Yenilmek zordur, acı verir ama çok şey de öğretir. Denemekten vazgeçtiğinizde yürümekten, ilerlemekten, yaşamaktan vazgeçmişsiniz demektir. Mücadele böyle bir şeydir zaten: insanı diri tutar, yaşatır
“Bir şeyin gerçekleşme ihtimali istemin
yoğunluğuyla ters orantılıdır.”
Edward Murphy
Gamlı Baykuş olarak Murphy yasalarını ciddiye alırım. “Bir şeyin ters gitme ihtimali varsa ters gidecektir” önermesi belki en kötümseridir o yasaların ama bir o kadar da gerçekçidir.
Murphy’ci olduğum için olumsuz gelişmeler karşısında çöküntü yaşamam, umutsuzluğa kapılmam, çünkü önceden kötü ihtimale kendimi hazırlamış olurum.
28 Nisan tarihli yazımda “Bu satırları, 14 Mayıs’a doğru giderken muhalefette gözlemlediğim coşkulu ruh halinden duyduğum kaygıyla yazıyorum,” demiştim. Seçimin çantada keklik olmadığını, sonuçlar ne olursa olsun umudu ve mücadele azmini yitirmemek gerektiğini, rüzgârların yönünün değiştiğini, aslında 14 Mayıs’ta mücadelenin yeni başlayacağını yazmıştım.
14 Mayıs’a yaklaşırken öyle bir hava vardı ki Gamlı Baykuş ben bile bu defa Murhpy yasası işlemedi galiba diye düşünmeye başlamıştım. Ama olmadı, zafer umuduyla coşan, değişim isteği güçlü olan kitleler, en azından bu aşamada hayal kırıklığına uğradılar. Çevremde, siyasal deneyim, akıl fikir sahibi olan hiç ummadığım kişilerde bile yenilginin yarattığı ruh halinin izleri görülüyor: Havlu atmak, mücadelenin anlamsızlığı, artık düze çıkılamayacağı karamsarlığı, umut yitimi, bir de suçlu arama telaşı…

“Zafer birleştirir, yenilgi böler, dağıtır”
Muhalefet parti ve ittifaklarının 14 Mayıs’ta bekledikleri sonucu alamamış olmalarının çok çeşitli nedenleri var. Bir bölümü kendi yanlışlarından, kendi bagajlarının ağırlığından, bir bölümü ise 100 yıldır çözülememiş sorunlardan kaynaklanıyor. Bunlar uzun ve derinlemesine konuşmamız, tartışmamız, irdelememiz ve sonunda ortaklaşmamız gereken hayatî önemde konular. Ancak gerek muhalefet parti ve ittifaklarının kendi içlerinde, gerekse kendi küçük WhatsApp gruplarımda gözlemlediğim bir şey var: Yenilgiyi nasıl telafi edebiliriz, umutsuzluğu nasıl aşabiliriz diye düşünüp konuşmak yerine günah keçisi aramak, başarısızlığı şuna buna yüklemek, kişi yıpratmak, öfkesini sorumlu tuttuğu şu veya bu kişiden, liderden, yöneticiden çıkartmak…
Seçimlerde istenen/beklenen sonuçlara ulaşılsaydı gündeme gelmeyecek bu eleştiriler hatta saldırılar yenilgi psikolojisini yansıtıyor. Doğal ve insanî bir tepki ama tam da safları sıklaştırmak gerektiği bir anda bölücü, dağıtıcı, güçsüzleştirici etki yaratıyor.
Önümüzdeki günlerde bütün muhalefet güçleri, partileri ve ittifaklarında ciddi kopmalar, altüstlükler, dağılma olacağını varsayabiliriz. Zafer yanlışları, sorunları örter; yenilgi dağılmaya götürür.
Yanlış anlaşılmasın; seçimlerin sonuçları tabii ki tartışılmalı, yanılgılar, yanlışlar, ihmaller, öngörüsüzlük, kişilerin ve kurulların yetersizlikleri tabii ki sonuna kadar irdelenmeli, gerekli değişiklikler yapılmalı. Ancak, önce durumu sindirmemiz, sakinleşmemiz, öfke ve tepkinin yerine salim düşünceyi, sağduyuyu geçirmemiz gerekiyor.
“Mücadelenin hedefi kadar kendisi de önemlidir”
Ne için mücadele ediyoruz? İktidar bloğunda somutlanan İslamo-faşist gidişata dur demek, ülkemizin ve halkımızın geleceğini kurtarmak için. Seçimler bu mücadelenin bir aşaması, tek adam rejiminde ifadesini bulan vahim gidişatı engellemenin bir aracı. Bu aşamada söz konusu olan sadece siyasî iktidarın değişmesi değil, Türkiye’nin bir Ortadoğu ülkesi olmaktan kurtarılması. Bekir Ağırdır’ın sözleriyle: Medeniyet mi ortaçağ mı? sorusuna cevap verme sorumluluğu.
Mücadelemizin hedefi, amacı belli. Bir aşamada, şimdilik yenilgiye uğradık ama mücadele sürüyor. Havlu atmak, moralsizleşmek, umutsuzlaşmak teslim olmak demek. Yürüyüşün sürekliliği bir seçimde yeterli oy alamamış olmaktan çok daha önemli ve yaşamsal.
Neden mücadele yeni başlıyor diyorum?
“Seçimlerin sonucu ne olursa olsun mücadele yeni başlıyor” diye yazmıştım geçen yazımda. Bu bir ajitasyon cümlesi, kuyruğu dik tutma gösterisi falan değil. 2000’lerin başında ülkede bir rüzgâr esmiş, dipten gelen dalgalar değişim talebiyle ortalığı silip süpürmüştü. O dalgalar ülkeyi yıkıp geçti. (Neden böyle olduğu bir köşe yazısının sınırlarını aşan derin ve önemli bir konu.) Şimdi, tarihin dramatik bir ânında yeni bir değişim rüzgârı esmeye başladı ülkemizde. Seçimlere doğru giderken meydanlara yansıyan coşku ve umut o rüzgârın sesiydi. Hak, hukuk, adalet, eşitlik, özgürlük diye inliyordu meydanlar. Muhalefetin ortak adayı Kılıçdaroğlu’nun barışçı, birleştirici üslubuna yansıyan, kimilerince sert eleştirilse de bence -bütün eksiklerine rağmen- çok değerli olan ittifak anlayışı meydanlara sirayet etmişti. Ortak hedefe farklılıklarla yürüneceği, sorunların kavga ile değil diyalogla, birbirimizi anlayarak çözülebileceği umudu bu seçimlerde değişim talebine eşlik etti. Bir eşik atlandı.
Değişim: sadece toplumsal değişim değil zihniyet değişimi, kesintisiz mücadele ile adım adım ilerleyecek bir süreçtir. Seçim tabii ki çok çok önemli, sürecin değiştirilmesi için kazanılması gerekiyor. Ama sadece seçimlere odaklanır ve seçim başarısızlığı halinde mücadeleden vazgeçersek, asıl hedefe ulaşamayız. Seçimler amaç değil araçtır.
İşte bu yüzden, ülkenin en az yarısının, daha da fazlasının değişim sürecine dahil olma arzusu mücadelenin sürdürülmesini zorunlu kılıyor ve umut veriyor.
Daha iyi yenilmek için de olsa sandığa gideceğiz
Godot’yu Beklerken oyunundaki, benim çok sevdiğim, bazılarının saçma bulduğu “Hep denedin, hep yenildin. Olsun, yine dene, yine yenil, daha iyi yenil” repliğini hatırlatmaktan kendimi alamıyorum.
Yenilmek zordur, acı verir ama çok şey de öğretir. Denemekten vazgeçtiğinizde yürümekten, ilerlemekten, yaşamaktan vazgeçmişsiniz demektir. Mücadele böyle bir şeydir zaten: insanı diri tutar, yaşatır.
28 Mayıs’ta hesaplayamayacağımız bir mucize olmazsa Kılıçdaroğlu’nun kazanacağını düşünmüyorum. Küçük bir farkla da olsa Tekadam tahtında kalacak. Böyle düşündüğüm halde, yine onca yolu, onca zahmeti göze alarak (İstanbul dışında ulaşımı güç bir yerde kalıyorum.) sandığa gideceğim. Ayrıca beraberimde 14 Mayıs’ta oy kullanmamış birkaç kişiyi de götüreceğim.
Bu uzamış yazının uyumsuz görünen başlığına gelince, sonraki yazıda açmam gerekecek. Demek istediğim; önümüzdeki dönemde iktidarda da muhalefette de bütün dengelerin sarsılacağı, özellikle muhalefet partilerinin, ittifakların, liderlerin siyasîlerin köklü şekilde değişeceği, dönüşeceği. Kısaca: artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak!
Ülkeyi toplumsal, siyasal, ekonomik büyük sarsıntıların beklediğini, hızla türbülansa girmekte olduğumuzu düşünüyorum. Buna hazır olmak için yenilgi psikolojisinden çıkmamız, mücadeleye daha azimli ve kararlı girmemiz gerekiyor. En azından kendimizi diri tutabilmek, çökmemek için…