Yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi siyasi kulisleri, ‘kimin cumhurbaşkanı seçileceği’ sorusu kadar, ‘Erdoğan cumhurbaşkanı seçilirse AKP ’nin başına kimin geçeceği’ sorusu da meşgul ediyor. Yaygın kanaat, Erdoğan’ın birinci turda, olmadı ikinci turda cumhurbaşkanı seçileceği yönünde olduğu için “Erdoğan sonrası AKP ve hükümet” senaryoları büyük ilgi görüyor. Başbakan Erdoğan’ın, ‘terleyen cumhurbaşkanı olacağım’ sözleriyle başlayıp, bugünkü gazetelerde yer alan, ‘Cumhurbaşkanı MGK’ya başkanlık ettiği gibi hükümete de edebilir’ sözleriyle devam eden ‘aktif başkanlık’ mesajları da bu senaryoların tartışılması ve biçimlenmesinde belirleyici faktörlerden biri oluyor. Erdoğan’ın ‘terleyen cumhurbaşkanı’ tarifi, yürütmeyi de kontrol eden bir ‘başkanlık’ niyeti olarak algılanıyor ve dolayısıyla Erdoğan sonrası hükümet ve AKP senaryolarını etkiliyor.
Erdoğan, haziran ayında AKP il başkanlarına yaptığı bir konuşmada, ‘partinin başına kimin geçeceği’ ya da ‘başbakanın kim olacağı’ konularının cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi gündeme gelmesinden rahatsız olduğunu dile getirmişti. Ancak bu uyarı beklenen sükûneti sağlamamış olacak ki, Başbakan’a yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak Ankara temsilcisi Abdülkadir Selvi de 16 Temmuz günkü köşe yazısında Erdoğan’ın parti içerisinde “Başbakan kim olacak” tartışmasının açılmasından rahatsız olduğunu yazdı. Selvi’nin yazısının başlığı “Gül kapıyı açık tuttu” idi… Ve bu yazı, nisan ayındaki Kütahya gezisinde ‘mevcut şartlarda gelecekle ilgili siyaset planı olmadığını’ açıklamış olan Abdullah Gül’ün, tam 3 ay sonra, 14 Temmuz’daki TOBB iftarında, ‘bundan sonra da milletime hizmet etmeye devam edeceğim’ demesi nedeniyle yazılmıştı. Başbakan Erdoğan ve danışmanlarından Yalçın Akdoğan’a yakın bir isim olan Selvi, açıkça ve üstelik Erdoğan’a göndermede bulunarak, Gül’ün siyasete dönüş mesajına mesafe koyuyordu: “Ben Erdoğan’ın şimdiye kadar ki çizdiği gelecek vizyonunda birinci önceliğinin Abdullah Gül olduğu sonucuna varmadım”…
CUMHURİYET’İN HABERİ TARTIŞMAYI ALEVLENDİRDİ
Selvi’nin bu yazısının yayınlandığı 16 Temmuz günü, ‘karşı mahalle’nin bir gazetesinden gelen ‘kulis haber’ tartışmayı daha da harladı. Cumhuriyet, “Gül’den yeni parti sinyali” başlığıyla verdiği haberde, Gül’ün, Erdoğan’ın tutumundan rahatsızlık duyduğunu ve “Kurucusu olduğumuz partinin dışına düşecek duruma geldik. Türkiye için çok iyi şeyler düşünerek yola çıkmıştık. Çok şey de yaptık ama giderek hepimizin düşündükleri değil, bir kişinin düşündükleri hayata geçmeye başladı” dediğini aktarıyordu. Köşk’ten bu habere ilişkin bir süre sonra gelen açıklamada, ‘yeni parti’ iddiasının kuvvetle yalanlanması ancak diğer iddialar için aynı netlikte bir tekzip bulunmaması dikkat çekti. Ve ‘post-Erdoğan dönem AK Parti ’ tartışmalarında hararet yükseldi.
Pek çok gazeteden yazarların katıldığı bir ‘forum’ başladı adeta. Hükümete yakınlığıyla bilinen gazetelerde Gül’ün parti yönetimine aday olmasına yönelik ‘itiraz’ yazıları çıkarken, Gül’e yakınlığıyla bilinen ya da son dönemlerde Erdoğan’ın tutumlarından rahatsızlığını açıkça ilan etmiş olan bazı kalemlerden de Gül’e destek yazıları geldi.
‘CUMHURBAŞKANINI UYARIYORUM’!
Akit, Yeni Şafak, Sabah, Akşam gibi gazetelerin yazarları, zaman zaman üsluplarını sertleştirerek Gül’ün siyasi manevralarına karşı çıktılar ve Başbakan ve çevresinin tutumunu çıtlatmış oldular. Ama en sert ifadeler, Yeni Şafak yazarı Cem Küçük’ten geldi. Küçük, Gül’ün iftar mesajından 3, ‘yeni parti’ haberlerinden 1 gün sonra, esasen Fehmi Koru’yu hedef aldığı bir yazı yazmıştı. Habertürk gazetesinde yazmaya başlayan Fehmi Koru, bir süredir hükümete yakın kalemlerin hedefindeydi. Ama Cem Küçük’ün eleştiri dozu alışılmışın üstündeydi, ‘teknik nakavt’ olduğunu iddia ettiği Koru’nun “Ciner Grubu üzerinden bir operasyonun parçası olduğunu” yazıyordu. Gül’e yakın bir isim olarak bilinen Fehmi Koru Habertürk’te yazmaya başlaması nedeniyle verdiği röportajda, Erdoğan’ın ‘aktif başkan’lık hayalinin önünde Anayasa’nın olduğunu söylemişti. Küçük’ün hedefinde bu sözler vardı. Ama yazı alışılmadık bir şekilde bitiyordu: “Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah Gül’ü bu konuda uyarmak istiyorum”! Parti ve siyasi hareketteki geçmişi sınırlı ve Gül’e göre çok genç bir ismin cumhurbaşkanını alenen ‘uyarması’ kılıçların çekildiğine dair bir işaret olarak algılandı.
‘GÜL DIŞLANIRSA…’
Fehmi Koru’nun Habertürk gazetesinde yazmaya başlamasını, ‘Abdullah Gül lehine bir lobi faaliyeti’ olarak gören sadece Cem Küçük değil. Zaten Koru da art arda yazdığı yazılarla Gül’ün, ‘Erdoğan sonrası’ dönem için en iyi ve tek alternatif olduğunu vurgulaması bu kanaati pekiştirdi. Koru, 18 Temmuz tarihli yazısının başlığına “Abdullah Gül’ü fotoğrafa iade etmek gerekli” yazıyor ve AKP’nin her seçimde artan oylarıyla Gül’ün kritik dönemlerdeki siyasi tutumları arasındaki paralelliğe dikkat çekerek, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘rahat bir galibiyet’ için Gül’ün denkleme dahil edilmesi gerektiğini yazıyordu. Bunun anlamı açık, Koru, Gül’ün dışlanması durumunda seçimde Erdoğan’a desteğin düşeceğini söylemişti.
‘YA BANA AÇARSINIZ YA DA KIRAR GİRERİM’
Aynı gün yine Habertürk gazetesinde, Ankara temsilcisi Muharrem Sarıkaya, AKP kulislerinden çok ilginç yorumlar aktarıyordu. Sarıkaya, Meclis kulisinde yaptıkları sohbet sırasında “Ak Parti’nin etkin bir ismi”nin şöyle dediğini yazdı: “Başbakanın gönlünde Gül’ün olduğunu sanmıyorum, olsa bize hissettirirdi. Ama Gül’ün son iki konuşmasının anlamı açık; ‘Ya bana kapıyı sonuna kadar açarsınız ya da kırar girerim’ diyor.” Sarıkaya, sadece Erdoğan’ın değil, Gül’ün çevresindeki isimlerin de mesajları bu yönde okuduğunu ekliyor.
KOLAY VE SANCISIZ OLMAYACAK
Bu tartışmaya yazı ve yorumlarıyla, Nazlı Ilıcak, Serdar Arseven, Reha Muhtar, Yalçın Akdoğan gibi isimler de katıldı. Ortak kanaat, seçim sonuçlarının bu gerilimin dengesini belirleyeceği yönünde: Erdoğan, seçilemez, ikinci turda seçilir ya da ilk turda çok az bir farkla kazanırsa Gül’ün eli güçlenir… Ama Erdoğan ilk turda yüzde 55’in de üzerine çıkan bir oy oranıyla kazanırsa, onun kafasındaki, çoğu ‘genç partililer’den oluşan kendi kadro hareketiyle partiyi kontrol etme düşüncesi gerçekleşebilir.
Partililer, partiye ve onun içindeki isimlere yakın gazeteciler, bürokrasi ve siyaset mekanizmaları ülkeyi 12 yıldır yöneten AKP’nin içindeki bu ‘belirsiz gerilim’i dikkatle izliyor elbette. Ve durumu en iyi ifade eden sözler de Erdoğan’a en yakın gazetecilerden biri olan Abdülkadir Selvi’nin şu satırları olmalı: “Bu süreç AK Parti açısından kritik bir süreç. Öyle kolay kolay ve sancısız olarak atlatılacağa da benzemiyor…”
Radikal