Eski TRT Haber Müdürü, Tansu Çiller’in danışmanı Mehmet Bican, öncesi ve sonrasıyla 12 Eylül’ü yazdı. “Bugünü anlamak için dünü bilmek gerek” diyen Bican’a göre 12 Eylül devam ediyor.
Darbe gecesi TRT’nin nöbetçi müdürüydü. 28 Şubat’ta ise Tansu Çiller’in basın müşaviri. 16 yıl boyunca devlette çalıştı Mehmet Bican. Şimdi üçüncü kitabı ‘O Gece’yi yazdı. Hürriyet Pazar’dan İpek Özbey, Bican’la dünü ve bugünü konuştu…
Niçin bugün 12 Eylül kitabı yazdınız?
Çünkü Evren Paşa’nın mahkûm olduğu gün Türk ve dünya medyası olayı şu başlıklarla duyurdu: 12 Eylül sona erdi, 12 Eylül bitti.
Bitmedi mi?
Bitmediğini ispatlayabilmek için 35 yıl öncesine gidip, bu ülke topraklarında yaşayanların belleklerine seslenmek istedim. Dedim ki: Bakın, 12 Eylül’ün bittiğini söylüyorlar. Bugün yaşadıklarınızı, insan haklarını, özgürlükleri dikkate alarak bir değerlendirme yapın ama bunu, dünü hatırlayarak yapın.
Size “Devam ediyor” dedirten ne?
Bir dönemin genelkurmay başkanı, 28 Şubat’ın bin yıl süreceğini söylemişti. 12 Eylül’ün kaç yıl süreceği konusunda kehanette bulunan hiç çıkmadı. Her Allah’ın günü, politikacılar, gazeteciler, öğretim üyeleri 12 Eylül’den söz ediyor, “Sürüyor” diyorlar. “12 Eylül’de böyle bir olay yaşamamıştık” diyor. Bugünkü iktidar cuntanın getirdiği bütün antidemokratik yönetim sistemini, o düzenin temelini ve düzene uygun olarak çıkarılmış bütün kanunları uygulayarak geldi buraya. Anayasal haklarımızın ayaklar altına alınması, kumpaslar, Silivri zindanları, “Aldatılmışız” lafları, medya mensuplarının hain ilan edilerek gazetelerine, televizyonlarına polis zoruyla girilmesi. Evrensel hukuk kurallarını hiçe sayan adaletsizlikler. Düşünmeye, toplanıp yürümeye ceza kesen polis devleti, dinin siyasete alet edilmesi… Bunları hep beraber yaşıyoruz. Bu yüzden yazdım. 35 yıl önce Türkiye’de bu olaylar yaşanmış mı yaşanmamış mı? Hâlâ yaşanıyorsa bitmemiş demektir.
Sadece AK Parti iktidarından bahsetmiyorsunuz sanırım. “12 Eylül hiç bitmedi” diyebiliyor musunuz?
Elbette, hiç bitmedi. 12 Eylül’den sonra Özal geldi. 12 Eylül yönetimi Özal’ı ortaya çıkarmıştır. 28 Şubat, Tayyip Erdoğan iktidarını… Her ikisi de muhafazakâr bazı partileri iktidara getiren darbeler oldu. Bu darbecilerin çıkardığı bütün kanunlar, anayasa başta olmak üzere çok temel yasalar aynen devam etti. Kimsenin aklına bunları değiştirmek gelmedi.12 Eylül yasalarını uygulamak iktidarların işine geliyor
Yeni anayasa için çok defa adım atıldı.
Ama yapamadılar. Yapmak istemediler. 12 Eylül yasalarını uygulamak iktidarların işine geldi. Göreceksiniz, 12 Eylül yasalarıyla uzunca bir süre daha yönetilmeye devam edeceğiz. En önemlisi yüzde 10 barajı. Hâlâ kaldırılmış değil, mucidi kim? 12 Eylül… YÖK yasası hâlâ yürürlükte. İktidarlar bazı değişiklikler yaptılar ama asıl değişmesi gerekenleri değiştirselerdi o koltuklarda oturamazlardı. YÖK’ü değiştirse istediği adamı istediği yere getiremeyecekti mesela. Yüzde 10 barajını değiştirdiklerinde iktidar olamayacaklardı.
Bu iddialı bir cümle değil mi?
1999 seçimlerini hatırlıyorum. Ecevit başbakandı, erken seçime gidiyorlardı. Üç parti iktidarı vardı. Ecevit, yüzde 10 barajını 5-6’ya çekmek istiyordu. Tansu Çiller’e “Ecevit’in istediğini kabul edin, baraj düşsün, böylece tek parti iktidarını önlemiş olursunuz” dedim. Bana aynen şu cevabı verdi: “Sen ne diyorsun Bican? Biz bu seçimde tek başına iktidarız. Ben bu yüzde 10 barajının indirilmesini kabul edersem iktidarı kaybederim.”
Ve…
Ve sıfırlandı gitti.
Siz Çiller’in karakutusu muydunuz?
Böyle bir adlandırmada bulunmak istemiyorum. Ama Çiller ailesi beni çok sevdi. Ben de o aileyi çok seviyordum. Onların mutfaklarına, yemek odalarına, salonlarına girip çıkan bir adamdım. Eşini çok yakından tanımıştım. Bana her şeyi anlatırlardı. Bunların bir bölümünü ben kitaplarımda yazdım. Ama bir bölümü de var ki, yazılmayacak şeylerdi, onları saklı tuttum.
Neden?
Türk basını 2010’lu yıllarda öyle bir noktaya geldi ki istismar önemli bir unsur olarak ortaya çıktı. Karşı taraftaki insanı rencide edici yayınlar yapıyorlardı. Bunu engellemek görevimdi. Mesela 28 Şubat davasında duruşmaya tanık olarak katıldım. Dört buçuk saat ayakta ifade verdim. Bana, Çiller ailesi ve 28 Şubat süreciyle ilgili hem mahkeme heyeti hem mağdurlar yüzlerce soru yöneltti. Hepsine bildiğim kadarıyla cevap verdim. Buna rağmen bir gazetede tamamen tersi haberler çıktı. Tekzip gönderdim, yayımlamadılar. Onun için her şeyi anlatmamak, bir bölümünü saklamak istiyorum.
BAZI ŞEYLERİ KENDİME SAKLAYACAĞIM
28 Şubat dönemi, örtülü ödenek, Parsadan skandalı, Demirel ile çatışmalar… Bir basın danışmanı olarak Çiller’in bu günlerinde zorlandınız mı?
Bir, başbakanın kişiliğinden kaynaklanan zorluklar var, bir de Türkiye’nin içinde bulunduğu şartlardan kaynaklanan zorluklar… İlk kez bir kadın, başbakan olmuş. Kadının erkeğe göre başka özellikleri var, o dengeyi çok iyi kurmanız lazım. Kaldı ki, Tansu Çiller çok çabuk alev alan, sinirlenen ve haksızlığa uğradığını öğrendiği anda etrafını perişan eden bir kişiliğe sahipti.
KOLAY OLMADI
Fethullah Gülen faktörü… Geçmişte ne kadar etkiliydi?
Sadece Tayyip Erdoğan, sadece Akbulut, sadece Çiller değil Gülen’in Ecevit ile bile ilişkisi vardı. Tansu Çiller ile yaptığı görüşmeleri hatırlıyorum. Başbakanlık Konutu’nda, İzmir’de Fethullah Gülen’in lisesinde konuştular. Ama önemli olan, bu iktidar gibi onlara bir şey verdiler mi?
Verdiler mi?
Bir şey anlatacağım: Gülen, Çiller’den kurban derilerinin sadece Türk Hava Kurumu tarafından değil de vakıflar tarafından da toplanabileceği konusunda bir genelge yayımlamasını istedi. O toplantıda Gülen yoktu ama has adamları vardı. Çiller bunu kabul etti. Basın toplantısı yaptı, açıkladı. O sırada İçişleri Bakanı Nahit Menteşe’ydi. Sadece ve sadece Türk Hava Kurumu tarafından toplanabileceği konusunda bir genelge yayımladı. O isteği de yerine getirilmedi yani. Başka bir görüşme Terörle Mücadele Yasası’yla ilgiliydi. Çiller’in, yasada yapılacak değişiklik konusunda cemaatin yardımına ihtiyacı vardı. Kanunun özgürlükleri yok etmediğini, terörle mücadele için buna ihtiyaç olduğunu Fethullah Gülen’e anlatmak üzere kendisinden yardım istedi. Galiba o da gereğini yaptı. Onun dışında “Bana arsa ver”
gibi şeyler söz konusu olmadı.
İşte ‘O Gece’nin belgesi
18 Eylül 1980. Darbeden altı gün sonra. MGK üyelerinin yemin törenini TRT’den veriyoruz. Evren yemin ediyor. Kenan Evren, daha önce düzenlenen metinde yer alan “İktidarın yeni kurulacak meclise devredilmesi ülküsüne bağlı kalacağım” cümlesini okumuyor. O cümlenin üstünü karalıyor. Yerine elle yazılan şu cümleyi okuyor: “Yeni bir anayasa düzenlemesi
için çalışacağıma…”
Geçmişte Gezi olayları yaşansaydı ne olurdu?
Olmazdı ki! Yıldırım Akbulut’un görevden nasıl ayrıldığı belli. Zonguldak maden işçilerinin Ankara’ya yürüyüşü… Günlerce sürdü. Ne müdahale edildi ne gaz sıkıldı. İsteklerini alıp gittiler. Çiller zamanında işçiler o tarihte sıfır zammı beğenmedi, ayaklandı. Başbakanlık Konutu’na yürümek istediler. Çiller, “Terörle mücadeleye harcayacağım parayı işçilere zam olarak dağıtamam” dedi. Ve Deniz Baykal ile iktidarını bozdu. Daha özgürdük, dolayısıyla o tarihte ‘Gezi’ olmazdı.
Terörle müzakere değil mücadele edilir
Öcalan’ın teslim edilmesiyle Türkiye’de terör olayları sona erdi. AKP iktidarı, sıfır terörü aldı, bugünlere getirdi. Yanlışı; terör örgütleriyle müzakereye başlamasıydı. Terörle müzakere değil mücadele edilir. 1 Kasım seçimlerinden sonra mücadeleye dönüldü ama… O bombalar, mayınlar nasıl yerleştirildi? Bunlar; yetkiler valilerin emrine verildiği için oldu. Askerde olsaydı izin verilmezdi. Bu kadar şehrin göbeğine inen bir çatışma ortamı hiç olmamıştı.