Acaba İnsanlar liderlerini neden kutsarlar? Neden kendi kişiliklerini bir kenara bırakıp bütün kişiliğini lider olarak gördüğü kişi de görerek onun fikirlerine, ortaya koyduğu mirasına değil de boyuna posuna kaşına gözüne taparcasına bağlanırlar?
Liderlik kutsaması İnsanlık tarihi boyunca önemli bir konu olmuştur. Genellikle baktığımızda liderlerin, peşlerinden gidenleri kişiliksizleştirdiğini, bir liderin peşinden gidenlerin de liderlerini kişiliksizleştirdiğini görürüz. Peki bu nasıl olur? Bu karşılıklı olan bir şeydir. Lider peşinden gelenlerin veya etrafında bulunan insanların fikirlerine görüşlerine hiçbir değer vermez onları sürü olarak kendisini de o sürüyü güden bir çoban olarak görür. Çoban sürüsünü nasıl güderse liderde peşinden gelenleri öyle güder yani sürükler. Çobanla sürü arasındaki ilişki bir kişiliksizleştirme ilişkisidir yani çoban ne tarafa gidelim diye hiçbir zaman koyunlara sormaz. Çünkü koyunlar tabiatı icabı konuşamazlar ve fikir beyan edemezler. Çobanla sürü arasında tek bir diyalog kurulur, görülür o da çobanın koyunlara “oha” demesi, değnek fırlatması, üzerlerine bağırarak yönlerini tayin ettirmesidir. Benzer ilişkinin insanlar arasında da olduğunu kimi liderlerin böyle bir ilişki kurduğunu görüyoruz. Liderin kendisini çoban, peşinden gelen takipçilerini de sürü yerine koyarak onlara tıpkı bir çobanın koyun sürüsüne yaptığı muameleyi yaptığını görüyoruz.
Osmanlı padişahları halka kullarım diye seslenirdi. Bu sadece Osmanlı padişahlarının değil kendinden önceki Mısır firavunlarından Sümer tapınaklarına kadar Roma krallarına kadar bütün krallıklar, imparatorluklar çağının bir geleneğiydi ve padişahlar güttükleri sürülerine kullarım diye seslenirdi. Genellikle halk kralların önünde rükû veya secde ederdi işte İslamiyet buna tepki olarak doğmuştur.
Kur’an lider kutsamasını şirk olarak görmüştür. Allah’a ortak koşulmasını, insanların kralların önünde rükû ve secde etmesini yasaklamış yalnız ve sadece görünmeyen bir varlığa yönelerek secde edilebileceğini, rükû edebileceğini söylemiştir. Dolayısıyla dinlerin son reformu olarak İslamiyet, insanları liderlerin kralların imparatorların kendilerini tanrının oğlu olarak görenlerin önünde yerlerde sürmekten iki büklüm eğilmekten kurtarmış ve ayağa kaldırmıştır.
Bu anlamda yalnızca Allah’a ibadet edin demek; liderlere kul köle olmayın eğer birisine kul ve köle olacaksanız buna layık olan Allah’tır diyerek ve Allah’ı da görünmeyen bir varlık olarak tasvir ederek, her nereye dönerseniz ona yönelmiş olursunuz diyerek sonuç itibarıyla insanın varlığını ön plana çıkarmıştır. Onun kimsenin önünde eğilmemesi gerektiğini söylemiş ve insanların birbirine kulluğunu yasaklamıştır.
Şimdi böyle bir kültürün içerisinden bir padişaha kulluk kölelik yapmak onun eteklerine sarılmak bir liderin etine kemiğine bedenine kaşına gözüne bağlanmak mümkün değildir. Bu kültürden böyle bir şey çıkamaz. Eğer çıkıyorsa orada Kur’an kültürü değil eski çağlardan kalma padişahlık, liderlik ve şirk kültürü var demektir. Çünkü Kur’an zaten insanları sürü olmaktan kurtarmak için geldiğini söylüyor, yeryüzünde tanrının oğlu yoktur, hiçbir lider kendisini tanrının oğlu yerine koymasın diyor ve bunu sürekli tekrar ediyor. İslam’ın diğer dinler arasında getirdiği en büyük reformda esasında budur.
Kişiliksizleştirme karşılıklı oluyor yani lider peşinden gelenleri sürü yerine koyuyor.
Bir liderin peşinden gidenlerde liderlerini bir fikir bir ideoloji bir yol olmaktan çıkarıp onun bedenine kaşına gözüne şahsına tapınç sağlayarak kişiliksizleştirmiş oluyorlar.
Bir liderin heykelini dikmek, onu bir beton haline getirmek eleştirilemez hale sokmak ve kendisiyle konuşulamaz, diyaloğa girilemez bir nesneye dönüştürmek onun kişiliğini yok etmek anlamına geliyor. Bir şeyi put haline getirdiğiniz zaman onunla diyaloğa giremezsiniz konuşamazsınız.
Meşhur İbrahim diyaloğu var Kur’an-ı Kerim’de, İbrahim bir gün devlet tanrılarının heykellerinin olduğu mabede girer ve bütün heykelleri teker teker kırar baltayı da en büyüğünün boynuna asar. Kim yaptı bunu diye sorduklarında en büyükleri yapmıştır ona sorun der, onlar da o bir heykel onun konuşamayacağını bilmiyor musun deyince o zaman kendisi ile konuşamayacağınız diyalog kuramadığınız bir şeye niye taparcasına bağlanıyorsunuz der. Bu örnekte bize verilmek istenen mesaj nedir?
Babil İmparatorluğu’nun devlet tanrıları Babil İmparatorluğu’nun kurucularıydılar. Devletin önde gelenlerinin heykellerinin olduğu devlet mabedi vardı. İbrahim oradaki heykelleri kırdı. Onların hepsi insan heykelleriydi. Liderlerin heykelleri; kurucu liderlerin, askeri komutanların, savaşçıların tanrısallaştırılmış heykelleri. Bu heykellerle insanlar konuşamıyor, diyalog kurulamıyor. İbrahim diyor ki o en büyüğüne sorun belki o yapmıştır. Onlarda diyor ki o konuşmaz. Konuşmayan bir şeyle niye iletişim kurmaya çalışıyorsunuz?
Buradan çıkan sonuç şu; kendisi ile konuşulamayan, diyaloğa girilemeyen, soru sorulamayan, sorulan soruya cevap alınamayan, sadece buyruk ve talimat alınan, yaşıyor olsa bile herhangi bir insani diyaloğa girilemeyen liderler put olmuş oluyor.
Ondan sadece talimat, buyruk, emir, bağırma, şu tarafa gideceksiniz şöyle yapacaksınız böyle edeceksiniz diye emirler duyulan her varlık insanların putu olmuş oluyor. Kendisiyle diyaloğa girilemeyen her şey puttur.
Liderlerin heykellerini resimlerini asıp onun karşısında saygı duruşuna geçip resim ve heykelleriyle herhangi bir diyaloğa girilemeyen sadece büyük bir tazimle önünde eğilinen, mistisizm üretilen varlıkların hepsi puttur. İslam’a göre bunların hepsi puttur ve şirktir. Bunlar insanın kendisini kişiliksizleştirmesidir. Aynı zamanda liderlere aşırı şekilde sorgusuz sualsiz bağlılık sunarak, onu beton, heykel ve taş yığını haline getirerek liderinde kişiliksizleştirilmesi gerçekleşmiş olur. Yani bu kişiliksizleşme/kişiliksizleştirme işte bu şekilde karşılıklı oluyor.
Oysa bir insan bir başka insanı önder, lider olarak görebilir. Önderlik ve liderlik ayrı bir şeydir, önderliğin ve liderliğin kutsanması ve liderlerin put haline getirilmesi ayrı bir şey.
Elbette insanlardan bazıları bazı konularda diğer insanların önüne geçebilir. Mesela bir ressam resim yapma konusunda insanların önderidir diğerlerinde o yetenek yoktur ve o çok güzel resim yapmaktadır. Mesela bir müzisyen veya bir ses sanatçısı çok güzel şarkılar söyleyen ve binlerce insanın büyük bir zevkle şarkılarını dinlediği kimse müzik konusunda, ses konusunda insanların önderidir, lideridir. Herkesin bir lideri olduğu, öne çıktığı diğer insanlara o yönüyle katkıda bulunduğu bir tarafı vardır. Kiminde fikir önderliği vardır, kiminde bir yeteneğin önderliği vardır, kiminde yol gösterme, olayları önceden sezme, analiz yapma kabiliyeti vardır. Herkes içinde yaşadığı topluma kendi yetenekleri ile katkı sağlar, katkı sağladığı ve diğer insanlara nazaran biraz öne çıktığı konuda insanlara evet liderlik yapabilir.
Fakat hiç kimse sırf bunu yapıyor diye hayatın diğer tüm konularında da insanların lideri olacak hem de ona sorgusuz sualsiz üstelik de şahsına, bedenine, kaşına, gözüne bağlanılacak diye bir kural yoktur. İşte o zaman o put haline gelmiş, getirilmiş oluyor.
Bir şarkıcının sesini seviyorsunuz müziğini dinliyorsunuz kulağınıza hoş geliyor, güzel sözler söylüyor müzik bir ihtiyaçtır sonuç itibariyle ama bunu dinleyen insanlar bir müddet sonra müzik dinlemenin de sesin de ötesine geçerek o sanatçının şahsına bağlanıyorlar ve onu diğer konularda da öncü, önder, lider olarak görüyorlar. Sorgusuz sualsiz bir tapınç halinde akıllarını beyinlerini her şeylerini teslim ediyorlar işte o zaman o ses sanatçısı veya müzisyen o kişiler için bir puta dönüşmüş oluyor.
Günümüzde sadece siyasi alanda değil diğer birçok alanda da bu putlaştırmanın kutsamanın devam ettiğini görüyoruz. Bu insana yakışan bir durum değildir. Bir Müslüman yalnız Allah’a bağlanır, peygambere de Allah’ın getirdiklerine uyduğu oranda tabii olur. Kur’an-ı Kerim’de peygamberin insanlardan biat alması vardır. Yani insanlar gelirler ve peygambere sana tabii oluyoruz derler fakat bu tabii oluş peygamberin şahsına değildir. Kara kaşına, kara gözüne değildir, boyuna posuna değildir, onun şahsi zevklerine şahsi eğilimlerine, özelliklerine değildir, peygamberin kalbine yüreğine beynine fikirlerine de değildir. Peygamberin Allah’tan getirdikleri nedir? Kur’an-ı Kerim der ki insanlardan öldürmeyeceklerine, çalmayacaklarına, iftira atmayacaklarına dair biat al yani söz al, yoksulluk korkusuyla çocuklarını öldürmeyeceklerine dair biat al der.
Mümtehine suresinin girişinde 3-4 tane konu sıralanır ve peygamber insanlara bunları tekrar ettirerek “öldürmeyeceğimize, çalmayacağımıza, iftira atmayacağımıza, yoksulluk korkusuyla çocuklarımızı diri diri gömmeyeceğimize dair sana söz veriyoruz bu hususta sana tabi oluyoruz biat ediyoruz” derler. Allah’ın emridir çünkü bu 4 tanesi ve insanlar bunlar üzerine söz verir ve marufta itaat edeceğimize yani “iyiyi güzeli doğruyu bize söylediğin sürece sana uyuyacağımıza söz veriyoruz” derler.
Buradan şu sonuç çıkıyor; biat etmek, tabi olmak, uymak ilkeleredir, şahsa değildir. O ilkeleri o şahıs yerine getirdiği sürece o ilkelere tabir olunur. Dolayısıyla kişilikli insan şahsa değil ilkeye tâbi olan insandır.
Bir lider büyük devrimler yapmış olabilir, büyük ilkeler inkılaplar gerçekleştirmiş olabilir, büyük fikirler getirmiş olabilir, insanlar o fikirlere tabi olurlar. Asıl olan o ilkelerdir fikirlerdir, şahıslar, şahısların resimleri heykelleri büstleri değil, şahısların şahsi özellikleri hangi yemeği sevdiği, hangi müzikten hoşlandığı değil, dolayısıyla bu lider kutsaması ve putlaştırma Müslüman olsun olmasın doğulu batılı her toplumda vardır.
İnsanlar, kişilerin getirdiği yetenekleri ilkeleri prensipleri bırakır o kişilerin kendisine bağlanır ve onları birbirleriyle yarıştırırlar benim liderimin kara kaşı kara gözü onun liderinin uzun boyu yandan bakışı filan diye insanlar birbirlerinin liderlerini sosyal medyada yarıştırıyorlar birisi göz resmi gönderiyor öbürü boy pos resmi gönderiyor. Bu şekilde putlaştırma kendilerini kişiliksizleştirme yarışmaları yapıyorlar.
Hiç kişilikli insan başka bir insana bağlanır mı, hiç kişilikli bir insan başka bir insanın fiziksel özelliklerini yüceltir mi onların aynısı sende de var. Değerli bir fikir getirmişse, evrensel değerlere vurgu yapmışsa bu fikirler takip edilir, sahip çıkılır, o fikirleri getirdiği için de ona teşekkür edilir, katkı sağlanır, destek olunur, saygı duyulur.


