Büyük bir birikim var bu toprakta. Hiç küçümsenmemesi gereken zengin bir tarihe sahibiz.
Bu toprak, ilk seçimini 1877’de yaptı. Sultan, meclisteki itirazlardan hazzetmedi, dağıttı, seçim yenilendi. Yeni meclis eskisini aratmayınca sultan bu kez tatile gönderdi, 30 yıl boyunca yeniden toplamadı. Sonunda, “Kahrolsun istibdat, yaşasın hürriyet” diyenler kazandı.
1910’lu yılların koşullarında, bir hükümet güvensizlik oyuyla düşürülebildi, güçlü bir muhalefet partisi kurulabildi, zorluklarla da olsa dört seçim yapılabildi.
Bu toprakta, Millî Mücadele yıllarında Anadolu’nun muhtelif şehirlerinde işgale direnmeyi hedefleyen yerel kongreler toplandı. Halk kaderine el koydu. Ankara’da bir meclis kurulalı ve milletin egemenliği ilan edileli bir asırdan fazla oldu.
Bu toprakta, 1945 sonrasında çok partili yaşama geçildi. 1946’da, yeni kurulan DP’nin hızını kesebilmek için bir seçim yapıldı, ‘açık oy gizli sayım’ ilkesiyle. DP kendisine yapılan haksızlığa direndi, boyun eğmedi, CHP’ye geri adım attırdı ve 1950’de büyük bir zafer kazandı. İki kurucudan biri olan İsmet İnönü, Bayar’ın elini sıkıp koltuğunu bırakmasını bildi.
Bu toprakta, 27 Mayıs 1960’ta bir askeri darbe oldu. ‘Genç subaylar’, halkın tercihini yok saydı, üç siyasetçi idam edildi. Darbe günü görünmeyen halk ilk seçimde ortaya çıktı, DP’nin mirasçısı AP ve YTP’ye oyların yaklaşık yarısını verdi. O AP, Demirel liderliğinde 1965’te, üstelik son derece zor bir seçim sisteminde tek başına iktidar olmayı başardı. AP, 12 Mart 1971 Muhtırası’yla iktidarı terk etti.
Bu toprakta, 1980’de TSK yine darbe yaptı, hükümeti düşürdü, kendi düzenini kurdu, bu kez ‘emir ve komuta zinciri’ içinde. İlk seçim 1983’teydi. Darbeci general Kenan Evren, devlet olanaklarını kullandığı seçim sürecinde ‘asker arkadaşları’nın partilerini açıkça desteklese de halk Turgut Özal’ın ANAP’ını tek başına iktidar yaptı.
Bu toprakta, 1998’de İstanbul Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, okuduğu şiir nedeniyle hapis cezası verildi, yasaklı hale getirildi. Malum gazetede, malum manşetler atıldı; ‘Siyasi hayatı bitti‘, ‘Muhtar bile olamayacak‘. Doğru, muhtar olmadı, başbakan ve cumhurbaşkanı oldu.
Bu toprakta, 2007’de sahneye TSK ve AYM çıktı. TSK bir ‘e-muhtıra’yla hükümeti tehdit ederken AYM, Abdullah Gül cumhurbaşkanı seçilemesin diye Anayasa’yı eğip büktü, berbat bir kararla TBMM’deki cumhurbaşkanı seçiminin ilk turunu iptal etti. AKP hemen erken seçim kararı istedi, yılın ilk aylarında çoğu ankette oyları yüzde 30’larda görünürken yüzde 47 oy alarak bir kez daha tek başına iktidar oldu.
Bu toprakta, daha üç yıl önce, 2019 İstanbul belediye seçimlerinde YSK, İmamoğlu’nun çok az farkla kazandığı seçimi akıl fikir almaz biçimde ve seçmen iradesini küçümseyen bir gerekçeyle iptal etti. Namlı ‘milli iradeciler’, o iradenin sonucunu, irade sahiplerinin gözünün içine baka baka çöpe attı. İkinci seçimde fark 800 bin oldu.
Türkiye’de ahali tarihsel gerekçelerle, büyük mücadele ve dirençle elde ettiği, ne yazık ki yönetime katılabilmesinin tek yolu olan oy hakkına her zaman sahip çıktı, ona dokunana, kendisini küçümseyene, iradesini yok sayana yanıtını en anlaşılır biçimde verdi.
Bugün bir mahkeme, Ekrem İmamoğlu’nu mahkûm etti. Canan Kaftancıoğlu’na yapılan gibi. Şimdi temyiz aşamaları vs. HDP’li belediyelere kayyım atandığında susmayan dürüst ve demokrat insanlar ve HDP’li belediyelere atanan kayyımları görmezden gelenler, karara tepki gösterdi. Halk Saraçhane’ye gitti, seçtiği idareciye sahip çıktı.
Kabul, hâlihazırda İnönü, Demirel, Erbakan, Ecevit, Özal yok iktidarda, bambaşka bir deneyimle karşı karşıyayız. Tarihin tekerrürü de Allah’ın emri değil. Buna mukabil bu toprağın birikimini, o birikimin zenginliğini küçümsememek gerekir. Halkı, duyarlılığını, vefasını küçük görmemek gerekir. Yurttaş tercihini yok saymamak gerekir. Hiç kimseye saf muamelesi yapmamak gerekir. Hiç kimseye. Bugüne dek halkın sözünü kulak arkası eden herkes hak ettiği yanıtı aldı. Yine alır. Alacak.
Şu ya da bu tarihte, önümüze bir sandık konulacak. O adaymış bu adaymış, boş geç. Günü geldiğinde o sandığı göreceğiz. Hadi bakalım.