Küreselleşme böyle bir şey. Dışarıya konuştuğunuzda konuştuğunuz tam da dışarıya olmuyor içeriye de konuşmuş oluyorsunuz. Ya da tersi. İçeriye konuştuğunuzda dışarıya da konuşuyorsunuz. Onun için dışarısıyla içerisi arasında çok bir fark kalmıyor.
Bir zamandan beri Başbakan “dışarıya” konuşuyor. Uluslararası nitelikteki toplantılarda dünya düzeniyle ilgili “yeni” şeyler söylüyor. Yeni dediysem bilinmedik anlamında değil. Bilinip de bilinmiyor gibi yapılan konularda. Örneğin İsrail’in nükleer silah sahipliği gibi. Herkesin bildiği ama bilmiyor gibi yapmayı yeğlediği konularda konuşuyor.
Başbakan’ın Türkiye’nin ekseninin kaymakta olduğunu söyleyenlere karşı verdiği cevap bu bakımdan çok ilginç. “Irk ayrımı yapmadan insani meselelerde tavır koyuyoruz” diyor. “Adalet istiyoruz, hukuk istiyoruz” diyor. Bunları dışarıya karşı söylüyor. Uluslararası ilişkilerde artık bir anlamı kalmamış olsa da (zaten var mıydı bilmiyorum) çıkarın yerine, ilkenin ve değerin ön planda tutulması gerektiğini anlatıyor dünyaya.
Aslında bu duruş dünyanın daha çok Obama’dan beklediği bir duruş değil miydi? Bence öyleydi ve belki de en çok Tayyip Erdoğan bekliyordu böyle bir duruşu ondan. Hatta Davos’ta “Obama’nın kimsesizlerin kimsesi olması gerektiğini” söyleyen de kendisiydi.
Bush’un delik deşik ettiği insanlığı, tıpkı Erdoğan’ın söylediği gibi adaletle, hukukla ve eşitlikle çözeceğini söyleyerek iktidara gelmemiş miydi Başkan Obama. O, bir zamanlar otobüslerinde “Köpekler ve zenciler binemez” diye yazan ırkçı Amerika’nın siyahî lideri?
Ama eğer “eksen kayması” konuşulacaksa belki de Obama’nın ekseninin kaydığından söz etmemiz yerinde olmaz mı? Hâlâ Bush politikalarını silemeyen, “barış ödülü” aldığı halde hâlâ ağzı dolu dolu barışı konuşamayan Obama’nın ekseninin, vaat ettiğine kıyasla kaydığından.
Ya da Avrupa Birliği’ne ne demeli? Kendisi bir “barış projesi” olan, Avrupa’nın giderek özellikle Müslümanlara genellikle de yabancılara karşı “düşmanca” eğilimler göstermesinin işaret ettiği eksen kaymasına ne demeli? Cami yapımından başörtüsüne kadar hoşgörüsüzlük örnekleri veren ve giderek sağcı ve hatta ırkçı partilerin oylarını arttırdığı bir Avrupa’nın ekseninin kaymakta olduğu yeterince açık değil mi?
Ve Erdoğan haklı olarak “Fransa, Almanya, İngiltere ve İtalya gibi ülkelerin Arap ülkelerinde yatırım yaparken, Türkiye’nin aynı şeyi yapmasının “eksen kayması” olarak değerlendirilmesini eleştiriyor.
Bence Erdoğan bu tutumunda haklı. Dünyanın bunları dinlemesinde yarar var.
Ama dedim ya küreselleşme öyle bir şey ki siz “dışarıya” konuşurken aslında “içeriye” de konuşmuş oluyorsunuz. Ve “içerisi” özellikle sizin hak, adalet, hukuk ve eşitlik gibi sözlerinizi ciddiye alıyor. Daha doğrusu almak istiyor. Neden mi? Çünkü toplumun da bütün bunlara ihtiyacı var da ondan.
Bugün Türkiye, demokrasinin kıyısında gezinen bir ülke. Her an dışına düşmesi de mümkün. Çünkü devletin topluma biçtiği rolle toplumun ulaştığı düzey arasında eğer deyim yerindeyse bir “kaymış” eksen sorunu var. “Hakkın”, “adalet”in, “hukuk”un ve “eşitliğin” bildiğimiz anlamlarından farklılaşmış olması da bu durumun en açık kanıtı.
O nedenle de “içerisi” yani toplum bu sözleri can kulağıyla dinliyor, Başbakan bu sözlerinin anlamından emin mi diye. Özellikle “Irk ayrımı yapmadan insani meselelerde tavır koyuyoruz” lafı, mesela Diyarbakır’da nasıl yankılanmıştır dersiniz?