Yazının başlığını okuyanlar, “Evrensel’in başyazılarında bir başlık sıkıntısı mı çekiliyor acaba?” diye düşünmüş olmalılar. Ya da biraz daha dışarıdan bakanlar, “Çok kolayına kaçılıyor; onun için böyle ilk akla gelen laf başlık yapılıyor galiba” diye düşünmüş olmalılar.
Öyle ya; aradan birkaç ay geçmiyor ki “Bayramiç’te ne oluyor?”, “İzmir’de neler oluyor?”. “Manisa’da neler oluyor?”, “Antalya’da neler oluyor?”, “Samsun’da neler oluyor?”, “Trabzon’da neler oluyor?”, “Balıkesir’de neler oluyor?”, “Malatya’da neler oluyor?” diyen başlıklar gelip, makalenin başına oturuyor.
Bu sadece Evrensel’e özgü bir durum da değil. Az çok olanların arkasındakini gören her gazeteci, sıkça böyle bir başlığı; makalenin, haberin, analizin başlığı olarak kullanmak zorunluluğu duyuyor.
Elbette buradaki soru; olayların nasıl olup bittiği ile ilgili değil, bu olayların hangi politikaların devamı olarak ortaya çıktığı, hangi zeminden beslendiğidir. Bu nedene de soru kalıp olsa da duymayanlara, görmeyenlere, görüp de istismar edenlere karşı, sıkça yeniden yeniden başlığa çıkması gerekiyor.
Birkaç günden beri Muğla’da olanlara bakarsanız; daha önce Manisa-Selendi’de, Bayramiç’te ya da başka pek çok kentte olanlara benzer biçimde, çatışmanın sonradan aldığı boyutla ilgisiz birkaç sarhoşun, öğrencilere sataşmasından sonra olaylar çıkmış ve büyümüştür. Kürt öğrencileri hedef alan saldırgan bir güruh; polisin desteğinde şoven-milliyetçi kesimleri hemşehricilik, yerlilik-yabancılık, Kürtlük-Türklük gibi en geri zayıflıkları okşayarak kenti terörize etmiştir.
Bu ırkçı-şoven grup, kendi saflarına katılmayan herkesi bölücü göstererek; ülkeye, Muğla’nın saflığının hasletlerini korumaya karşı göstermek üzere de sık sık İstiklal Marşı ve Onuncu Yıl Marşı’nı okuyarak, saldırılarına meşruiyet ve taraftar kazandırmayı amaçlamışlardır. Bu kışkırtılan ve polisin (saldırganlar sık sık Çevik Kuvvet lehine sloganlar atmaktadır) desteğinde yürütülen saldırılarda bir öğrenci kurşunla ağır yaralanmış, pek çok öğrenci de polis copuyla yaralanmıştır. Bir o kadarı da gözaltına alınmıştır.
Olaya katılanların bulundukları siyasi safla, attıkları sloganlarla, yaptıkları eylemlerle, polis ve yerel yöneticilerle ilişkileriyle, kontra güçlerle, eşraf ve öteki yerel güç odaklarıyla içli-dışlılıklarıyla, “dokunulmazlıkları”yla bu sahneler artık tanıdıktır. Trabzon’dan Selendi’ye bütün bu türden saldırganlıklarda, bu özellikler ortaktır.
İddialarına bakılırsa; kentin geleneğini göreneğini, yerel ve etnik dokusunu, hemşehrilerinin çıkarlarını, yerel kültürlerinin saflığını ve giderek ülkenin milli bütünlüğünü korumak için “iyi vatandaşlar”, “iyi hemşehriler”, “bütün iyi değerlerin muhafızları” olarak yapmaktadırlar bunları!
Ve her şey olup bittikten sonra; eğer yöneticiler, eşraf takımı, sermaye partilerinin yöneticilerinin, hatta kentin milletvekillerinin himayesinde, yapılan saldırganlıkların, azgınlıkların; “Aman olanlar büyütülmesin”, “Aman şehrimizin adı kötüye çıkmasın” kalkanı arkasında örtbas edilmesi aşamasına geçilecektir.
Şimdiden söylemeliyiz ki; bunca olay ve saldırganlıktan sonra muhtemeldir ki, mağdurlar için açılan soruşturmalar “yasa gereği” sürdürülürken, saldırganlarla ilgili soruşturma sayısız engele takılıp başlamadan kapatılacaktır.
Ancak şu bir gerçek ki; ne operasyonlar ne orada burada çatışmalar ne de Kürt milletvekillerinin konuşmaları, bölmeyecektir bu ülkeyi. Ama bu saldırganlıklar, bu şoven-ırkçı kışkırtmalar ve onlara göz yumulması, onların kollanıp kışkırtılması, gerçek bir bölücülüktür.
Bu yüzden de “Muğla’da neler oluyor?” sorusunun karşılığı artık, “Muğla’da Türkiye bölünüyor; Türkler ve Kürtler olarak bölünüyor. Devlet ve yerel yöneticiler, bu bölünmeyi derinleştirmek ve yeniden birleşmeyi de önlemek üzere çalışıyorlar” biçimindedir.
Hükümet ise olanlara karşı çıkar gibi görünürken, gerçekte el altından bu ırkçı-şoven odaklarla uzlaşıyor.
Muğla’da olanlar bundan ibarettir!
Evrensel