Gücü ellerine geçirmeden önce zulme uğrayanlar, gücü ellerine geçirdiklerinde aynı zulmü uyguluyorlar. Bu döngü böyle sürüp gidiyor. Nietszche, haklı olmanı istemezdim ama hep haklıydın. Güç, modern insanı sınırsız hırslara bürüyor ve bu en nihayetinde şiddet üretiyor.
Fakirken birilerine muhtaç olmak çok zordur. Kimse fakir ve muhtaç bir yaşama tabii olarak sahip olmak istemez. Ama fakir bir hayattan zenginliğe geçişte her şey biranda unutulur. Bir gün işçi olduğu yere patron olarak geldiğinde; işçiye, kendisine uygulandığı zulmü uygular. İşte böyledir yaşam…
Güçsüzken mağdur edebiyatı yapmak ama güç elindeyken kendisine uygulananın aynısını başkasına uygulamak.
Benim umudum yok.
Geçmişte bir “izm” uğruna zulmedenler, gücü kaybedince bir anda “insanlaştılar” Bugün güç karşıdayken bu role büründüler.
Peki ama güç onlara geçince bu insanlaşmayı devam ettirecekler mi?
Benim umudum yok.
Tarihin tekerrürden ibaret olmasını istemem. Umarım yanılırım ve bu yazıyı yazdığım için pişman olurum.
Niye başaramıyoruz?
Çünkü çıkar, menfaat, torpil, para, hırs, kin, takiyye kısaca ne kadar insanın kötü tarafı varsa bunlar galip geliyor.
Adalet, eşitlik, özgürlük, sevgi, kardeşlik bir türlü sloganlardan öteye geçemiyor. Sağında da, solunda da, yukarısında da, aşağısında da bu böyle…
Bu kavramları güçsüz olanlar dillendirirken, iktidara geldiklerinde insanın kötü tarafını yani şeytani tarafını ön plana çıkarıyorlar.
Gösteriş toplumu….
Yedisinden yetmişine kadar çoğunluk sosyal medyada gösterişlilik savaşı veriyor. Yükselme hırsı ezeni ezdikçe toprağa gömerken, ezen giderek güçleniyor. Bugün gücün kuyruğuna takılanlar, güç değişince bukalemun gibi renk değiştireceklerdir.
Haydi itiraf edelim.
Bu ülkede hakkıyla adalet, hakkıyla eşitlik, hakkıyla özgürlük olacağına yakın gelecekte inanıyor musun? Gerçekten bugün güçsüz olanlar başa geldiklerinde sorunları çözeceğine, torpili tam olarak bitireceğine, özgürlüğü ortaya çıkaracağına ve karanlıkları aydınlatacağına gerçekten inanıyor musun? Senden sadece 10 saniye düşünmeni istiyorum.
Benim umudum olmasa da umutlu olmaya çalışmalıyım. İşlemeyen demir pas tutar misali sürekli umudu tazelemeliyim. Hakkıyla gerçek özgürlüğün olduğu yarınlara çıkmak için umutlu olmalıyım.
Bu umutla…
Bir yazarın yazı yazarken hiç düşünmeden özgürce yazabileceği günlerin geleceğine inanmanın da ötesine bir beklentiyle gelmesi için mücadele etmeliyim.
Kadıköy’de yürürken sokakta yatan evsiz yaşlı bir insanı görmeyene kadar mücadele etmeliyim.
Kimliğinden ve inancından dolayı dışlanan ve onuru kırılan insanların olmayacağı yarınlar için mücadele etmeliyim.
Derdini anlatamayan insanların sesi olana kadar mücadele etmeliyim.
Uyuyanları uykularından uyandırana kadar haykırmalıyım. Haykırmalıyım ki bu cehennemde her yer kül olmadan ateşi söndürelim. Yeni fidanlar yeşertmek için.
Hep birlikte hakkı haykıralım.
Umutla daha güzel yarınlar için.
Hiç olmazsa gelecek nesiller için…
Nietzsche, umarım bu sefer yanılırsın, umarım yanılırız. Daha güzel günler için yanılırız…
Ahmet Özkaya kimdir?
1993 yılı Kadıköy doğumludur. İlköğretim ve liseyi İstanbul’da tamamladı. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi coğrafya bölümünde bitirdikten sonra, Marmara Üniversitesi’nde Pedagojik formasyon eğitimi almıştır. Yeditepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılapları Enstitüsü’nde tezli yüksek lisansa devam etmektedir. Post-Coğrafya kitabının yazarıdır. Ayrıca çeşitli dergilerde makaleler ve popüler bilim platformlarında yazılar yazmaktadır.