Kuran’da sıkça tekrarlanan cümlelerden birisi de “Onlar için korku yoktur ve tasa da olmayacaktır…” ayetidir. Kur’an bunu sıklıkla tekrar eder.
İnsanoğlundaki korku ve tasa nereden geliyor? Korku ve tasayı ortadan kaldırmak için ne yapmak lazım? Korkunun ve hüznün psikolojik ve sosyolojik sebepleri nelerdir? Bunları ortadan kaldırmak için ne gibi programlar, projeler ve ideolojiler ortaya çıkmıştır?
1985’te Sudan’da 80 yaşını geçmiş ihtiyar bir adamı darağacında idam ettiler. Bu kişinin adı Mahmud Muhammed Taha idi. Zındık olduğu, Müslümanlıktan çıktığı gerekçesiyle devletin mahkemesinde yargılanarak idam ettiler.
Peki bu kişi ne söylemişti?
Özetle ‘’insanlığın kurtuluşu için İslamiyet (genel olarak dindarlık, İslam aleminde de özel olarak İslam) demokrasi ve sosyalizm el ele vermelidir.’’ diyordu. Yani İslam, demokrasi ve sosyalizm bu üçünün yeni bir sentezi, bir sistem dahilinde yeniden yorumlanmasıyla Sudan, Arap ve İslam dünyası, hatta giderek yeryüzü ve insanlık için yeni bir umut olabilir demişti. Çünkü İslam dünyası iflas etti, sosyalizmler çöktü, demokrasiler demagoglar ve diktatörler doğurdu. Her üçü de tek başına sorunları çözmeye yetmedi. Birinde demokrasi eksikliği var, öbüründe dindarlık ve maneviyat eksikliği var, diğerinde paylaşım ve eşitlik fikri zayıf. Eğer bu üçünü birleştirirsek kurtuluşa erebiliriz dedi. Mahmut Muhammet Taha’nın programının özetinin özeti buydu. Bu adamı 1985 yılında Sudan’da, 80 yaşını geçmiş olduğu halde asılmak suretiyle idam ettiler. Bu ses duyulmasın istediler. Bu üçü sakın bir araya gelmesin hepsi ayrı ayrı iş yapsın ve debelensin dursun istediler.
Mahmut Muhammed Taha’nın düşünce dünyasının içine doğru yolculuk yapıyoruz… Şöyle dediğini görüyoruz: ‘’İnsanlık şu anda korkuya teslim olmuş durumdadır. İnsanları kendileri değil korkuları yönetmektedir. Özgürlük insanın korkularını fethetmesidir. Eğer insanlar korkularının esiri olmaktan kurtulurlarsa özgür olurlar. Yok korkularıyla, onların etkisiyle, dürtüsüyle yaşarlarsa korkularının esareti altında yaşarlar. İnsanların korkularından kurtulmasının da iki yolu var’’ diyor. Birincisi içsel/psikolojik korkular, ikincisi dışsal/sosyolojik korkular. Psikolojik/içsel korkular insanın içinde yaşadığı korkulardır. Mesela insanlar ölümden, mezara girmekten korkuyor. Ölümün kendisi insanlara ürküntü veriyor. Yarın ne olacağım endişesi ve tasası içinde yaşıyor. Acaba mezardan öte ne var? diye düşünüyor. İnsanlar bu evrende kendilerini yalnız hissediyorlar. İçlerinde bir boşluk var. En zengin ailelerin çocukları bile villalarında intihar ediyor. Kendisini yüksek katlardan aşağı atıyor, hiçlik duygusuna kapılıyor. Acaba insanoğlu bu içsel korkularını ne ile yenilebilir? Muhammet Taha bunun ancak doğru din, doğru Allah anlayışıyla yenilebileceğini söylüyor. İnsanlar gerçekten bir Allah’a inanırlarsa eğer, evrende yalnız olmadığını düşünürler. Din, ahiret, cennet, cehennem düşüncesiyle kişiye bir gelecek tasavvuru verir. Kişi evrende yalnız olmadığı hissini yaşar ve içindeki manevi boşlukları ve korkuları ancak böylesi bir maneviyatla doldurulabilir. Böyle olduğu zaman da kişi korkularının esiri olmaktan kurtulur.
İnsanlar bunun dışında başka çözümler önermiştir. Mesela yalnızlık korkusunun bilgi ile giderilebileceğini, insan evrende olup biten şeyleri öğrendikçe korkularından kurtulacağını ve dünyaya hakim oldukça, bilgiyi elde ettikçe korkusuzlaşacağını ileri sürmüşlerdir. Ama bunun da tam doğru olmadığı ortaya çıkmıştır. Çünkü bilinecek o kadar çok şey var ki, bil bil yetmiyor. Bilim çok geniş bir derya deniz. Gökyüzünün derinliklerinde ne var, nereye kadar gideceğiz? Her bildiğin şeyden sonra yeni bir şeyi bilmen gerekiyor ve bilgi sonsuz. Sonsuzluğun içindeki bu korkuyu bilgiyle de tam olarak yenmek mümkün olmuyor. Mahmut Muhammet Taha bunu dengeleyecek olan şey maneviyattır diyor. İnsanın içsel korkularını böyle yenebileceğini, bunun içinde doğru/sahih dindarlığın gerekli olduğunu söylüyor.
İnsanın ikinci korkusu da dışsal, sosyolojik korkularıdır. Mahmut Muhammet Taha’ya göre bu da ikiye ayrılıyor. Birincisi siyasi korkular, ikincisi iktisadi korkular. Siyasi korkuların demokrasi ile yenilebileceğini, iktisadi korkuların da sosyalizm ile yenilebileceğini söylüyor. Siyasi korkuların yani ifade hürriyeti, kendini ifade etme, yaşam biçimi hürriyeti, polis korkusu, asker korkusu, yargılanma korkusu gibi korkuların tamamen giderilmesi lazım, bu da tam demokratik ortamla sağlanabilir diyor. İktisadi korkuların yani aç kalma, geçinme korkusu, ev kirası, faturalar, çocuğunu okutma, hastalandığı zaman nasıl tedavi olacağı, yarın ne giyeceği, ne yiyeceği gibi korkuların da gerçek bir sosyalizmle, dayanışmacı, eşitlikçi, paylaşımcı toplumla, asla işsiz, evsiz, sağlıksız, eğitimsiz kimse bırakmamayı vadeden gerçek bir sosyalist uygulama ile mümkündür diyor. Dolayısıyla içerideki boşluğu doğru dindarlıkla, dışardaki siyasi korkuları radikal demokrasiyle ve iktisadi korkuları da sosyalizmle giderebiliriz. Bu nedenle insanın özgürlüğünün sağlaması için bu üçünün elele vermesi gerekir, aksi halde insan parçalanır. Bir taraf eksik kalır, bir taraf güdük kalır, bir taraf topallar, bir taraf engelli gibi olur, üçünün elele vermesi gerekir diyor. Sudan’da yaşamış olan Mahmut Muhammed Taha işte bu teoriyi ve düşünceleri savunmuştur.
Bu gerçekleştiği takdirde başlangıçta söylediğim Kur’an-ı Kerim’deki ‘’velâ havfun aleyhim velâ hum yahzenûn’’ onlar için korku yoktur tasada olmayacaktır ayeti gerçekleşmiş olur. İnsan için ancak bunlar sağlandığı zaman özgürlük söz konusu olabilir. İçsel korkularının pençesinde kıvranan, kendini ifade edemeyen, kendi istediği şekilde bir hayat süremeyen, polis korkusu, devlet korkusu, mahkeme korkusu ile yaşayan ve yarın ne yiyeceğim, ne giyeceğim, nasıl yaşayacağım, nasıl ev kirası ödeyeceğim, hastalanırsam nasıl tedavi olacağım, çocuğumu nasıl okutacağım korkusuyla yaşayanların özgür olması mümkün değildir. Önce bunların fethedilmesi gerekir. Hem içerdeki içsel korkuların, hem dışarıdaki siyasal ve iktisadi korkuların fethedilmesi, ele geçirilmesi, onların yönetilmesi, insanoğlunu etkisi altına almaktan ve onun hayatını belirlemekten çıkarılması gerekir. İnsanın bunları kendisinin belirlemesi ve yönetmesinin sağlanması gerekir diyor.
Şimdi bu bizim de savunduğumuz bir görüştür. Aynısını veya benzerini İran’da sosyoloji doktoru Ali Şeriati de savunmuştur. Buna benzer şeyleri bizlerde savunuyoruz. Ali Şeriati İran’da Allahperest Sosyalistler Cemiyetini kurmuştur. Sudan’daki Mahmut Muhammet Taha’nın çizgisine benzer bir çizgiyi savunmuştur. Genellikle bunlara Müslüman sol düşünce veya İslami sol fikriyat veya sol ilahiyat denmektedir. Aynı şekilde Mısır’da da İslam Felsefe Profesörü Hasan Hanefi buna benzer fikirler savunmuştur. Hepsinin de ortak tezi Müslüman, demokrat ve sosyalist fikirlerin elele vermesi, iç içe geçmesi, birbirini beslemesi gerektiği, bunların her birinin insanın hakikatinin bir parçası olduğu, tek başına ele alındıkları takdirde eksik kalacağı yönündedir.
İslam dünyasına baktığımız zaman hakikaten de bir demokrasi, sosyalizm eksikliği olduğunu görüyoruz. İslam dünyasında demokrasi yok, diktatörler var. Ağalar, beyler, paşalar, zenginler, şeyhler, şıhlar her yeri kaplamış vaziyette ve İslam dünyası açlığın yoksulluğun pençesinde kıvranıyor. Geçmişte Baas sosyalizmi veya Kaddafi Yeşil sosyalizmi gibi bazı uygulamalar ortaya çıktı ama onlarda da demokrasi eksikliği vardı. Sosyalist olmaya kalkıştılar ama aynı zamanda birer diktatör oldular. Bir gelen 40 yıl gitmiyordu. Şahıs ve aile diktatörlükleri kurdular çünkü demokrasi eksikti. Demokrasi oluyor ama bu sefer de bakıyorsunuz ki iş kapitalizme evriliyor. Mesela Mısır’da insanlar açlıktan, yoksulluktan mezarlıklarda yaşıyor. İslam dünyasının; Türklerin, Kürtlerin, Mezopotamya’nın, Anadolu’nun, özellikle Ortadoğu coğrafyasının daha sonra da insalığın kurtuluşu hakikaten de dindarlığın, demokrasinin ve sosyalist ideallerin elele vermesindedir.
Dindarlık, demokratik veya sosyalist kelimelerine takılmayınız. Burada kastedilen insanların içsel korkularını yani açlık, yoksulluk, eğitim, sağlık, ev, iş, aş korkusunu, siyasi korkularını yani devlet, asker, polis, mahkeme korkusunu yenmesi gerektiğini kastediyoruz. Doğuştan insanların bu korkulardan azade olması gerekiyor ki bu korkuların üzerinden özgür insan, hür insan yükselebilsin. Vicdanı hür, fikri hür, irfanı hür olmak için insanoğlunun bu korkuları kesinlikle yenmesi gerekir. Bu korkuları yenmemizi hangi sistem, inanç, dindarlık, yol, felsefe, ekonomi-politik doktrin sağlıyorsa ondan yararlanmak gerekir. Onun ismine, cismine, geçmişine, mensuplarının pespayeliğine takılmadan o fikirleri alıp, sentez yapıp yeniden ifade etmek gerekir. İşte bu açıdan Mahmut Muhammet Taha’nın fikirleri dikkat çekicidir ve incelenmeyi hak etmektedir. İslam’ın İkinci Mesajı diye Türkçeye de çevrilmiş bir kitabı var. Mahmut Muhammet Taha’yı rahmetle anmış olalım.