’
Tüm üstteki ayetlerde değindiğimiz gibi haram helal kavramında da Resule (elçiye) yani Kur’an’a uyulması gerektiği iyi anlaşılmalıdır. Araf 157 Elleżîne yettebi’ûne-rrasûle-nnebiyye-l-ummiyye-lleżî yecidûnehu mektûben‘indehum fî-ttevrâti vel-incîli ye/muruhum bilma’rûfiveyenhâhum ‘ani-lmunkeri veyuhillu lehumu-ttayyibâtiveyuharrimu ‘aleyhimu-lḣabâ-iśe veyeda’u ‘anhum israhumvel-aġlâle-lletî kânet ‘aleyhim(c) felleżîne âmenû bihive’azzerûhu venasarûhu vettebe’û-nnûra-lleżî unzileme’ahu(ﻻ) ulâ-ike humu-lmuflihûn ‘’Onlar bu elçiye, bu ümmi Nebiye uyan kimselerdir. Onu (Nebinin adını) yanlarındaki Tevrat’ta ve İncil’de yazılı bulurlar. O, onlara marufa uygun olanı emreder ve münkeri yasaklar. Temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Isr’larını, üzerlerindeki ağır yükleri kaldırıp atar. Kim ona inanır, onu destekler, ona yardım eder ve onunla birlikte indirilen nûra (Kitaba) uyarsa, işte onlar umduklarına kavuşacak olanlardır.” Tevbe 29 ‘’Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve resulünün yasakladığını haram saymayan ve hak dini din edinmeyenlerle, boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın.’’ Burda da aynı durum vardır. Aksi halde peygamberin nebi olarak helal haram kılamayacağı durumu Tahrim 1; Yâ eyyuhâ-nnebiyyu lime tuharrimu mâ ehalla(A) llâhu lek(e)(s) tebteġî merdâteezvâcik(e)(c) va(A)llâhu ġafûrun rahîm(un) ‘’Ey Nebi! Allah’ın özel olarak sana helal kıldığını, neden kendine haram kılıyorsun? Eşlerinin gönlünü etmeye çalışıyorsun. Neyse ki Allah bağışlar, ikramı boldur.’’ Yine Araf 32 ve 33 de De ki “Allah’ın kulları için çıkardığı süsü (yakışan giysiyi), temiz rızıkları kim haram etti?” De ki “Bunlar dünyada esasen müminler içindir; (Mezardan) kalkış gününden itibaren sadece onlar için olacaktır.” Bilen bir topluluk için âyetlerimizi böyle açıklarız.’’
De ki “ Rabbim sadece şunları yasak (haram) etti: İster açık, ister gizli olsun her türlü fuhuş, ism (bu kitapta anlatılan günahları), haksız saldırı, Allah’ın hakkında bir belge (yetki) indirmediği şeyi O’na ortak saymanız (şirk) ve Allah hakkında bilmediğinizi söylemeniz.”
Maide 67 de Resulün görevinden bahseden ayetlerden biridir.‘’Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez. ‘’Ankebut 18; ‘’Eğer yalanlarsanız bilin ki, sizden önceki toplumlar da yalanladılar. Elçiye düşen, açık tebliğden başka nedir ki ‘’.Nahl 35 ‘’Müşrikler dediler ki “Allah’ın tercihi farklı olsaydı onunla aramıza herhangi bir şeyi koyup kulluk etmezdik; bunu biz de yapmazdık atalarımız da. Allah’ın haram kıldığından başkasını haram kılmazdık.” Onlardan öncekiler de böyle yapmışlardı. Elçilere, her şeyi ortaya koyan tebliğden başka ne düşer?
Burada da vahyedildiği gibi Resulün görevi tebliğdir. Resul hata yapamaz çünkü zaten Kuran ayetlerini kendisine vahyedildiği gibi eksiltme ve çoğaltma yapmadan aktarır.
Hakka Suresi 44 -47 ‘’Muhammed, Bize karşı bir takım sözler uydursaydı, onu kıskıvrak yakalar,
sonra da can damarını keserdik. İçinizden hiç biri de bunun önüne geçemezdi.’’ Bu durumu özetler.
Yine Nebiler de bazen yanılabilir. İnsanlık hali olarak hata yapabilirler.
Tevbe 43; Allah seni affetsin, kimin özü sözü doğru olduğu senin için iyice ortaya çıkmadan ve kimin de yalancı olduğunu iyice anlamadan onlara ne diye izin verdin?Abese 1-2 –3 ‘’Yüzünü ekşittin ve sırtını döndün. Yanına kör adam geldi diye. Ne biliyorsun, belki o kendini geliştirecekti,’’ Enfal 67-68 de Nebi nin hatasının affedildiği vurgulanmıştır. ‘’Savaş alanında düşmanı etkisiz hale getirinceye kadar hiçbir nebinin esir alma hakkı yoktur. Siz, dünya malını (hemen elde edeceğinizi) istiyorsunuz. Allah ise Ahireti (sonrasını) istiyor. Üstün olan ve doğru kararlar veren Allah’tır (Rumların galip geleceği gün sizi sevindireceğini) Allah önceden yazmasaydı, aldığınız esirlerden dolayı başınıza büyük bir felaketin gelmesi kaçınılmazdı. ‘’
Yine Hz Adem’le ilgili Taha 121 ‘’Sonunda ikisi de o ağaçtan yediler ve her birine diğerinin edep yerleri göründü. Üzerlerini bahçenin yapraklarıyla örtmeye başladılar. Âdem, Rabbine karşı geldi ve yanlış bir yola girdi. ‘’ Hz Davut’la ilgili Sad 24-25’’ Davut (konuyu anlamadan) dedi ki “Senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemesi yanlıştır. Çünkü malları karışmış olanların çoğu birbirlerinin hakkına girerler. İnanıp güvenen ve iyi iş yapanlar, öyle yapmazlar ama onlar da pek azdır.” Davut, sınandığını anladı. Hemen Rabbinde(Sahibinden) bağışlanma diledi, secdeye kapandı ve bütün samimiyetiyle ona yöneldi. Biz de onun hatasını bağışladık. Katımızda bize daha yakın olma ve mutlu son onun hakkıdır. ‘’Hz Yunus’la ilgili Enbiya 87’’Balığın esiri (Yunus) hayatı kendine dar etmeyeceğimizi sanarak bir gün kızgın bir şekilde çekip gitmişti. Ama daha sonra balığın karanlıkları içinde seslenmiş: “Senden başka ilah yoktur. Senin eksiğin de yoktur; ben yanlış yaptım” demişti.’’
Burada kastettiğimiz amaç asla’’ Nebilik’’ kavramını küçültmek değildir. Nebilerimiz bizim için çok değerlidir. Allah tarafından seçilen çok önemli kişilerdir. Onlara karşı saygımız asla azalmaz. Vurgulamak istenilen şey onların da insan olduklarıdır.
Kehf 110 ‘’De ki “Ben de tıpkı sizin gibi insanım. Bana ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunmaktadır. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa iyi iş yapsın ve tek olan Rabbine kullukta, hiçbir şeyi O’na ortak saymasın.” Hatta bu nedenle müşriklerden tepkiler almıştır. Furkan 7 ‘’Şunu da dediler: “ Bu nasıl elçi? Yiyor, içiyor, çarşıda pazarda dolaşıyor. Ona bir melek indirilseydi de uyarıcılık işinde ona eşlik etseydi olmaz mıydı?’’ Araf 188 ‘’De ki “Allah da tercih etmedikçe, benim kendime bile bir fayda sağlamaya veya zarar vermeye gücüm yetmez. Eğer gizli bilgileri (gaybı) bilseydim, daha çok malım olurdu, bana bir kötülük de dokunmazdı. Ben, inanıp güvenen bir topluluk için sadece bir uyarıcı ve bir müjdeciyim, o kadar.”
Yine Yusuf 50 de Elçi (Resul) sözü Nebi olmayan bir insan için de geçmiştir. Kral dedi ki “Onu bana getirin!” Elçi geldiğinde Yusuf şunları söyledi: “Efendine dön de sor bakalım, ellerini kesen kadınların derdi neymiş? Benim efendim (olan Allah) onların oyunlarını bilir. “ Ayrıca Hacc 75 de “Allah, meleklerden elçiler seçer; insanlardan da seçer. “Allah dinler ve görür”. Diye meleklerden de elçi (Resul) olabileceğini Allah bahsetmiştir. Geleneksel inanışa göre Resul olmak için kitap verilen Nebi olmak şart olduğuna göre Meleklerinde Resul oldukları için o mantık da nebi olması lazımdır. Bu yanlış bir anlam içerir. Ama Kur’an’a göre Meleklerden insanlara gelmiş Nebi olamaz. Demek ki resullük için kendisine Kitap inmesine gerek yoktur.
Kuran a göre her Nebi Resuldür ancak her Resul Nebi değildir. Nebilik artık bitmiştir. Son Nebi Muhammed Peygamberdir. Nitekim Ahzap 40 da ‘’Muhammed içinizden her hangi bir erkeğin babası değildir ama Allah’ın elçisi ve nebilerin sonuncusudur.. Allah her şeyi bilir.’’ Bu durum vurgulanmıştır. Peygamberimiz vefat etmiştir ama bizlere düşen tebliğ görevini devam ettirmektir. Bunun için yapacağımız şey; Kur’an‘ı doğru anlamak ve insanları Kur’an’ı anlayacak şekilde düşüne düşüne ağır ağır okumaya teşvik etmek, Kur’an’ı bilmeyen toplumlara Kur’an’ı öğretmektir. Nitekim Ali İmran 144 ‘’Muhammed sadece bir elçidir. Ondan önce de elçiler geldi. O ölse veya öldürülse, gerisin geri mi döneceksiniz? Gerisin geri dönenin Allah’a bir zararı olmaz. Allah, görevini yapanları ödüllendirecektir.’’ Bu görevdeki sorumluluklarımız ise şu ayetlerde belirtilmiştir. Bakara 159-160 ‘’Bu kitapta açıkça ortaya koyduğumuz halde indirdiğimiz açıklayıcı ayetleri ve ana ayetleri gizleyenleri Allah dışlar; dışlayacak durumda olan kimseler de dışlarlar. Tevbe eden (hatasından tam olarak dönen), kendini düzelten ve gizlediklerini açıklayanlar başka; onların tevbesini kabul ederim. Tevbeleri kabul eden ve iyiliği bol olan benim.’’
Bakara 174 ‘’Allah’ın indirdiği kitaptan bir şey gizleyen ve karşılığında, tükenip gidecek bir bedel alanlar, karınlarına sadece ateş doldururlar. Allah Kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları aklamaz. Onların hak ettiği acıklı bir azaptır.’’
Allah gerçekten Kur’an’ı anlamak için çabalayanlara mutlaka doğru bir yol gösterecektir.