Türkiye’de mülteci ve göçmenlere yönelik ırkçı söylemler ve ayrımcı uygulamalar, Afganistan’da iç savaşın yarattığı göç dalgasıyla yeniden alevlendi. Kürtlere yönelik ötekileştirici politikalardan beslenen mülteci ve göçmen düşmanlığı, iktidarın yanı sıra muhalefet partileri tarafından da kışkırtılıyor. Ayrıca güvencesiz bir şekilde ucuz iş gücü olarak kullanılan, her an geri gönderilme kaygısıyla yaşayan, Avrupa’ya karşı koz olarak kullanılan göçmen ve mülteciler, sık sık iktidar ve muhalefet partileri ile iktidar medyası tarafından hedef gösteriliyor.

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Göç ve Mülteciler Meclisi üyesi, Halkların Köprüsü Derneği Genel Sekreteri Yusuf Ak, mülteci ve göçmen düşmanlığının Kürtlere yönelik ırkçı politikalardan beslendiğini söyledi. Ak, Mezopotamya Ajansı’ndan Kadir Güney’e konuştu.

HALKLARIN İZLERİ SİLİNDİ

Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne Anadolu’da yaşayan halkların izlerinin yok edildiğini belirten Ak,  Kürtçe, Lazca, Ermenice köy isimlerinin halkta karşılığı olmayan Türkçe isimlerle değiştirildiğini anımsattı. 1924 Anayasası’yla tüm halkların tek bir kimlikle tanımlanmaya başlandığını ifade eden Ak, yüzyıllardır bu coğrafyada yaşayan Ermeni, Rum ve Süryanilerin tehcir edildiğini dile getirdi.

KÖKEN AYNI

Mülteciler ve Kürtlere yönelik ırkçılığın aynı kökenden beslendiğinin altını çizen Ak, “Türk üst kimliği eksenli kurulmuş ulus devlet sistemi, ne yazık ki başka kimliklerin kendi özgünlüğüyle var olmasına izin vermiyor. Halklar bu asimilasyona karşı direniş ortaya koyduğunda ise sürgün edilmeyle karşı karşıya kalıyor” diye belirtti.

Ak, muhalefet partilerinin “Vatan elden gidiyor”, “Askerimiz Suriye’de savaşıyor” gibi söylemlerle göçmen ve mülteci karşıtlığını körüklediğini söyledi.

GÜVENLİK KONSEPTİ

Mültecilere yaklaşıma “mıknatıs” benzetmesi yapan Ak, “İnsan kaçakçıları dahil olmak üzere zenginler servetine servet katıyor, yoksullar mülksüzleşiyor ve daha da yoksullaşıyor. Yoksullar arası oluşan rekabet nedeniyle ucuz iş gücü olarak çalışmak zorunda kalan mülteciler, hedef tahtasına oturtuluyor.

Diğer taraftan küresel sermaye mültecilerin ülkeye giriş yapmaması üzerinden kriz söylemi üreterek güvenlikçi politikalara başvuruyor.  Buna İran Kürdistan’ı ve Van arası inşa edilen beton duvarları örnek olarak gösterebiliriz” ifadelerini kullandı.

MÜLTECİ KOZU

Göçmenlere karşı bir yandan da açık kapı politikasının uygulandığına dikkat çeken Ak,  öte yandan mültecilere ümmet kardeşliği vurgusu yapıldığını, halkın inançsal değerlerinin siyasallaştırıldığını belirtti. AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki’nin “Bazı şehirlerde işçi bulunamıyor. Sanayiyi onlar ayakta tutuyorlar” sözlerini anımsatan Ak, açıklamanın göçmen emeğinin nasıl sömürüldüğünün kanıtı olduğunu kaydetti. Ak, “AB’den fon koparmak için, politikalarını dayatmak için, mülteciler koz olarak kullanılıyor. Bu durum tam anlamıyla ikiyüzlülüktür” dedi.

Bolu Belediyesi’nin göçmenlere karşı aldığı kararı “görevi kötüye kullanmak” olarak değerlendiren Ak, belediyelerin ayrım gözetmeksizin eşit hizmet sunması gerektiğini kaydetti. Ak, mülteci örgütlerinin Bolu’da çalışmalar yürütmesi gerektiğini sözlerine ekleyerek, “Bolu’da şiddetin olağanlaşmaması için çaba harcamamız gerekiyor” diye belirtti.

GÜNAH KEÇİSİ

Mültecilerin her toplumsal sorunun suçlusu olarak gösterildiğine değinen Ak,  “Halkların birlikteliğine vurgu yapan alternatif siyaset üretilmediğinden, halk mültecileri günah keçisi olarak görüyor. 2017’de Saya işçilerinin eylemleri ve Esenyurt’ta gıda işçilerin yaptığı eylemler, ayrımcılık duvarının yıkılarak sermaye sınıfına karşı omuz omuza direnebileceğini gösterdi” diye kaydetti.

KÜRT SORUNU

Kürt realitesiyle yüzleşilmediği sürece mülteci düşmanlığının artarak devam edeceğini dile getiren Ak, “Çözüm sürecinde şunu gördük ki Kürt realitesinin kabul edilmesine yönelik çalışmalar bile çatışmasızlık sürecinde, insanların kendi dilinde konuşabilmesi gibi olumlu bir rüzgar oluşturdu. Ama sürecin tek taraflı sonlandırılmasıyla, hepimiz bu güvenlikçi politikaların zorluklarını yaşıyoruz” şeklinde konuştu.

STATÜSÜZLÜĞÜN ETKİSİ

Mültecilerin statüsünün olmamasının yaşamlarını kötü etkileyeceğini ifade ederek, Geçici Koruma Statüsü’nin kaldırılması gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi: “Coğrafi sınır şerhi kaldırılmalı, sığınmacılara ve kimliksiz mültecilere, mültecilik statüsü verilmeli. Güvenli bir ortam sağlanmalıdır.

Mülteciler sosyal uyum, tek taraflı entegrasyon adları altında tek dile mahkum edilmemelidir. Kendi dillerinde eğitim görebilecekleri, kendi kültürlerini özgürce yaşayabilecekleri bir zemin yaratılmalıdır. Son yıllarda giderek artan mülteci akınıyla beraber ileriki süreçte ulus devlet sistemin ve resmi ideolojisi milliyetçilik daha da fazla tartışmaya açılacaktır.”

ÖRGÜTLENME İHTİYACI

Meclis olarak sürekli mülteci konusunda insan hakları politikalarının geliştirilmesi adına tartışmalar yürüttüklerini aktaran Ak, “Kronikleşen şovenizme, sömürüye, patriyarkaya, ötekileştirmeye karşı her zamankinden daha fazla birleşmeye, dayanışma ağları örmeye, örgütlenmeye ihtiyacımız var. HDK olarak, ‘Bir yeri vatan yapan şey üzerinde dökülen kandır’ gibi kutsallık atfedilen söylemlerden uzak, bu dünyanın hepimizin ortak vatanı olduğu fikrinden hareketle, eşit, özgür, sınırsız ve sömürüsüz bir yaşam için çaba harcamaya devam edeceğiz” dedi.