Dizinin ikincisinde kurban kültürünün Yahûdîlik ve Hıristiyanlık tarihindeki izlerini takip etmiştik. Bu makalede ise kurbanın İslâm’daki tarihsel yansımalarını inceleyeceğim.
Kur’an ve elçi Muhammed’i askerî ve siyâsî tarih, coğrafya, dinler tarihi, ekonomi, kültür, çağın genel ve yerel özellikleri dışına çıkararak doğru anlayamayız. Yahûdî ve Arapları anlamadan vicdân elçisi Muhammed’i, Tevrat ve İncil’i dikkate almadan Kur’an’ı, Mûsevîlik ve Îsevîliği görmezden gelerek Muhammedîliği; Zerdüştlük, Yahûdîlik ve Hıristiyanlığın değer yargıları ve pratiklerini hesaba katmadan Müslümanlığı; inanç ve kültür sürecindeki değişim, dönüşüm ve çelişkilere bakmadan dinler tarihini anlamaya çalışmak boşa kürek çekmektir. Kurban geleneğini de bu pencereden ele almalıyız. Elçi Muhammed’in uygulamaları ile Kur’an hükümlerinin tarih ve zamandan kopuk biçimde değerlendirilmemesi için örnekler sunmanın gereğine inanıyorum. Yoksa Tanrı’yı memnun ve razı etmek, günahlardan arınıp cennete gitmek için hayvan kesme geleneği Kur’an’ın özdeğeri ve emri olarak anlaşılmaya devam edecektir. Aşağıda sunacağım yirmi madde, kurbanın İslâm dünyasındaki köklerini anlamada yardımcı olacaktır.
TARİHSEL ÖRNEKLER VE KUR’AN’A YANSIMALARI
- Cahiliye Arapları hayvan kurban etmeyi İbrahim’e dayandırır[1] ve kestikleri hayvanların kıyâmet gününde sırat köprüsünde binekleri olacağına inanırlardı.[2] Yahûdîlerin adak kurbanı anlayışı onlarda da vardı.[3] Cahiliye Arapları adadıkları hayvanın etini yemez, hayırlı bir durumla karşılaştıklarında akika denilen bir hayvan keserdi.[4] Tüm bunların İslâm kültürü içinde devam ettiğine tanık oluruz.
- Kur’an’daki Fil olayı,[5] Kâbe’ye mallar getirerek Kâbe’deki putlar için kurbanların kesilmesi,[6] Peygamber’in eşi Aişe’ye iftira atılması,[7] Aişe’ye zina suçlaması yapıldığında Ömer’in “Bu büyük bir iftiradır.” çıkışı,[8] Bedir ve Uhud savaşları,[9] Yahûdîlerle ilişkiler;[10] salât, oruç, hac, zekât, karz-ı hasen gibi toplumsal yardımlaşma eylemleri; zıhar meselesi,[11] Arap hacıların hacdan eve döndüklerinde evlerine evin kapısından girmemeleri âdeti,[12] boyunlara halka geçirilmesi,[13] göğün yedi kat diye tanımlanması,[14] hurma lifi benzetmesi,[15] deve iğne deliğinden geçerse tabirinin kullanılması,[16] Yahûdîliği seçen Himyeri kralı Zu-Nuvas’ın Hıristiyanları Uhdûd denilen içi ateşle yanan çukurlara atmasının anlatılması,[17] aslandan kaçan yabani eşek benzetmesi,[18] Mekke ileri gelenlerinin Muhammed’e söyledikleri “Eğer kabilen arkanda durmasaydı seni taşa tutarak öldürürdük.” tehdidi,[19] özellikle Temim kabilesinde kızları canlı biçimde gömmenin yaygın olması;[20] Kâbe’ye Lat, Uzza ve Menat totemlerinin konulması,[21] Medine’ye göç edildiğinde Muhammed’in Yesrip kralı olacağı korkusu yaşayanların korkularını giderecek sözlerin aktarılması,[22] Mekke’nin tarıma elverişsiz bir vadi olması,[23] Kâbe’yi İbrahim’in yaptığı,[24] Mekke’nin zenginlikten şişmiş kimselerinin Muhammed’e “Ayak takımı dışında seni takip eden kimse yok.” diyerek onun sözlerini dinlemekten kaçınması[25] gibi olay ve durumlar Mekke ve Medine’de yaşanmış veya söylenmiş olanların Kur’an’daki tarihsel aktarım ve deneyimleridir. Bu örnekler Kur’an’ın toplumla doğrudan ilişkili bir metin olduğunu, Kur’an’ı anlamak için tarihi takip etmek gerektiğini gösterir.
- Mekkeli egemen güçlerin Mekke dışından gelen hacı adaylarına şehir dışından yiyecek ve giyecek getirmelerini yasaklaması, hacı adaylarının Mekke içinden alışveriş yapmalarını zorlaması ve buna dinsel sahtelikler uydurarak dayanak oluşturmak suretiyle zenginleşmeleri,[26] ürettikleri sembolik heykellere tanrılık veya Tanrı’ya aracılık karizması verenlerin elçi Muhammed’e “Güçlü olmazsak düşmanlarımız bizi vatanımızdan sürüp atar, bu nedenle ekonomik güç tekelleri[27] oluşturmamıza neden olan Kâbe kaynaklı dinsel karizmadan vazgeçemeyiz.” biçimindeki itirazı,[28] Medine’nin asıl adının Yesrib olduğu,[29] çöl halkının kabalığı;[30] Kâbe merkezli ticaretin güven içinde yapılması için genelde muharrem, recep, zi’l-kâde ve zi’l-hicce aylarının barış ayları kabul edilmesi,[31] Mekke ve Medinelilerin kutsadıkları putların Tanrı’ya yakınlaştırdıkları düşüncesi,[32] putların bir arada tutulduğu ve tapınma ritüellerinin yapıldığı alana tâğut denilmesi,[33] Elçi Muhammed ile Hıristiyanların arasında kendi devrinde Yahûdîlere göre daha sıcak ilişkilerin olması,[34] ateş ve sıcağın rahatsız edici olması nedeniyle kötülüğün şeytan kelimesiyle sembolleştirilmesi,[35] Ficar savaşları nedeniyle Mekke’ye egemen olmak isteyen ve bu amaçla kabilelerin birbirleriyle savaşmalarında derin ve ciddi etkisi olan Sasanilerden hoşlanmayan Elçi Muhammed’in Bizans-Sasani savaşında Bizans’ı tutması,[36] Elçi İsa’dan önce Yahûdî zihniyetine karşı çıkarak Basra’ya yerleşmiş olan Yahya taraftarı Sâbiîler hakkında olumsuz sözler söylenmemesi;[37] Mekke’de Zerdüşt/Mazdek fikrini benimseyen Ebu Süfyan, Velid bin Muğire, Âs bin Vâil, Ubey bin Halef, Ukbe bin Ebû Muayt, Nadr bin Hâris, Münebbih bin Haccâc ve Nubeyh bin Haccâc’ın Kureyş zındıkları diye tanınması ve bunların ölüm sonrası dirilişin olmayacağı iddiasına karşı cevap verilmesi[38] Kur’an âyetlerinin belli bir coğrafya, belli bir kültür ve tarihten çıktığını göstermektedir. Çünkü bunların hiçbiri Orta Asyalı bir çoban, Avrupalı şato sahipleri, Kanada’da yaşayan yerli, Afrikalı zenci ve Latin Amerikalı İnka için çok anlam ifade etmeyen Arap kültür ve tarihidir.
- Hac, Yahûdîlerin hag dedikleri ve bir şeyin etrafında dönmeyi anlatan bir kelimedir. Yahûdîler bunu bayram günü yapılan tavaf için kullanırdı. Umrede de tavaf yapılırdı. Haccın hem uygulanma biçimi[39] hem terimleri[40] hem de Kusay’ın[41] uydurduğu meş’ar-i haram[42] terimi Kur’an’da kullanılmıştır. Mekkeli müşriklerin ritüelinde kullandığı Safa ve Merve tepeleri,[43] Mina,[44] Müzdelife[45] ve Arafat[46] İslâmi dönemde de hac ritüelinin içine dahil edilmiştir. Cahiliye Arapları hac mevsiminde harem sınırları içinde ağaç kesmez ve ot yolmazdı.[47] Yahûdîlerde başrahip dikişsiz elbise giyerdi. Matem tutanlar ise yalın ayak ve başı açık olmak zorundaydı. Tevrat’ın Nasrani adağında saç kesilmez ve baş taranmazdı.[48] Bunların İslâmi dönem haccında da aynen uygulandığını görürüz. Cahiliye Arapları da ihram giyer ve saçı tıraş ettirerek ihramını çıkarırdı.[49] Yahûdîler, soldan sağa doğru yedi kere dönmeye bir tavaf derdi. Mekkeliler de onlar gibi yapar ve tavafın ardından günahlarından temizlendiklerini düşünürlerdi.[50] Medineli Araplar, tavafı bitirince Merve tepesine gelir, orada sa’y[51] yapar ve Menat’ın yanı başında tıraş olup ihramını çıkarır, Mekkeli Araplar da Safa tepesindeki İsaf adlı putun yanı başında tıraş olup ihramından çıkardı.[52] Hacda söylenen telbiye[53] içinde tevhit inancına ters olanlar çıkarılarak devam ettirildi ve tekbirler aynen sürdürüldü. Araplar belirlenmiş yedi toteme her birine üç taş atmak kaydıyla yirmi bir taş atardı. Şeytan taşlama geleneği de bunun devamıdır.[54] Cahiliye Arapları, Kâbe’nin hicr/hatim denilen kavisli yerinde yapılan duaların kabul olacağına inanırdı.[55] Cahiilye Arapları Elçi İbrahim’in ayak izinin olduğuna inandıkları bir yerde tavaf bitince namaz kılardı. Zemzem, cahiliye Araplarınca sağlık getirmesi dileğiyle evlere götürülürdü.[56] Zemzem suyunu hacılara dağıtma görevi Kusay’ın[57] görevlendirdiği kabile tarafından günümüze kadar sürdürülmektedir.[58] Tüm bunlar İslâm’ın Arap-Yahûdî geleneği arasındaki sıkı ilişkisini gösterir.
- Yahûdîler ile Cahiliye Arapları hilâle göre oruca başlar ve orucu bitirir, hilâl gözetleme görevlileri tayin ederlerdi.[59] Kur’an’ın beyaz-siyah iplik benzetmesi[60] bir Yahûdî benzetmesinden alıntıydı.[61] Mekke’nin cahiliye Arapları 10 Muharrem’de aşure orucu tutar ve Kâbe’nin örtüsünü değiştirirdi. Elçi Muhammed de o gün onlarla birlikte oruç tutardı. İslâm öncesinde Yahûdîlerin öncülük ettiği ve cahiliye Araplarının da uyduğu Tanrı’ya teşekkür (şükür), sessiz kalma ve recep ayı oruçları vardı.[62] Yahûdîlerde ayın 14 ve 15. günlerinde oruç tutma yaygındı. İslâmî dönemde Yahûdîlerin bu geleneği eyyam-ı biz[63] adıyla sürdürüldü ve o günler oruçlu geçirildi. Bu örnekler, İslâm’ı yakın teması olan din ve kültürlerin dışında düşünemeyeceğimizi gösterir.
- Zerdüşt-Mecusi kültürünün Araplar ve Mekke üzerindeki etkileri yadsınamaz. Çünkü Zerdüşt inancında iyi-kötüyü ayıran kıyâmet gününün geleceğine, âhiret âleminde bir terazi kurulacağına, bıçak gibi keskin bir köprüden geçileceğine, köprüden günahkârların geçemeyerek cehenneme düşeceğine, iyilerin kızlarla zevk âlemine dalacağına, iyiler için sütten nehirlerin olacağına inanmak şarttı.[64] Kur’an, cahiliye Araplarının bildiği bu inancı aynen kullanarak cennet betimlemelerini buradan yapmasıyla bölgesel ve tarihsel bir söylem olduğunu bir kez daha göstermiştir. Mecûsilikten cahiliye Araplarına geçen kimi âdetler de önemliydi. Örneğin Mecûsîler beş vakit tapınır ve tapınma öncesinde temizlik yaparlardı.[65] Mekkeli cahiliye Araplarının çok iyi tanıdığı Sâbiîlerde dua biçiminde tapınma, abdest, oruç, mübarek gün, kutsal tapınak ve hayvan kurban etme ritüelleri vardı. Sâbiîler totemlere karşı kıyâm, rüku ve secde hareketleri; sarhoş eden içecekleri içmezlerdi. Çok daha ilginci dinlerini Âdem’den başlayan, kendilerine kadar devam eden bir inanç süreci kabul ederler ve âhiret denilen bir günün geleceğinden bahsederlerdi.[66] İslâm kültürü denilen kültürün Zerdüşt ve Sâbiî kültürüyle ilişkisi neredeyse bire bir kopyadır.
- Haram aylar, cahiliye Araplarının[67] Kâbe ticaretini güvene almak için uydurdukları aylardı. Bu aylarda yapıldığı için günah sayılan savaşlara da Ficâr Savaşları denirdi. Mekke’nin cahiliye dönemi Arapları yevmu’l-arûbe[68] dedikleri bir günde tıpkı Yahûdîler gibi bir araya gelir ve Ka’b bin Lüey’in[69] Araplar içinde başlattığı bir gelenek olarak konuşma[70] yaparlardı. Ka’b, konuşmaya gelmeden önce tertemiz yıkanır (gusül) ve temiz elbiselerini giyerek geldiği için toplantı günlerine banyo yaparak ve koku sürünerek gelme adeti vardı. Ka’b, konuşmasını bir değneğe veya kılıcına yaslanarak ayakta yaptığı için her konuşmacının bu şekilde konuşması bir gelenek halini almıştı. İslâmî dönemde bu gelenek biçimselliğini de koruyarak cumâ ve bayram toplantılarında aynen uygulandı. Demek ki coğrafya kaderdir ve dinler de toplumsal geleneklerin birkaç yönden değişime uğramış devamıdır.
- Süryaniler tapınaklarına mesgeda derdi. Mekkelilerin mescid kelimesi de buradan gelmektedir. Yahûdîler cemaat halinde ritüel yaptıklarında önlerinde imam benzeri biri bulunurdu.[71] Yahûdîler ve cahiliye Arapları biri öldüğünde ölü yıkanır, kefenlenir ve musalla taşı gibi bir taşın üstüne konur; sonra ölünün bir yakını ölü hakkında güzel sözler söyler, konuşmacının sözü “Rahmetu’l-lâhi aleyh”[72] diyerek sona erer, ölü kaldırılır ve gömülürdü. Cahiliye Arapları bir işe besmele ile başlardı.[73] Mekke Arapları Allah kelimesini tıpkı Yahûdîlerde olduğu gibi[74] gökte oturan, yanına manevi bir merdivenle çıkılabilen,[75] yer ve gökleri yaratan Tanrı[76] anlamında kullanırdı.[77] Arap şiirlerinde Allâhumme, yâ Allah gibi ifadelerin yanında Allah-u Ekber[78] cümlesiyle bitenleri vardı. Araplar, Rahman ismini özellikle Tanrı için kullanırlardı.[79] Cahiliye Arapları, Tanrı’nın hizmetinde olan melekler anlayışına sahipti. Bu nedenle hamele-yi arş[80] ve mele-yi âlâ[81] tanımlarını kullanırlardı. Cahiliye dönemi Mekkelilerinin çoğunda bir âhiret fikri vardı. Kur’an’daki yevmu’t-teğâbun[82] tamlaması Elçi Muhammed’in zevkle dinlediği cahiliye şairi Ümeyye bin Salt’ın kullandığı bir tabirdi. Bu örnekler, cahiliye kültüründen bağımsız olmayan bir İslam pratiğini yansıtır.
- Sümerlerden beri Arap-Sami toplulukları her şeyin gökte yazıldığı bir kader düşüncesine sahiptir.[83] Mekkeliler, cinleri ikiye ayırır, iyi olanlarına melek derdi.[84] Şeytanın ateşten yaratıldığı düşüncesi[85] cahiliye Araplarındaki şeytan-ateş ilişkisine dayanır. Kur’an’ın sakar dediği cehennem vadisi aslında Mekke yakınlarındaki bir vadinin adıdır.[86] Tıpkı sırat köprüsünün aslında Zerdüşt dilindeki Sınvat köprüsünden Araplara geçmiş olması gibi.[87] Şimdi bu anlatınları görmezden gelerek İslâm’ı tarihten ve kendi sosyo-kültürel çevresinden bağımsız bir din diye ele almak tarihsel gerçeklikle çelişmektir.
- Araplar Kur’an’daki abdest emri öncesinde öteden beri abdest alır, misvak kullanır ve idrar nedeniyle kabirde azap çekeceklerini düşünürlerdi.[88] Ancak abdest benzeri temizlik uygulamaları Sâbiîlik, Zerdüştlük, Yahûdîlik ve Hıristiyanlıkta var olan bir uygulamaydı. Elçi Muhammed aynen devam ettirmiştir.[89] Zerdüştlükte suyun olmadığı zamanlarda ellerle toprağa dokunup organlara mesh edilmesi[90] vardır. Hıristiyanlıkta su bulunmazsa kumla vaftiz yapılabileceği, Yahûdîlikte de su olmadığında kumla ritüel hazırlığının geçerli olacağı fetvaları vardır.[91] Tevrat’ta âdet gören veya doğum ardından lohusa olan kadın hem cinsel ilişkiden uzak tutulur hem de Tevrat’a dokundurulmaz. Ayrıca cinsellik ardından gusül[92] yapılması emri vardır.[93] Cahiliye Araplarında adet kanaması durduktan sonra, lohusa döneminin ardından ve cünüplükten dolayı gusül alma/baştan ayağa yıkanma âdeti vardı. Hatta cünüp olanlar tağuta giremez ve totemlere dokunamazdı.[94] Kur’an’ın gusül emri geçmişin temizlik adına uyguladığı bir durumdan başka bir şey değildir.[95] Ayrıca ilmihallere girmiş olan lohusa ve abdestsiz kimselerin Kur’an okumasının yasaklanması, ritüellerden uzak tutulması ve kutsal yerlere uğramasının yasaklanması Yahûdîliğin açık etkisidir.
- Yahûdîler Kudüs’teki hacer-i muallak[96] dedikleri taşa doğru yönelerek ritüellerini yaparlardı. Peygamber Medine’ye geldiğinde de siyasi duruş gereği 16 ay Kudüs’ü kıble yaptıktan sonra Mekke’yi kıble edindi.[97] Yahûdîlerdeki saydaka[98] sadaka, Süryanice zakut[99] da zekat olarak Kur’an’da dillendirildi. Sadaka ve zekat cahiliye Arapları tarafından bilinen hükümlerdi. Kusay’ın sikâye ve rifâde için zenginlere yıllık vergi çıkarması bir zekât uygulamasıydı. İslâmî dönemde sadaka ve zekât’tan bahsedilmesi bilinen bir geleneğin canlandırılmasıydı.
- Cahiliye Araplarının savaş hukukunda galip tarafın lideri istediği kişiyi köle veya cariye olarak seçme hakkına sahipti. Buna safiy hakkı denirdi.[100] Peygamber, bunu Hayber Savaşı’nda aynen uygulamıştır. Halid bin Velid de dinden dönme olaylarının yaşadığı sırada çıkan savaşlarda uygulamıştır. Ganimetin 1/5 biçiminde bölüştürülmesi de bir cahiliye dönemi uygulamasıdır.[101] Kur’an, bu uygulamayı sürdürerek tarihsel süreci devam ettirmiştir.[102] Cizye özellikle Yemen Araplarının kullandığı bir savaş terimiydi. Medine’ye kaçan göçmenlerle yerli halkın kardeş yapılması Araplardaki muâhat[103] denilen kardeşlik uygulamasının genişletilmiş bir yöntemiydi. Bu Arap geleneğinde birbirini kardeş kabul eden arkadaşlardan birine bir şey olduğunda onun çocuğuna hayatta kalan bakar ve ölünce de malına mirasçı olurdu. Kur’an muâhât uygulamasını onayladı.[104]
- Araplar yağma, talan ve soygun yapan bir toplumdu. Bu eylemler sonraki nesillere eyyâmu’l-Arab adıyla hikâyeleştirilerek aktarılırdı. Şafak sökmek üzereyken yapılan baskın sonucu oluşan tecavüzlerden doğan çocuklara İbn-i Subh[105] derlerdi. Bu anlatılar arasında bir marifetmiş gibi kabile savaşları, talan ve köleleştirme sürüp giderdi. Savaşı engelleyen tek şey yapılan sözleşmeydi. Ancak barışın ticari rantını iyi bilen Mekkeliler, savaşı en aza indirme gayretiyle hakemlikler uygulamışlar ve hılf[106] denilen dayanışma dernekleri kurmuşlardır. Elçi Muhammed gençlik yıllarında bunlardan biri olan Fudûl hılfına katılmasını onaylayıcı bir dille sonradan anlatmıştır.[107] Hz. Hüseyin, Hılfu’l-Fudûl katılımcısı kabileleri yardımına çağırmakla Emeviler’i tehdit etmiştir. Elçi Muhammed’in Medîne’deki barış deneyimleri Mekke’nin barışçı derneklerinin etkisini taşır. Cahiliye Araplarında kişiler öldürdükleri insan sayısıyla övünürdü. Ali ve Hamza’nın da cahiliye Arapları arasında büyük isimler olarak kabul edilmesinde bu alt yapı vardır.[108]
- Cahiliye Arapları şûrâ,[109] maslahat[110] ve adâlet kavramlarını kullanırdı. Mekke’nin yönetici çetesi tüm kararlarını Dâru’n-Nedve denilen şehir meclisinde alırdı. Medîne’deki şûrânın şehir ve toplumu ilgilendiren her konunun toplumu içine alabilecek bir eşitlikte tartışılmasına yönelik[111] olması Dâru’n-Nedve’nin genişletilmiş biçimidir. Araplarda lider ölene kadar yönetici olurdu ve babadan oğula geçen bir liderlik uygulamaları da yoktu.[112] Peygamber pratiği ve şûrâ ayetleri cahiliye dönemi uygulamalarının devamından ibarettir.
- Cahiliye Araplarında evlilik nikâh denilen evlilik sözleşmesiyle gerçekleşirdi. Ancak evlilik biçimlerine göre nikâhlar da farklı adlandırılırdı. Savaş ve yolculuk sırasında bir kadınla belli bir zaman sınırlamasına göre yapılan nikâha mut’a denirdi. Mut’a nikâhı Halife Ömer döneminde kesin yasaklanmasına rağmen Halife Ali’nin hilafeti döneminde kesin yasak konulmamıştır. Mut’a, Arap savaş hukukunda normal kabul edilen bir nikâh türüydü. Kadın eşlerin karşılıklı değiştirilmesi sonucu yapılan nikâha bedel denirdi. Ayrıca özgür kadınlar toplumun gözü önünde görülmemek için gizli fuhuş yaptığında fuhuş yapacağı erkekle hıdn denilen bir nikâh kıyardı. Soy düşkünlüğü ile tanınan Araplarda erkeğin kendi karısının soylu bir adamdan hamile kalması için soylu kimseye gönderip karısının hamile kalmasına kadar soylu kişiyle karısı arasında bir nikâh yapmasına istibda denirdi. Birden çok erkekle fuhuş yapan bir kadının doğan çocuğunu bunlardan birine ait ilan etmesi üzerine kadın ile erkek arasında yapılan anlaşmaya müşterek denirdi. Babası ölen büyük oğlun üvey annesi ile evlenmesi için kıyılan nikâha makd denirdi.[113] Açıktan fuhuş yaptığını belirtmek için evinin kapısına bayrak asan kadın ilişkiye girdiği erkeklerden birinden hamile kaldığında hangi erkekten hamile kaldığını söylemesi üzerine bebek erkekse baba tarafından alınırken kızsa genelde öldürülürdü. Bu arada yapılan sözleşmeye biğâ denirdi. Başlık vermemek için kızların karşılıklı değiştirilerek yapılan nikâha da şığar denirdi. Arapların evliliğinde baba izni şarttı.[114] Araplarda evlilik iki tanık ve halka açık törenle gerçekleşirdi. Yahûdîler ve cahiliye Arapları evlenirken mehir[115] verir, süt kardeşle evlenmezdi.[116] Boşanma halinde oluşacak nafaka ve iddet Araplar tarafından uygulanırdı. İslâmî dönemde aynı anda iki kız kardeşle evlilik ve Yahûdîlerde de yasaklanmış olan üvey anne ile evlilik uygulamaları yasaklanmıştır.[117] Elçi Muhammed şiğar nikâhını yasakladı. Araplarda boşanma üç talak beyanıyla oluşurdu. Kimi güçlü kadınlar nikâh sırasında kendilerine de boşanma hakkı isterlerdi, bu istek ve hakka ulaşmak isteyen kadın nikâh kıydığı erkeğe para verirdi.[118] Ayrıca üç talakla boşanmış bir kadının başka biriyle evlenmesini engellemek için para vererek biriyle önce kağıt üstünde evlilik yaptırarak ardından hemen boşanmaya hülle denirdi. Yahûdîlik ve Hıristiyanlıkta iddet[119] üç ay, Araplarda bir yıldı. Elçi Muhammed kocası ölen kadının iddetini 4 ay 10 gün yaptı.[120] Kur’an’da adetten kesilmiş kadınlar ile hastalık gibi bir sebeple adet görmeyen kadının iddeti 3 ay olarak belirlenir ve hamile kadının iddeti doğum süreci kabul edildi.[121] Sümerlerin kadını tarlaya[122] benzetmesi Kur’an’da da sürdürülür.[123] Kız çocuklarının doğması nedeniyle yüzlerin kararması kınanır.[124] Araplarda kadın doğum yapıncaya kadar aileden sayılmazdı. Bu bakış İslâmi dönemde özgür kimseden çocuk doğuran cariyenin özgürleşmesi biçiminde sürmüştür. Cahiliye Araplarında kadınların başını örtmesi ve çadırlarda haremlik-selamlık bölmeleri vardı.[125] Araplarda evlatlık asıl evlat sayılır, evlatlığın boşadığı kadınla evlenilmez ve babalığın mirası evlatlığa kalırdı. İslâmi dönemde evlatlığın boşadığı kadınla evlilik serbest oldu ve evlatlıklar asıl ebeveynleriyle anıldı.[126] Böylece birini kendi nesebine katma kaldırıldı. Ancak Muaviye Ziyad bin Ebih’i soyundan biri ilan ederek bu kuralı çiğnedi. Cahiliye hukuku ile İslam hukuku arasındaki ilişki görülmeden İslâm’ın arka plânı doğru anlaşılamaz.
- Cahiliye Araplarının temel yasası kısastır.[127] Halife Ömer devrinde köle ve cariyesi tarafından öldürülen Ümmü Varaka’nın köle ve cariyesi Ömer tarafından asılmıştır. Bu Medine’deki ilk idamdır.[128] Cahiliye Araplarında kadının diyeti[129] erkeğin diyetinin[130] yarısı oranındaydı. Çünkü kadın erkeğin yarısı kabul edilirdi. Cahiliye Araplarında öldürülen tarafın yakını veya velisine diyet ödenirdi.[131] Bazen kâtilin kabilesi tarafından bir dayanışma eseri olarak diyet ödenirdi ve buna da âkıle denirdi. İslâmi dönemde bu dayanışma sürdürüldü. Zina yapmak Sümerler, Hammurabi yasaları ve Yahûdîlerde yasaktı. Cahiliye Arapları özgür kimselerin zina yapmasını ayıplamakla birlikte hem zina yapar hem de bir ceza belirlemezlerdi. Hıristiyanlar göz zinası olduğunu kabul ederlerdi.[132] Yahûdîler zinaya taşlayarak öldürme cezası uygulardı.[133] Elçi Muhammed zina konusunda hemen cezalandırma yönüne gitmeyi değil Yahûdîlerin uyguladığı karşılıklı lanetleşmeyi[134] daha öncelikli bir davranış olarak kabul ediyordu.[135] Cahiliye Arapları, hırsızlık yapanın elini keserdi. Hatta daha önceden eli kesilmiş olup da sonradan yine hırsızlık yapanı taşlayarak öldürürlerdi.[136] Bu hırsızlar içinde Kâbe’nin örtüsünü çalıp satan da vardı. Arapların bu adeti Kur’an’da içerik olarak farklı anlam taşısa da lafzen devam etti.[137] Bu bağlamda İslâm’ı cahiliyeden ayırmak imkânı yoktur.
- Yahûdî ve cahiliye Araplarında kölelik ticareti vardı. Köleler kullanıldıktan sonra satılırdı. Köleye ceza verirken özgürlere verilen cezanın yarısı verilirdi. Evli köle zina etse de bu hüküm geçerliydi.[138] Medineliler Sasanilerden öğrendikleri mihr-cân[139] ve nevruz[140] bayramı kutlaması yapardı. Elçi Muhammed bunları yaz aylarında tutulan oruç nedeniyle sıcaklıktan kurtulma[141] ve yakınlaşma[142] bayramları olarak değiştirdi.[143] Yahûdîler yıl içinde varlıkların kaderinin belirlendiği iki gün olduğu inancına sahipti. Bu iki gecenin Kadir ve Berât geceleri biçiminde İslâm kültüründe devam ettirildiği görülmektedir. Ancak kadir gecesi, Tanrısal kudretin yeryüzüne dağıldığı ve Kur’an’ın Muhammed’in vicdanından Mekke toplumuna doğru akmaya başladığı gece anlamına gelir. Berat ise Yahûdî kültürünün İslâm’a doğrudan taşınmasıdır.
- Araplar yemekten önce ve sonra el yıkamayı makbul sayardı.[144] Zerdüşt ve Yahûdî kültüründe sağ taraf daha hayırlı, sol taraf şerli yöndür.[145] Bu nedenle tuvalet temizliğinin sol elle yapılması nedeniyle yemeklerin sağ elle yenmesi toplumsal bir örftü.[146] Yahûdîler ve cahiliye Arapları yağmur duası yapardı.[147] Halife Ömer’in de Yahûdî toplumundan öğrendiği kesin olan bir davranış biçimi olarak yağmur duasına çıktığı aktarılır.[148] Sabiilerin etkisiyle cahiliye Arapları yıldızların insan yaşamı üzerinde etkisi olduğunu kabul ederdi.[149] Ayrıca cahiliye Arapları, çok değer verdikleri varlıklar üzerine yemin ederek onları tanık gösterirlerdi. Kur’an da tarihsel bir metin olduğundan yemin geleneğini aynen tekrarladı. Elçi Muhammed, başta kendisinden 150 yıl önce ölmüş İmru’l-Kays’ın şiirlerindeki yeminleri olmak üzere pek çok şairin Tanrı adına yaptığı yemini kullanmıştır.[150] O nedenle Arap dil ve edebiyatı dikkate alınmadan Kur’an anlaşılamaz.
- Yahûdî, Hıristiyan ve cahliye Arap kadınları başlarını örter, kimi kadınlar peçe de takardı.[151] Yahûdî ve Hıristiyan kadınları ritüelini başı açık biçimde yapmazdı.[152] Araplar sakalını uzatıp bıyıklarını kısaltırdı. Sünnet olma Yahûdîler ve cahiliye Araplarında uygulanıyordu. Hatta cahiliye Arap kadınları cinsel zevklerini artırmak için sünnet olurdu.[153] Yahûdî ve Hıristiyanlar bebeklerini 7. gün sünnet ederdi.[154] Cahiliye Araplarında bir şeyler üzerine okuyup ardından üfleme[155] geleneği vardı.[156]
İslam’ın Arap, Yahûdî, Zerdüşt, Mecûsî ve câhiliye ile ilişkisi yukarıda anlattığım on dokuz maddelik özetle dikkate alınmazsa kurban başta olmak üzere hiçbir ritüel doğru biçimde kavranamaz.
KAYNAKÇA
[1] Adem Apak, Anahatlarıyla İslam Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2012.
[2] Ali Osman Ateş, İslam’a Göre Cahiliyye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2014.
[3] Cevad Ali, Cahiliye’den İslam’a İbadet Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Çeviren: Muammer Bayraktutar, Ankara, 2015.
[4] Harun Öğmüş, Cahiliye Döneminde Araplar, İz Yayıncılık, İstanbul, 2013.
[5] Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999.
[6] İbn-i Kesir, El Bidâye ve’n-Nihâye/Büyük İslam Tarihi, Çeviren: Mehmet Keskin, Hz. Peygamberin Hılfu’l-Fudul Cemiyetine Girmesi, 2. Cilt, Çağrı Yayınları, İstanbul, 2000.
[7] İbnu’l-Kelbi, Putlar Kitabı, Çeviren: Beyza Düşüngen, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1968.
[8] İncil, Korintliler’e I. Mektup, Duada Düzen, 11: 3-8, Yeni Yaşam Yayınları, İstanbul, 2014.
[9] İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte, Hadis Ansiklopedisi (18 Cilt), pdf.
[10] Kürşat Demirci, Eski Mezopotamya Dinlerine Giriş, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 2000.
[11] Mehmet Azimli, Halifelik Tarihine Giriş, Çizgi Yayınları, Konya, 2012.
[12] Mehmet Said Toprak, Talmut ve Hadis/Karşılaştırmalı Bir Araştırma, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2012.
[13] Muazzez İlmiye Çığ, Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Kökeni, 21. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2009.
[14] Namık Kaya, İslam Şeriatının Tarihselliği, Ulak Yayıncılık, 2016.
[15] Ömer Ünal, İslam Öncesi Arap Şiirinde Bazı Dini Motifler, Nüsha/Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, 3. Yıl, 9. Sayı, Bahar, 2003.
[16] Ramazan Altıntaş, Cahiliyye Arap Toplumunda Kadın, Diyanet İlmi Dergisi, 37. Cilt, 1. Sayı, 2001.
[17] Şinasi Gündüz, Mecusilik mad., DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi)
________________Sabiilik mad., DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi)
[18] Tevrat, Tevratı Şerif Yahut Eski Ahit Kitabı, Kitabı Mukaddes Şirketi İstanbul, 1997.
[19] Yaşar Çelikkol, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2013.
[1] Saffat, 107.
[2] Adem Apak, Anahatlarıyla İslam Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2012.
[3] Tevrat, Tevratı Şerif Yahut Eski Ahit Kitabı, II. Samuel, 15: 7, Kitabı Mukaddes Şirketi İstanbul, 1997.
[4] Ali Osman Ateş, İslam’a Göre Cahiliyye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2014.
[5] Fil, 1-5.
[6] Yasin, 75.
[7] Nur, 23-24.
[8] Nur, 16/Hêzê buhtanun aziym
[9] Âl-i İmrân, 140.
[10] Bakara, 120.
[11] Mücâdile, 1-4.
[12] Bakara, 189.
[13] Yasin, 8-9.
[14] Bakara, 29.
[15] Nisa, 49.
[16] Araf, 40.
[17] Burûc, 4-9.
[18] Müddessir, 49-51.
[19] Hud, 91.
[20] Tekvir, 8-9.
[21] Necm, 19.
[22] Neml, 34
[23] İbrahim, 37.
[24] Bakara, 127.
[25] Hud, 27.
[26] Hud, 27.
[27] Ticaret ve sanayi burjuvazisi
[28] Kasas, 57-58.
[29] Ahzab, 13.
[30] Hucurat, 4.
[31] Tövbe, 36-37.
[32] Zümer, 3.
[33] Bakara, 256-257.
[34] Maide, 82-83.
[35] Enfal, 48.
[36] Rum, 1-2.
[37] Hac, 17; Maide, 69; Bakara, 62.
[38] Yasin, 78-79.
[39] Cevad Ali, Cahiliye’den İslam’a İbadet Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Çeviren: Muammer Bayraktutar, Ankara, 2015.
[40] Bakara, 199.
[41] Hem Mekke’nin eski yöneticilerinden biri hem de Elçi Muhammed’in dedelerinden biridir.
[42] Bakara,198/Meş’ar-i Haram, Müzdelife bölgesinde buluna Kuzah dağının bir tepesine verilen addır. Ancak Müzdelifenin tamamı kastedilir.
[43] Kâbe’nin hemen yanında bulunan ve araları 400 m. olan iki tepedir.
[44] Mina, Mekke’ye 4,5 km. uzaklıkta olup Mekke-Müzdelife arasındaki yerdir.
[45] Arafat ile Mina arasındaki yer
[46] Arafat, Mekke’nin güneydoğusunda ve Mekke’ye 25 km. uzaklıktaki dağdır. Hacılarburada oturarak bekler. Âdem ile Havva’nın kavuştuğu yer kabul edilir.
[47] Yaşar Çelikkol, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2013.
[47] Maide, 6.
[48] Tevrat, Tevratı Şerif Yahut Eski Ahit Kitabı, Hakimler,13: 5, Kitabı Mukaddes Şirketi İstanbul, 1997.
[49] Buhari, Hac, 126.
[50] İbnu’l-Kelbi, Putlar Kitabı, Çeviren: Beyza Düşüngen, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1968.
[51] Hacda Safa tepesinden başlayarak Merve tepesine doğru hızlı hızlı veya koşarak dört gidiş ve üç dönüş yapmadır.
[52] Yaşar Çelikkol, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2013.
[53] Telbiye: Emredin, emri uygulamaya hazırım anlamlarına gelen ve Allahumme lebbeyk (Tanrı’m emret…) diye başlayan sözlerdir. Hacda ihramlıyken söylenir.
[54] Yaşar Çelikkol, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2013.
[55] Yaşar Çelikkol, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2013.
[56] İbnu’l-Kelbi, Putlar Kitabı, Çeviren: Beyza Düşüngen, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1968.
[57] Elçi Muhammed’in dedelerindendir.
[58] Yaşar Çelikkol, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2013.
[59] Hayrullah Örs, Musa ve Yahudilik, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1999.
[60] Bakara, 187.
[61] Mehmet Said Toprak, Talmut ve Hadis/Karşılaştırmalı Bir Araştırma, Kabalcı Yayıncılık, İstanbul, 2012.
[62] Ali Osman Ateş, İslam’a Göre Cahiliyye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2014.
[63] Eyyâm-ı biz: Ak günler. Ayın en parlak olduğu geceleri kasteder.
[64] Şinasi Gündüz, Mecusilik mad., DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi)
[65] Cevad Ali, Cahiliye’den İslam’a İbadet Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Çeviren: Muammer Bayraktutar, Ankara, 2015.
[66] Şinasi Gündüz, Sabiilik mad., DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi)
[67] Muharrem, Recep, Zi’l-Kâde, Zi’l-Hicce ayları
[68] Arapların günü
[69] Elçi Muhammed’in dedelerindendir.
[70] Hitabe, hutbe
[71] Cevad Ali, Cahiliye’den İslam’a İbadet Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Çeviren: Muammer Bayraktutar, Ankara, 2015.
[72] Tanrı’nın acıma ve sevgisi onun üstüne olsun.
[73] bkz. Süleyman Ateş’in açıklamaları
[74] İsra, 93; bkz. Kürşat Demirci, Eski Mezopotamya Dinlerine Giriş, Ayışığı Kitapları, İstanbul, 2000.
[75] En’am, 35
[76] Mülk, 16-17.
[77] Zuhruf; 9,87.
[78] En büyük olan Allah’tır.
[79] Ömer Ünal, İslam Öncesi Arap Şiirinde Bazı Dini Motifler, Nüsha/Şarkiyat Araştırmaları Dergisi, 3. Yıl, 9. Sayı, Bahar, 2003.
[80] Tanrı’nın tahtını taşıyan hizmetçiler
[81] Meleklerin yüce makamı, yüce melekler konseyi
[82] Kazanç ve kayıpların gün yüzüne çıktığı gün
[83] Muazzez İlmiye Çığ, Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Kökeni, 21. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2009.
[84] Hüseyin Çelik, İslam Öncesi Mekke’de Ruh ve Cin İnancı, Kur’an Öncesi Mekke Toplumu, İstanbul, 2011.
[85] A’raf, 12.
[86] Yaşar Çelikkol, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2013.
[87] Şinasi Gündüz, Mecusilik mad., DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi)
[88] Ali Osman Ateş, İslam’a Göre Cahiliyye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2014.
[89] Maide, 6.
[90] Mesh: Sıvazlama, ovma, masaj. (Mesîh: Mesheden, sıvazlayan, ovalayan, masaj yapan)
[91] Cevad Ali, Cahiliye’den İslam’a İbadet Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Çeviren: Muammer Bayraktutar, Ankara, 2015.
[92] Gus(ü)l: Baştan ayağa yıka(n)ma, boy abdesti.
[93] Tevrat, Tevratı Şerif Yahut Eski Ahit Kitabı, Levililer, Kitabı Mukaddes Şirketi, 12: 4-15: 5, İstanbul, 1997.
[94] Yaşar Çelikkol, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2013.
[95] Maide, 6.
[96] Havada asılı taş
[97] Bakara, 144.
[98] Cevad Ali, Cahiliye’den İslam’a İbadet Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Çeviren: Muammer Bayraktutar, Ankara, 2015.
[99] Ali OsmanAteş, İslam’a Göre Cahiliyye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2014.
[100] Ali OsmanAteş, İslam’a Göre Cahiliyye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2014.
[101] Harun Öğmüş, Cahiliye Döneminde Araplar, İz Yayıncılık, İstanbul, 2013.
[102] Enfal, 41.
[103] Muâhât: Ahitleşme, söz birliği etme, sözleşme
[104] Nisa, 33.
[105] İbn-i Subh: Sabah çocuğu
[106] Hılf (ç. ahlâf): Anlaşma, sözleşme anlamında olup barış için oluşturulmuş siyasal ve hukuksal birlikteliklerdir.
[107] İbn-i Kesir, El Bidâye ve’n-Nihâye/Büyük İslam Tarihi, Çeviren: Mehmet Keskin, Hz. Peygamberin Hılfu’l-Fudul Cemiyetine Girmesi, 2. Cilt, Çağrı Yayınları, İstanbul, 2000.
[108] Adem Apak, Anahatlarıyla İslam Öncesi Arap Tarihi ve Kültürü, Ensar Neşriyat, İstanbul, 2012.
[109] Ortak akılla karar vermek
[110] Kamu yararı, amme menfaati, toplum çıkarı.
[111] Şûrâ, 38; Âl-i İmran, 159.
[112] Mehmet Azimli, Halifelik Tarihine Giriş, Çizgi Yayınları, Konya, 2012.
[113] Elçi Muhammed’in dedelerinden Hâşim de makd nikâh yapmış biridir.
[114] Bu Arap örfünü Şafiî mezhebi dinleştirmiştir.
[115] Kadının mülkiyetine geçen mal ve para
[116] Nisa, 23.
[117] Nisa, 23.
[118] Bu uygulamaya hul denirdi.
[119] İddet: Boşanmış veya eşi ölmüş kadının yeniden evlenmek için bekleme süresi. Beklemenin amacı hamileliğin olup olmadığını tespit etmekti.
[120] Bakara, 234.
[121] Talak, 4.
[122] Muazzez İlmiye Çığ, Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Kökeni, 21. Basım, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2009.
[123] Bakara, 223.
[124] Nahl, 58.
[125] Yaşar Çelikkol, İslam Öncesi Mekke, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2013.
[126] Ahzap, 40.
[127] Şûrâ, 40; Bakara 178-179.
[128] Ebu Davut, Salat, 61.
[129] Diyet: Suçlunun kendisinin veya yakınlarının ödemesi gereken para yahut mal oranı (Bir kişinin verdiği sözü yerine getirmemesi veya borcunu ödememesi durumunda onun yerine sorumluluğu üstlenmeye, yani kefil olmaya kefâlet denir, kefaleti kefil olan öder.)
[130] Yüz deve
[131] İsra, 33.
[132] İncil, Korintliler’e I. Mektup, Fuhuştan Kaçının, 6: 19, Yeni Yaşam Yayınları, İstanbul, 2014.
[133] Tevrat, Tevratı Şerif Yahut Eski Ahit Kitabı, Levililer, 20: 1-5, Kitabı Mukaddes Şirketi İstanbul, 1997.
[134] Tevrat, Tevratı Şerif Yahut Eski Ahit Kitabı, Çölde Sayım, 5: 19, Kitabı Mukaddes Şirketi İstanbul, 1997.
[135] Nur, 6-9.
[136] Ali Osman Ateş, İslam’a Göre Cahiliyye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2014.
[137] Maide, 38.
[138] Nisa, 25.
[139] Güz, sonbahar
[140] Bahar, ilkbahar
[141] Ramazan
[142] Kurban
[143] Nesai, Bayram, 1.
[144] Ali Osman Ateş, İslam’a Göre Cahiliyye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2014.
[145] Cevad Ali, Cahiliye’den İslam’a İbadet Tarihi, Ankara Okulu Yayınları, Çeviren: Muammer Bayraktutar, Ankara, 2015.
[146] İbn-i Mace, Yemek, 8
[147] Buhari, 1: 179.
[148] Buhari, Fedail, 11.
[149] En’am, 97; Vakıa, 75.
[150] Ali Osman Ateş, İslam’a Göre Cahiliyye ve Ehl-i Kitap Örf ve Adetleri, Beyan Yayınları, İstanbul, 2014.
[151] Ramazan Altıntaş, Cahiliyye Arap Toplumunda Kadın, Diyanet İlmi Dergisi, 37. Cilt, 1. Sayı, 2001.
[152] İncil, Korintliler’e I. Mektup, Duada Düzen, 11: 3-8, Yeni Yaşam Yayınları, İstanbul, 2014.
[153] Buhari, Gusül, 28.
[154] Hıristiyanlarda sadece Habeş kilisesi sünneti sürdürüyor.
[155] Rukye: okuyup üfleme
[156] Daha detaylı bilgiler için bkz: Namık Kaya, İslam Şeriatının Tarihselliği, Ulak Yayıncılık, 2016.