Piyango haramdır diyen Diyanet; yılbaşı haramdır diyen Diyanet; nişanlıların bile el ele tutuşmaları haramdır diyen Diyanet; ve ha bire faiz haramdır diyen Diyanet… Allah’ına kadar işi faize de kâra da kazanca da döküp bir iktisadi müesseseye dönüşmüş gidiyor
23 Mayıs 2015’te o zaman çalıştığım Cumhuriyet gazetesinde Türkiye’de AKP dinbazlığının devri iktidarında İslami tarikat ve cemaat oluşumlarının nereden nereye geldiği, onların niceliksel ve “niteliksel” dönüşümleri üzerine hazırladığım yazı dizisinin ilk bölümü yayıma girdi.
Gazetenin göbekten iki tam sayfa olarak sunduğu bu ilk bölüm şöyle kocaman ve çarpıcı bir başlıkla ilgiye açılmaktaydı:
“Hepsi holding oldu.”
Alâmetifarikası dinbazlık olan AKP döneminde tarikat-cemaat oluşumlarının niteliksel halini fazla söze hacet bırakmaksızın şak diye özetleyen bu cümleyi bugün kullanan çok. Kullansınlar, helâli hoş olsun. Onlar arasında bu ifadenin bana ait olduğunu belirtme “inceliği” gösterenler de var.
Ama bu doğru değil. Çünkü bu söz, bana da ait değil.
Bu ifadeyi o gazete sayfasında da sonrasında yayımlanmış kitabımda da (Parti Cemaat Tarikat, Can Yayınları, 2017) başlık yaptığımda hep tırnak içinde kullandım.
İfade, yazı dizisini hazırlama sürecinde kendisiyle görüşme fırsatı bulduğum, 1960’lardan bu yana Türkiye’de İslami siyasetin içinde, tarikat-cemaat oluşumlarının da yakınında olmuş, isminin açıklanmasını istemeyen mütevazı bir zata ait.
O, tarikat-cemaatlerde iktidar karşısında giderek bir korku mu oluştuğunu sorduğumda, “Evet, bu çevrelere bir korku havası hâkim. Ama bu, can korkusu falan değil… Para korkusu. Hepsi holding oldu çünkü” demişti.
***
Yazı dizimizin aynı birinci bölümünde, yine söz konusu tarikat-cemaat oluşumlarına yakın başka kaynak kişilerin söyledikleri de benzeri çarpıcılıktaydı.
Mesela bu oluşumların hepsinin kendi kitlesine, İslam-içi mahiyette diyalog ve etkileşime kapalı şekilde fanatikçe kilitlendiğini işaret eden bir kaynak, işin özünde “müşteri kaybetmeme” telaşı olduğunu, çünkü müritlerin artık “müşteri” haline geldiğini belirttikten sonra şöyle tamamlıyordu sözlerini:
“Bir dönemin KİT’lerini hatırlarsınız: Kamu İktisadi Teşebbüsleri… Şimdi CİT’ler var: Cemaat İktisadi Teşebbüsleri.”
Bu sözler hâlâ geçerli olmakla birlikte artık bunlara küçük bir şerh düşmenin vakti çoktan geldi geçti bile.
AKP dinbazlığında “CİT”lerin yanında “KİT” mahiyetinde bir oluşum da palazlana palazlana şişmiş patlayacak formda karşımızda boy göstermekte.
Diyanet bu.
***
Birgün gazetesinde İsmail Arı’nın dün yayımlanan haberinden öğreniyoruz: Sayıştay denetim raporuna göre Diyanet İşleri Başkanlığı Döner Sermaye İşletmesi, 30 milyonluk satışla bir yıl içinde 2 milyon 109 bin lira faiz geliri elde etmiş.
Tekrar edelim, Diyanet, İslamiyet’te haram kabul edilen faiz yoluyla 2 milyon küsur Türk lirası kazanmış.
Piyango haramdır diyen Diyanet…
Yılbaşı haramdır diyen Diyanet…
Nişanlıların bile el ele tutuşmaları haramdır diyen Diyanet…
Ve ha bire faiz haramdır diyen Diyanet…
Allah’ına kadar işi faize de kâra da kazanca da dökmüş.
İslami-tasavvufi kanaatkârlık akidesini zamanın ruhuna uyarlayıp (!) kanaatkârlık talkımını halka yuttururken kendisi “kâra kanaat” ederek salkımı yutmuş da yutmuş.
Demek ki sadece tarikat-cemaatler holding olmamış.
Diyanet de resmi-dinbaz tasarrufların rüzgarıyla, pratikte fiilen holdingleşmeye doğru yelken açmış gidiyor.
***
Habere ve haberdeki Sayıştay raporunun ayrıntılarına biraz daha bakalım.
2018 yılı dinî yayın satışından elde edilen kâr, 7 milyon.
Bu kâr, hazineye gidiyor, ama raporda Diyanet’in yıl içinde eklenen ve düşen ödeneklerle 5 milyar 168 milyon lira olan bütçesinin üzerine çıkarak 8 milyar 482 milyon lira harcadığı da kaydedilmekte.
Yani 3 milyar 191 milyon liralık bütçe-ödeneği üzeri bir harcama var.
Bunun yüzde 99’u itibarıyla personelin maaş ve sosyal güvenlik primlerine gittiği belirtilmiş.
Anlaşılan Diyanet, dinî hizmet teşkilatı olmaktan öte bir “iktisadi işletme” olarak kabına sığamamış taşmış ve artık sayısı 150 bin eşiğindeki personelini yedirmek, içirmek, ihya etmek için dinî yayınlardan elde edilmiş faizli kazançlarla hazineyi beslediği kadar, ha bire hazine tarafından beslenir, adeta bir “KİT” gibi “sübvanse edilir” de olmuş.
***
Başkanlığın Dinî Yayınlar Döner Sermaye İşletmesi’nce elde edilen kârın kaynağı olan yayınlara aşinayım. Bunların bir kısmı, aslında on yıllardan bu yana periyodik olarak hep karşımıza çıkan itikat-ibadet-ahlâk temalı kitapların üç aşağı beş yukarı aynı içeriklerle ama çok daha kaliteli, parlak ve fiyakalı malzemelerle üretilmiş baskıları.
Ve hâlâ karşılaştırmalı dinler tarihi perspektifinden yoksun, dünya dinlerinden bahis açıldığında sadece “benim dinim, dinlerin en temizi, en hası, en hakikisi” demekten öteye gitmeyen bir “bizmerkezci” perspektifle, “Müslümana Müslümanlık propagandası” yapılan yayınlardan göz gözü görmüyor.
Medyada iş bilir bezirganların dillerinden hiç düşürmedikleri ticari sloganları bilirsiniz:
Şiddet, satar.
Seks, satar.
Elbette din de satar.
Dünyadaki neo-liberal dalganın karşılığı olarak 1980’lerden itibaren Turgut Özal’la önü açılmış bir yeni süreçte devletin ekonomideki varlığına son verme yolunda özelleştirmeler gündeme geldiğinde bir KİT olan Sümerbank’a atfen ne deniliyordu, hatırlayalım:
“Devlet pazen satmaz.”
O zamandan bu zamana bayağı bir yol alındı, devlet artık pazen satmıyor.
Ama bol bol “din satıyor”; faizini de ihmal etmeden!..
***
Laik ulus-devlet Cumhuriyet’te Diyanet, İslam’ın bir politik merkezkaç güç olma noktasında denetlenmesi için olduğu kadar, bir “Türkiye İslam’ı” var etme amacıyla da kuruldu.
Cumhuriyet’i kuranlar, İslam’ı “ulusal” temelde bir standarda oturtmak istediler ve bu niyetle Diyanet’i ihdas edip ona işlerlik kazandırdılar.
Bunun ne kadar doğru ne kadar yanlış bir strateji olduğu ayrı tartışma konusu.
Fakat her şey açık ki bugün gelinen noktada Diyanet, Sünni-Hanefi bir mezhepsel daralma arz eder şekilde, sadece yaşam biçimi temelinde değil, dini anlama ve yaşama konusunda da çoğul Türkiye toplumuna “monoton” bir din dayatmasında bulunuyor. Laik yaşam biçimi tercihindeki kesimleri gerilime sokacak şekilde dinî yaşam empozesinde de bulunuyor.
Ama görülüyor ki artık belli bir dini anlayışı sadece dayatmakla kalmıyor, “satmaya” da çalışıyor.
***
Nereden nereye, bakar mısınız?!..
Diyanet, Türkiye’de dini, laik ulus-devletle uyarlı şekilde tanzim etme vazifesiyle kuruldu.
Ama bugün Diyanet, laik Cumhuriyet’te dini tanzim etmek ne kelime, din adına laik Cumhuriyet’i tasfiye etme doğrultusunda işlevselleşiyor.
Yetmiyor, bir de şu iktidar döneminde kendisini “tacir etme” yönünde yol alıyor.
Tanzimden tasfiyeye, oradan ticarete…
2000’ler Türkiye’sinin dinbaz ekonomi-politik seyrinde Diyanet mevzubahis olduğunda geldiğimiz nokta burası.
Denilebilir ki din adına tâcidârı da tâcirânı da eksik olmayan bir dinbazlık karşısında tarihe tanıklık ediyoruz.