Bir korku tünelinden geçiyoruz aylardır… Tünel, “Seçim yapmayacak” korkusuyla açıldı; orayı geçtik. “Muhalefeti bölecek” korkusu vardı; onu da aştık. Önümüzde üç bariyer kaldı: Birincisi: “Kampanyayı kana bulayacak”, ikincisi “sandıkları çalacak”, sonuncusu, “kazansak da bırakmayacak”… Yanlış anlaşılmasın, hiçbiri için boş korkular demiyorum. Hepsi tecrübeden kaynaklanan kaygılar… Ama korku yayanlar, bir şeyi görmüyorlar: Erdoğan’ın pençeleri eskisi kadar güçlü değil ve halk, korku duvarını aştı. Son Erzurum saldırısı, provokatörlerin acemiliğini, muhalefetin hazırlığını ve halkın kararlılığını ortaya koydu. Devletin, valisinden emniyet müdürüne kadar bütün çabasına rağmen istenen sonuç yaratılamadı; bir çatışma ortamı oluşturulamadı. İmamoğlu’nun ve muhalefetin sorumlu yaklaşımı sayesinde kriz, ustaca atlatıldı. Hatta saldırganlara karşı öfke dalgası, muhalefete karşı empati havası doğdu. Ne denedilerse olmuyor: Ne profil resmine konan pilot üniformaları ve vitrine konan savaş gemileri, ne “şampanyaya karşı seccade” komiklikleri, ne “Bunlar kazanırsa insanlar hayvanlarla evlenecek” gariplikleri işe yarıyor. Çırpındıkça batıyorlar. Bahçeli “iki keklik” performansını ya da Soylu’nun “Ayasofya’nın minaresi” tiradını izlemiş olanlar, batıyorlar derken ne demek istediğimi daha iyi anlayacaklardır. Attıkları her taş, milyonlarca elin yaptığı kalp işaretlerinde eriyor. Attıkları her iftira, bir boşlukta kaybolup gidiyor. Sekiz koldan kampanya yürüten muhalefet liderleri, sergiledikleri birliktelik havası ve yürüttükleri pozitif kampanya ile nefret söylemine eşsiz bir karşılık veriyor. Huzura susamış kitleleri coşturuyor. Korku tünelinin son dönemecindeyiz. Çıkışı görmeye beş gün kaldı. Ha gayret! |