Cihat; savaş demek değildir.
Başka toprakları istila etmek, zorla bir yerleri gasp edip fetih adı altında oraları Müslümanlaştırmak, kendi dinini, zihniyetini, inancını insanlara dayatmak, dünyanın tamamını Müslümanlaştırmaya çalışmak değildir.
Zaten; “Adiyat suresi”nin tamamını okursanız bir Müslüman’ın böyle bir şey yapması, hayata bu gözle bakması yasaklanmıştır.
Cehennem ateşiyle tehdit edilmiştir.
Ne diyor? Adiyat suresi;
“Soluk soluğa koşanlar dile gelsin. Ateş saçan kıvılcımlar dile gelsin. Sabahleyin baskın yapanlar dile gelsin. Tozu dumana katanlar dile gelsin. Topluluğun ortasına dalanlar dile gelsin. İnsanoğlu rabbine karşı nankördür, kendisi de buna şahittir. Ele geçirme hırsı gözünü bürümüştür. Bilmez mi ki mezarlar deşildiği zaman, göğüsler açıldığı zaman, işte o gün, her hallerinden haberdar olduğunu rableri onlara gösterecektir.”
Ayrıca cihat; kurumsal anlamda, herhangi bir din misyonerliği yapmak ta değildir.
Zaten İslam’ın; kılıçla, siyasetle, ritüellerle yer yüzünde Müslüman sayısını artırmak diye bir derdi, bir gayesi yoktur.
Yani Müslümanların dünyayı Müslümanlaştırmak diye bir görevi yoktur.
Sadece şartları değiştirmek diye bir görevi vardır.
Bu da bulunduğun yere ve şartlarına göre; adaleti, eşitliği, özgürlüğü, barışı, güveni, kardeşliği, sevgiyi, merhameti, diğergamlığı, paylaşmayı ve bölüşmeyi getirmektir.
İslam’ın bahsettiği cihat tam tamına bunlardır.
Böyle bir adalet ve güven ortamı oluşturup, orada herkesin bir arada yaşayabilmesini sağlamaktır cihat.
Bir Müslüman, bir Hıristiyan, bir Yahudi, bir Zerdüşt, bir Budist, bir kızıl derili velhasıl herkesin bir arada yaşama bilinci ve şuurudur cihat.
Adilmedya