Bu yaz ASAL Araştırma, yaklaşık 2500 kişiye en güvendikleri kurumu sordu. En çok oyu “Hiçbiri” cevabı aldı. Sonra, ilk sırada ordu çıktı, ama oyu sadece yüzde 15’ti. Yargıya güven yüzde 5’in altındaydı. En korkuncu ise, en az güvenilen kurumun Meclis olmasıydı. Halkın sadece yüzde 1 nokta 2’si “Meclis’e güveniyorum” dedi.
Ülkede topyekün bir güven bunalımı var, ama halkın, kendi temsilcilerine güvenmemesi, parlamenter sistemin çöküşünün bir yan ürünü… Bütün yetkiyi Saray’da toplayan “Türk tipi başkanlık sistemi”, Meclis’i sadece işlevsizleştirmedi, itibarını kaybetmesine de yol açtı.
Meclis’teki son saldırı, “demokrasinin tapınağı” sayılan kurumun ne hale getirildiğinin son örneği… Haberlerde “Meclis’te kavga” diye verilse de bunun, taş yüzüklü bir Saray fedaisinin Erdoğan’ın gözüne girmek için yaptığı bir saldırı olduğu ortada…
Malum; vekilleri halk değil, liderler seçiyor. “Halkın temsilcisi olma” bilincine sahip olmayanlar, sadece kendilerini seçen lidere karşı sorumluluk hissediyorlar. Bunun gereği de bazen “elini kaldır” emrine uyup önüne gelen yasaya “evet” ya da “hayır” demek oluyor, bazen de lidere yaranmak için kürsü önünde muhalif vekil yumruklamak…
Onlar mı halka rol model oluyor, yoksa sokaktaki şiddet Meclis’te temsilci mi bulunduruyor, tartışılır; ama şurası bir gerçek ki, taş yüzüklülerin “gücü gücü yetene” rejimi, hızla hukuk devletinin yerini alıyor. Ağırlıkla siyahlar giyinmiş öfkeli erkeklerden oluşan iktidar vekilleri, fikir yokluğunda kol kuvvetiyle vekillik görevi yapıyor.
Erdoğan tenezzül edip bütçede bile Meclis’e gelmese de onun yerine terör estiriyorlar. Bu terörde saldırıya uğrayan bir vekilin ölümün eşiğinden dönmesi, Meclis’in işlevini ve itibarını yeniden masaya yatırmaya vesile olmalıdır.
Maalesef demokratik sistemin birbirini dengeleyen üç kuvvetinden yargı ve yasama tamamen yürütmenin, yani Saray’ın eline geçti. O yetkiyi Saray’dan alıp halkın temsilcilerine iade etmedikçe, Meclis bu itibar kaybından, bu yoğun bakımdan kolay kolay çıkamaz.