Acaba Kur’an-ı Kerim Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin mi diyor? Veli edinmek, velayet ilişkisinde bulunmak, Yahudi ve Hristiyan olanlarla herhangi bir dostluk münasebetinde bulunmak yasaklanıyor mu? Kur’an’da bu amaçla kullanılan veli kelimesi ne anlama gelmektedir? Hakikaten bir Müslümanın Yahudi ve Hristiyan komşusu, dostu, arkadaşı olamaz mı? Müslümanlar ile Yahudiler arasında keskin bir çizgi ile ayrım mı olması gerekiyor? Bu hususta Kur’an-ı Kerim ne diyor?
Kur’an-ı Kerim’den bu konu ile ilgili üç tane ayet meali söyleyeceğim. Bu üç ayeti lütfen bir arada, aynı anda, senkronik, hemdem bir şekilde düşününüz. Sadece birisini çekip çıkararak ondan bir hüküm çıkarmaya çalışmamalıyız. Konuyla ilgili en az 25-30 tane ayet yazabilirim ama bu yazacağım üç tanesi hepsinin özeti niteliğinde. Dostluk meselesi, özellikle başka dinden olanlarla dostluk meselesi bu çerçevede ele alınıyor.
İlki Maide suresi 51. ayet: ‘’Yahudi ve Hristiyanları veli edinmeyiniz. Kim onları veli edinirse o da onlardandır’’ diyor. Buradaki veli kelimesini özellikle kullandım, ne anlama geldiğini birazdan açıklamaya çalışacağım.
İkinci ayet yine Maide suresinin 5. ayeti: ‘’Allah sizden Yahudi ve Hristiyanların yemeklerini, kestiklerini yemenizi, onların sofrasına oturmanızı ve onların kadınlarıyla evlenmenizi yasaklamaz.’’ Yahudi ve Hristiyanların yemeklerini yiyebilir, onlarla aynı sofraya oturabilir ve onların kadınlarıyla evlenebilirsiniz diyor.
Üçüncü ayette Mümtehine suresinin 9. ayeti: ‘’Allah sizden din konusunda sizlerle savaşanlarla sizi yurtlarınızdan çıkaranlarla ve onları destekleyenler ile dostluk kurmanızı yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte onlar zalimlerin ta kendileridir.’’ Bu ayette de kimlerle dost olunamayacağı anlatılıyor.
Şimdi bu üç ayeti beraber düşünelim. Birinde diyor ki; Yahudi ve Hristiyanları veli edinmeyin. Diğerinde diyor ki; Yahudi ve Hristiyanların yemeklerini yiyebilir, sofralarına oturabilir, davetlerine icabet edebilir hatta onların kadınlarıyla evlenebilirsiniz. Üçüncüsünde de diyor ki; Sizi öldürmek isteyenler, size saldıranlar, sizinle savaşanlar ve sizi bulunduğunuz memleketten sürgün edenler, oradan kaçmanıza neden olanlar ve sizin oralarda yaşatmayanlarla veli olamazsınız. Kim onlarla veli ilişkisi, velayet ilişkisi kurarsa zalimlerin ta kendileridir diyor.
Bizim bu 3 ayeti beraber düşünmemiz gerekiyor. Buradan ne sonuç çıkıyor? Eğer birinci ayette Yahudi ve Hristiyanlarla dost olmamız yasaklanıyorsa, o zaman ikinci ayetle neden yemeklerini yemek, davetlerine icabet etmek, sofralarına oturmak, onlarla evlenmek gibi insan ilişkilerinde yüksek derecede dostluk ilişkileri tavsiye ediliyor? Demek ki oradaki veli kelimesi dost anlamında kullanılmamaktadır. O zaman hangi anlamda kullanılmaktadır? Bunun için veli kelimesine biraz bakmamız lazım. Çünkü ayette kullanılan ve dostluk diye çevrilen kavram veli kavramıdır. Allah’ın velisi deriz. Veli erkek ismi olarak da, öğrenci velisi anlamında da kullanılır. Velayet kelimesi var, bu yaşayan Türkçede fazla kullanmıyor. Eski Osmanlıcada kullanılırdı. Şu anda İran’da, Farsçada çok kullanılan bir kelime bu. İran İslam Cumhuriyeti’nin dini liderinin anayasadaki resmi sıfatı Velayeti Fakih’tir. Fakih’in velayeti yani Fakih’in topluma yol göstermesi demek, nitekim ona rehber, yol gösterici diyorlar. Mesela ilkokuldaki çocukların velisi olmak demek de o çocuğa yol göstermek demektir. Çünkü çocuk daha kendisini idare edemeyeceği, neyin doğru, neyin yanlış olduğunu tam kestirmeyeceği ve kavrayamayacağı, eğitimi donanımı, akli gelişimi, zihni tekamülü henüz o noktada olmadığı için velileri onlara yol gösterirler, ışık tutarlar. Bunu yapman lazım, şuna dikkat et, şunu ye, bunu yeme gibi çocuklarına yol gösterirler. Ve toplantılarda öğrenciler adına orada velileri konuşur. Niye öğrenciler tek başlarına katılmıyorlar? Çünkü onlar 18 yaşın altında ve çocukturlar henüz akılları erecek yaşta değildirler yani akıllarını tam olarak kullanamamaktadırlar. Bu nedenle bir yol göstericiye, bir temsilciye ihtiyaçları vardır. Toplumda yerleşmiş kural böyledir.
Aynı zamanda Vali kelimesi de böyledir, bir ilde işleri hükümet adına yöneten en yetkili yönetici demektir. Yani bütün şehir kendi kendini yönetemeyeceği, toplumun kendini yönetmesi nüfus bakımından mümkün olmayacağı için içimizden birisi bizim adımıza birtakım kararlar verir ve neyin nasıl olacağına dair o şehre yol gösterir. Şunu yapın, bunu yapmayın, bu yasak, bu serbest diye kurallar koyar. Suçluları yakalar, onları savcılığa sevk eder, velayet, valilik, velilik işleri yapar.
Aynı şekilde evliya kelimesi de veliler demektir. Allah’ın velileri de, yeryüzünde Allah adına konuşma ve insanlara yol gösterme yetkinliğine, kemâlâtına, olgunluğuna erişmiş olan kişiler demektir.
Şu halde Yahudi ve Hristiyanları veli edinmeyin demek; Yahudi ve Hristiyanları dini rehber, yol gösterici edinmeyin demektir. Bu da şu anlamdadır: Yahudi ve Hristiyanların itikatlarını benimsemeyin, o itikattan siz farklısınız, ayrısınız ve hatta ileridesiniz. Onların itikatları sizin benimseyeceğiniz itikatlar değil denmek isteniyor. Nedir onların itikatları? Özetle Hristiyanlık kefaleten vekalet itikadı demektir. Yani İsa Mesih bizim yerimize insanlık için kendisini feda etmiş, kendini çarmıha gerdirerek insanlığı toplu felaketten kurtarmıştır. İnsanlık için kendisini feda ettiği için de Tanrı tüm insanlığı helak etmekten, cezalandırmaktan vazgeçmiştir. Bu nedenle İsa Tanrının kuzusudur. İnsanlık için kendisini feda eden, insanları helak olmaktan kurtaran İsa’ya ne kadar şükretsek azdır. Ve kilise yeryüzünde İsa’yı temsil etmektedir. Kiliseye gidip vaftiz olarak onlara tabi olmalıyız ki İsa’ya olan şükrümüzü bu şekilde ilan etmiş olalım. Yoksa nankör, kafir olmuş oluruz. İşte bu itikadı Müslümanlar benimsemek durumunda değildirler çünkü böyle bir şey yoktur.
Keza Yahudilerin itikadı nedir? Onu İslam’dan ayıran ana itikadı nedir? Özünü ve temelini söylüyorum: Seçilmiş kavim olarak Tanrı yeryüzünde İsrailoğullarını seçmiştir ve onlar Tanrının halkıdırlar. Nitekim İsrail kelimesi de Tanrı ile yürüyen demektir. Tevrat’ta da insanlığın Tanrısı diye değil, Tanrının yeryüzündeki seçilmiş kavmi İsrail’in Tanrısı diye geçer. İnsanlık da aslında İsrail’den ibarettir. Diğerleri nedir? Diğerleri onlara hizmet için vardır. Böyle bir itikat vaat ediliyor böyle seçilmiş bir kavim de yoktur. Tanrı hiçbir kavmi, soyu seçmemiştir. Hiçbir kişiyi yeryüzünde kendi oğlu tayin etmemiştir. Çünkü o doğmaz ve doğurulamaz. Hiç kimseyi yeryüzüne atamamıştır. Ne vekalet vardır ne kefalet vardır ne de soydan devirle miras ve Peygamberlik vardır. İslam bunların tamamını reforma uğratarak kaldırmıştır.
Bu nedenle Kur’an ‘’Bunlar eski itikatlardır, Yahudilerin ve Hristiyanların bu itikatlarını benimsemeyin. Onların bu konuda size yapacağı yol göstericiliği, veliliği kabul etmeyin’’ diyor. Bunun dostlukla bir alakası yoktur. Dostlukla ilgili olan diğer ayettir. Tam tersi Yahudi ve Hristiyanlarla evlenmek gibi aynı sofraya oturup birlikte yemek gibi davetlere icabet etmek gibi gayet insani dostluk tezahürlerini yapmamızı tavsiye ediyor. Demek ki bir Müslüman Yahudi ve Hristiyan’la dost olabilir. Bir Müslüman, Yahudi ve Hristiyanlardan komşu edinebilir, onlarla evlenebilir, birlikte yemek yiyebilir, sofralara oturabilir yani dost olabilir ama onların itikadını benimsememelidir.
Peki dost olunmaması gerekenler kim? Onu da üçüncü ayette arz etmiştim; size saldıranlar, yurtlarınızdan çıkaranlar, sürgün edenler, yerinizden yurdunuzdan edenler, sizi öldürenler, canınıza kast edenler, sizi baskı ve zulüm altında inletenlerle dost olmayınız, dostluk ilişkilerine girmeyiniz çünkü bunlar düşmandır, zalimdir, gaddardır. Bunlar katliam yapmakta, öldürmekte halkı yerinden yurdundan sürmekte ve eline silahı almış öldürmek, savaşmak için gelenlerdir. Böyleleriyle zaten istesen de dost olamazsın. Bunlarla dostluk kurmamızı yasaklıyor.
Aynı zamanda buradaki veli kelimesi (sizinle savaşanlar, sizi yurtlarınızdan sürenler anlamı) öbür kalıbı olan tevella diye geçiyor. Diğerlerinde evliya, veli edinme kalıpları kullanılmıştır. Tevella, ona yaklaşmak, müttefik olmak, beraber hareket etmek, dostluk ilişkileri içerisinde olmak demektir. Mesela Türkiye şu anda NATO müttefiki bir ülkedir. Yani NATO ülkeleri ile Türkiye arasında tevella ilişkisi vardır. Onlarla müttefiktir, dostluk bağları söz konusudur, birbirlerine saldıramazlar. Ama diğerlerine karşı kendilerini savunurlar.
Şu halde bu üç ayetten şu sonuç çıkıyor: Müslümanlar, Yahudiler ve Hristiyanlarla, Mecusilerle, başka dinden olanlarla, inançsızlarla, hiçbir dine inanmayanlarla yemek yemek, oturup kalkmak, evlenmek gibi insani, dostane ilişkiler kurabilirler. Kur’an’ın bunu yasaklayan herhangi bir ayeti yoktur. Yasaklanan şey savaşanlar, saldıranlar, zulmedenler, baskı uygulayanlar, insanları yerinden yurdundan edenlere karşı tavır olarak, yol göstericilik ve dostluk ilişkisinin olmamasıdır. Kur’an’ın bu konuda anlattığı esas konunun çerçevesi bundan ibarettir.