Beş yıllık zaman dilimine bakıldığında dünyanın, kapitalizmin en büyük krizi ile karşı karşıya olduğu ortaya çıkmakta.
Kapitalizmin içinden geçtiğimiz dönemde de süregelen krizi 1929 Büyük Buhran dönemini bile aşan bir derinlik ve yaygınlıkta seyrediyor. Bugünden krizin ilk belirtilerinin ortaya çıktığı Ağustos 2007’’ye geri dönüp bakıldığında süregelen krizin kısa bir bilançosunu çıkarmak mümkün.
Beş yıllık süreç içerisinde gelişmiş kapitalist ülkelerde etkisi derinleşen ve giderek dünyanın geri kalanına yayınlan finans krizinin, birçok kişinin işsiz kalmasına, birçok devletin bütçe kısıtlamasına gitmesine, bazı bankaların tarihin tozlu sayfalarına gömülmesine, bazı politikacıların koltuğunu kaybetmesine ve yeni ayaklanmalara, iç savaşlara neden olduğu gözlenmekte.
Mortgage balonu patladı
Uluslararası finans krizi ABD’de mortgage piyasasına ilişkin sorunlarla baş gösterdi. 10 trilyon dolarlık büyüklüğüyle dünyanın en büyük piyasası konumunda olan ABD mortgage piyasası, para hacminin yüksek olması nedeniyle ve daha çok kâr sağlamak amacıyla kredibilitesi zayıf olan kişilere de mortgage kredisi vererek, geri dönüşü riskli bir mali yapıya girdiler.
Başlangıçta kredilerini ödeyebilen orta ve alt sınıfta yer alan kişilerin ABD Merkez Bankası’nın (Fed) faiz oranlarını artırmasıyla kredileri karşılayamaz hale geldiler. Böylece konut sektörü durgunluğa girdi. Konut satış fiyatları ile kira gelirlerinin de piyasa düzeyinin altına inmesiyle, bu krediyi kullanan düşük gelirli gruplar, kredilerini düzenli olarak ödeyemez hale geldiler.
Kriz her ne kadar başlangıçta bir mortgage krizi olarak ortaya çıksa da takip eden süreçte bir likidite krizine dönüştü. ABD’de 2007 yılında, finans ve sigorta, gayrimenkul, inşaat ve madencilik sektörü başta olmak üzere toplam dört sektörün büyüme hızının yavaşlamasıyla genel ekonominin büyüme hızı da yavaşladı.
Mali sermayenin risk almadan kazanç elde etme iştahı maliyeti düşük, kolay kredi imkanlarına bağlı olarak tüketicilerin aşırı borçlanmasına ve kontrolsüz kredi genişlemesine neden olarak sistemin kırılganlığını artırdı. ‘Yüksek riskli krediler’in orta ve alt sınıflar tarafından ödenememesi ile tetiklenen kriz, bu kırılganlıklarla birlikte büyüdü.
Piyasa miti çöktü, devlet müdahale etti
İlk kez Fransız Bankası BNP Paribas’ın yatırımcıların fonlardan para alamayacaklarını açıklamasıyla 2007 yılında bazı semptomları ortaya çıkmış, ancak Lehman Brothers’ın 15 Eylül 2008’de 3.9 milyar dolarlık zarar açıklayarak iflasını duyurması bu uzun krizin sembolü olmuştu. Birbiri ardına zor durumda olduğunu açıklayan bankalar ve onları kurtarmak için milyarlarca dolar kaynak aktaran büyük devletler…
Hatırlanacağı üzere, İngiltere, ABD, Kanada ve İsviçre Merkez Bankalarında milyarlarca dolar ortak müdahale ile piyasalara aktarıldı. Önce İngiltere hükümeti neo-liberal doktrinin piyasa mitini bozarak piyasalara müdahale etti. İngiltere HBOS, Llyods ve Royal Bank of Scotland’ın 37 milyar poundla yeniden sermayelendirileceğini açıklandı.
İngiltere’nin hemen ardından benzer bir düzenleme de ABD’den geldi. 250 milyar dolarlık bankacılık planı açıklandı. ABD’nin büyük bankalarında Merrill Lynch devleti müdahalesi ile Bank of America’ya satıldı. 35 bin çalışanın işine son verilirken 50 milyar dolarlık bir anlaşmaya mecbur kılındı.
Ayrıca George Bush yönetimi, zor durumdaki şirketleri iflastan kurtarmak için Kongre’ye 700 milyar dolarlık bir paket önerdi. Bush yönetiminin hazırladığı taslak planda herhangi bir mali kuruluşun ödenemeyen borçlarının devralınması için hükümete geniş yetki verildi.
Finans kapital kurtarıldı, fatura emekçilere kaldı
Bu durum finans kapitalin artık değerden aldığı paydaki aşırı artışların yol açtığı iktisadi krizin, özellikle merkez ülkelerdeki krizin finansın gücünü hafifletmediğini, tam aksine siyasal iktidarların “finans kapitali kurtarma” yarışına girdiğini gözler önüne sermekte.
Diğer taraftan, tarihsel olarak sistemin pürüzlerini temizleyip, büyük sermayenin küçük sermayeyi yuttuğu böylece sermaye birikiminin artarak devam ettiği kapitalizmin krizleri, emek cephesinde ise işsizliğe, yoksulluğa, şiddetlenen baskılara ve geleceksizliğe yol açtı.
Bugün ölüm kalım savaşı veren Avrupa kıtasında 23 milyon işsiz var ve İspanya ile Yunanistan’daki genç işsizlerin oranı yüzde elliye tırmanıyor. Finans çevrelerinin dayattığı kemer sıkma politikaları Batı ekonomilerinde büyük durgunluğa yol açarken krizin faturasını ödemeye zorlanan milyonlarca emekçi İspanya’da, Yunanistan’da, İtalya’da meydanları doldurdu.
Derinleşen kapitalizmin krizi Ortadoğu’ya ise kanlı emperyalist müdahalelerle yansıdı. Tunus’ta, Mısır’da, Libya’da ve son olarak Suriye’de çıkan ayaklanmalar, iç savaşlar, etnik kıyımlar aracılığıyla krizde olan kapitalizme taze kan sağlamanın kilometre taşları oldu.
(Ekonomi)