Acaba kendisine Irak Şam İslam Devleti adını veren ve bir müddettir hem Ortadoğu’nun, hem bölgenin, hem Türkiye’nin, hem Irak’ın, hem Suriye’nin ve bütün İslam dünyasının tamamının başına bela kesilen IŞİD adlı bir örgüt gerçekten İslam Devleti mi?
İslam Devleti ne demektir?
Acaba IŞİD İslamı kullanıyor mu yoksa uyguluyor mu? İslam dediğimiz şey zaten IŞİD’in yaptıklarından ibaret mi?
Bazıları böyle söylüyor; ‘’Aslında gördüğümüz IŞİD’in, Boko Haram’ın, İhvan-ı Müslimin’in, Suudi Arabistan’nda veya İran’da uygulananların dışında gerçek İslam diye bir şey yok, İslam zaten bu.’’ Acaba gerçekten öyle mi? Eğer öyleyse koskoca İslam dünyası büyük bir yanılgı içerisinde demektir. Hatta 1400 yıldır bir yalana inanılıyor demektir. Ben yıllarımı İslam araştırmalarına vermiş, Yaşayan Kur’an diye Kur’an tefsiri yazmış birisi olarak, Muhammed Peygamberin hayatını, İsa’nın, Musa’nın diğer bütün Peygamberlerin hayatını araştırmayı, öğrenmeyi ve onları çağımıza taşımayı kendisine yol bellemiş birisi olarak söyleyebilirim ki; eğer öyleyse bizler koskoca bir yalana inanmışız demektir. Ben bunun böyle olmadığı görüşündeyim. Bunu araştırmalarıma dayanarak söylüyorum. Çünkü ben bir şey araştırıyorsam ve araştırmalarımın sonucu beni gerçeğe ulaştırıyorsa o gerçeği hiç çekinmeden çıkar söylerim. Bunu şu ana kadar çok yaptım. Bundan dolayı da hakikatın insanı yalnızlaştırdığı gerçeğini bizatihi yaşadım.
Dolayısıyla eğer İslam dediğimiz şey IŞİD’in yaptıklarından ibaretse, bu 1400 yıllık kocaman bir yalansa ve bunun böyle olduğuna kanaat getirdiğim takdirde çıkar bunu söylerim. Başka hiç kimseye gerek kalmadan. Fakat öyle değil, kesinlikle öyle değil. Tam tersi, bir haksızlık ve çok büyük bir insafsızlık yapılıyor. Zaten şu bir gerçek ki bütün dinler ve devrimler dünyayı daha iyi, insanları daha mutlu etmek için isyanla başlar. İyilik, güzellik, doğruluk, adalet, hak, emek, insanlar sömürülmesin, ezilmesin, barış olsun, adalet olsun, insanlar mutlu olsun diye bütün dinler ve devrimler böyle başlar. Bir takım ‘’iyi şeyleri’’ gerçekleştirmektir amaçları. Ama bir müddet sonra örgüte, daha sonra devlete dönüşürler, paraya ve güce kavuşurlar, para ve güç onları bozar, birbirlerine girerler. Kendi evlatlarını yerler ve kokuşurlar ve karşı çıktıklarına benzerler. Yeryüzünde böyle olmayan hiçbir din ve devrim yoktur. Hepsi bu akıbete maruz kalmıştır.
Dolayısıyla şimdi kalkıp bizimki çok iyi sizinki kokuşmuş demenin anlamı yoktur. Hepimiz aynı akıbete maruz kalmış bulunuyoruz. Şu halde işin gerçeğine inmek lazım, ”işin gerçeği, doğrusu nedir” onu görmek lazım.
IŞİD’çiler Musul’u ele geçirince, on iki maddelik bir bildiri yayınladılar. O bildiriyi okuduğunuzda bunların İslam’ı nasıl kullandığını, İslam’ı nasıl istismar ettiklerini, ayetleri nasıl çarpıttıkları görülüyor. Ve asıl amaçlarının İslam’ı uygulamak değil, İslam’ı uyguluyor görüntüsü altında hem taraftar toplamak, biz İslam’ı uyguluyoruz diye Müslümanları etkilemek, hem de insanları korkutmak suretiyle otorite tesis etmek. Savaş ortamında silahı, kanı, öldürmeyi, kırbacı, kafa kesmeyi kullanarak ele geçirdikleri yerde hegemonya, egemenlik kurmak. Petrol paralarıyla, çaldıkları paralarla insanların varlıklarına el koyarak bu hegemonyalarını sürdürmek olduğunu görüyoruz.
Yayınladıkları on iki maddelik bildiriye baktığımızda; Birinci madde: Herkes camiye gidecek, namaz kılmak mecburidir. İkinci madde: Kadınlar evinde oturacaktır. Dışarı çıktıklarında çarşaf, peçe giyeceklerdir. Sadece başörtüsü değil sadece çarşafta değil, yüzü örten peçe takacaklardır. Gözleri hariç hiçbir yerleri görünmeyecektir. İlk iki maddesi bu. Namaz kılmayı, insanları camiye götürmeyi, zorla namaz kıldırmayı, kadınları örtmeyi, kadınları simsiyah örtüler içerisine sokmayı İslam’ı uygulamak zannediyorlar. Halbuki bunların İslam’ı uygulamakla hiçbir alakası yok. Namaz kılmayana Musul’un meydanında sopa vurdular. Kadının biri pazarda balık satarken eldiven giymediği, elleri göründüğü için tartışma çıkar ve kadını vurup öldürdüler. Oyuncakların üzerinde başı açık bebek resimleri yer alıyor diye onları sildiler. Müzik aletlerini, sazı, gitarı, bağlamayı, piyanoyu bir çukura doldurup hepsini ateşe verdiler. Sonra bunlar yasak dediler. Bütün müzelerdeki resimleri, heykelleri ”bunlar puttur” diye paramparça ettiler. Mesela; bir evde yangın çıkıyor içeride kadınlar var. Kadınların dışarı çıkması gerekiyor. Alelacele panik içerisinde kadınlar ev halleri ile yani başları açık bir şekilde dışarı fırlayınca hepsini ‘’başınız açık başınızı örtün öyle çıkın’’ diye yangının içerisine geri gönderdiler. ”İçerideki yangın dışarıda başı açık olduğunuzdaki cehennem yangınından daha hafiftir, o daha şiddetlidir” diyerek bazı kadınların evlerde yanmasına bile göz yumdular. Bütün bunlar tanıklar yolu ile belgeli kanıtlı olaylardır. Buradan onlara iftira olsun diye sallayıp atmıyoruz. Bunların hepsi kitaplara geçmiştir, filmleri çekilmiştir. Ve oradan kaçanlar bunları anlatmışlardır hepsi kayıtlara, belgelere geçmiştir. Dolayısıyla burada patolojik bir durumla karşı karşıyayız.
Bunların acaba gerçek amacı gerçekten din midir? Eğer gerçek amaçları din olsa, İslamiyet olsa İslamiyet’in bizden ne istediğini açıkça öğrenmeleri gerekir, ayetleri çarpıtmamaları gerekir. Mesela biraz evvel örnek verdiğim iki konuyu ele alalım. Namaz kılmayanı kırbaçlamak… Bir defa Kur’an-ı Kerim’de namaz sekiz veya on yerde geçer. Namaz kılmamanın bir cezası da yoktur. Kur’an’ın hiçbir yerinde ‘’namaz kılmayana şu ceza verilecektir’’ denmez. Ne dünyevi, ne de uhrevi hiçbir ceza öngörülmemiştir. Sadece ”Onlar Allah’a dua ederler yakarırlar, güneş batarken, doğarken, yükselirken, O’nu anın’’ diyerek tavsiyede bulunmuştur. Nereden çıkarıyorsunuz bu cezayı? Eğer Allah’ın kitabını uyguladığınızı iddia ediyorsanız Allah’ın kitabında böyle bir ceza yok. Hukukun en temel prensibi nedir? Suç olmayan bir şey cezalandırılamaz. Namaz kılmamak bir defa suç değil ki cezası olsun.
İkinci olarak başörtüsü, çarşaf giymek. Kur’an-ı Kerim’de saçınızın telini göstermeyeceksiniz, saçlarınızı örteceksiniz diye bir ayet yok. Bir yerde geçiyor, o da saçı mı kastediyor, omuzu mu kastediyor tam belli değil. Başörtüsü bir örftür, Arap Ortadoğu geleneğidir. Çöl ikliminde giyilen bir giysidir. Araplarda erkeklerde başlarını örterdi. Çünkü sıcaktı, kum fırtınası vardı, başı açık dışarı çıkılamazdı. Kadın, erkek herkes başına bir şey alarak dışarı çıkardı. Bu İslam’ın dünyaya getirdiği bir şey değil, zaten İslam’ın doğduğu coğrafyada, iklimde var olan geleneksel bir giysidir. İslamiyet, geleneksel Arap giysisini bütün dünyaya emretmiş, öngörmüş, tavsiye etmiş de değildir. Ama şöyle demiştir; ‘’Mümin kadınlar dışarı çıkarken üzerlerine örtülerini alsınlar’’(Ahzâb 59.ayet) bu kadar. Örtü ne, nerenin örtüsü, omuzun örtüsü mü, başın örtüsü mü? O belli değil. ‘’Yürürken yürüyüşlerine dikkat etsinler, konuşmalarına dikkat etsinler’’(Nûr 31. ayet) diyor. Erkeklere de diyor ki; ‘’Gözlerini harama bakmaktan sakınsınlar’’(Nûr 30.ayet) Peki bu ayetlerle anlatılmak istenen nedir? Bunlar medeni ilişkilerdir, bugün de geçerlidir. Şu yaşadığımız modern şehir toplumunda kadınlar ve erkekler caddelerde, sokaklarda, işyerlerinde, otobüslerde bunlara riayet etmelidirler. Kadınlar taciz edilmemelidir, ne el tacizi, ne göz tacizi. İşyerlerinde göz hapsine alınmamalıdır, rahat etmelidirler. Kadın ve erkeklerin beraber iş yaparken toplu yaşam esnasında dikkat etmeleri gereken ve bugün Tokyo’da, Newyork’da, Londra’da, Paris’te dünyanın her yerinde hala geçerli olan medeni insan ilişkileri, nezaket kurallarından ibarettir. Bu konuda Kur’an’da geçenler bunlardır.
IŞİD bu hususta, kendi kendine korkunç bir duyarlılık geliştirmiş. Asıl meseleyi bırakmış fasla dalmış. Zaten dinden sapan grupların ortak özelliği asıl meseleyi bırakıp yan yollara dalmalarıdır. Ne namaz, ne oruç, ne hac, ne başörtüsü, ne abdest, ne kurban hiçbirisi İslam’ın dünyaya getirdiği ana mesaj değildir. Bunların hepsi zaten İslam’dan önce vardı. Müşrikler de namaz kılıyordu, oruç tutuyordu, hacca gidiyordu, örtünüyordu, abdest alıyordu, Ramazan orucu tutuyordu. Evet İslam’ın karşı çıktığı, Mekke’ye egemen olan müşrikler, bunların hepsini yapıyordu.
Peki mesele ne o zaman? Niye Bedir Savaşı çıktı? Niye Uhud Savaşı çıktı? Başınızı örteceksiniz-örtmeyecesiniz, namaz kılacaksınız-kalmayacaksınız diye mi? Bununla ilgili tek bir tartışma yoktur. Neden çıktı peki savaş? Savaşlar ”Mülk Allah’ındır, Allah’tan başka ilah yoktur” dendiği için çıktı. Yani Mekke’ye egemen olanlar, ilahlık taslıyordu ve Mekke üzerinde hegemonya kuruyordu ve insanları sömürüyordu, köleleştiriyordu. Tarlalara bağlara, bahçelere her bir yerlere sahip olmuşlardı ve bunlardan insanlara vermiyorlardı. Mülk, düzen, para, tarla, altın , sığır, develer bizim her şey bizim diyorlardı.
Mekke’nin yarıya yakını köleydi. İşte İslamiyet bu kölelerin isyanı olarak doğdu. Paylaşım bölüşüm davası olarak doğdu. Asıl mevzu buydu. Şimdi bunu bırakıp diğer mevzulara daldığınız zaman yoldan çıkmış oluyorsunuz. Bu anlamda IŞİD tam bir İslam’dan sapma, onu kullanma ve onu istismar hareketinin tipik bir örneğidir.
Kur’an-ı Kerim’de dört şeyin cezası vardır. Öldürmeyeceksin, çalmayacaksın, iftira atmayacaksın, zina etmeyeceksin, taciz ve tecavüzde bulunmayacaksın. Bu IŞİD’çiler bunların hepsini yaptılar. Ezidi kadınları köle yaptılar, cariye yaptılar, pazarlarda sattılar, erkeklerini öldürdüler, köyleri bastılar, insanların alın teri ile emeğiyle kazandıklarına el koydular. İslam’ın ceza öngördüğü, büyük günah dediği her şeyi Allah Muhammed bayrağı altında yaptılar. Allah Resul Muhammed diyerek, Allah’ı Resulü Muhammed’i katlettiler.
Dolayısıyla gerçek İslam asla bunların temsil ettiği uyguladığı olamaz. Esasında İslam Hicri 61 yılında Kerbela’da doğduğu topraklara gömülmüştür ve İslam’ın Mekke’de başlatmış olduğu Lehül Mülk / mülk Allah’ındır, yani mülk kamunundur, herkesindir söyleminin kısa sürede önü kesilerek doğduğu topraklara gömülmüştür. Ondan sonrası imparatorluk ve saltanattır, İslam’ın istismar edilmesidir. İslam olarak doğan dinin, isyanları bastırma aracı olarak saltanat dinine dönüşmesidir. IŞİD’in uyguladıkları işte bu saltanat dininin uygulamalarıdır. Saltanat dininin kitaplara geçmiş hallerini alıyorlar ve uyguluyorlar. Bunun da İslam olduğunu zannediyorlar.