Nisan ayı, İsrail’in Gazze’ye saldırılarıyla başladı. 20 Filistinlinin ölümü ve 60 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan İsrail saldırısı, Mart ayında başlayan İsrail tacizleriyle geleceğini belli ediyordu. İsrail bu tacizlerinin sonrasında Gazze’den atılan havan toplarını gerekçe olarak göstererek Nisan ayının başında Gazze’yi bombaladı. Ancak saldırıların asıl nedeninin 15 Mart’ta Filistin’in bir çok şehrinde yüzbinlerin katılımıyla gerçekleşen birlik eylemleri ve sonrasında başlayan tartışmaların İsrail yönetiminde oluşturduğu rahatsızlık olduğu söylenebilir.
El Cezire’de yayınlanan Filistin İsrail barış görüşmelerine ilişkin Filistin Yönetimi’nin ihaneti açığa çıkaran belgelerden sonra sürecin Filistin’de dağılma ve parçalanmadan çok birlik yönünde ilerlemesi İsrail’in istemediği bir durum oluşturdu. Filistin’deki bölünmeyi sona erdirip, birliği sağlamayı hedefleyen ve işgale karşı direnişin siyasi önderliğini ve örgütünü tartışmaya açan eylemler aynı zamanda Filistin’deki siyasi dengeleri sarstı, bölünmüşlüğü yaratan iki büyük Filistin örgütünü, Hamas ve El Fetih’i birlik yönünde tavır almaya zorladı. Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas eylemlerden sonra “Filistinliler arasında ulusal birliğin sağlanması ve bir birlik hükümeti kurulması amacıyla hemen Gazze’ye gitmeye hazır olduğunu” belirtirken, Gazze’deki Hamas hükümeti Abbas’ın çağrısını olumlu karşıladı ve Abbas’ın ziyareti için gerekli hazırlıklara başladıklarını belirtti. Ancak Nisan ayında yoğunlaşan İsrail’in Gazze saldırılarına karşı Filistinli Direniş Örgütleri Gazze’yi savunurken, Abbas bir türlü Gazze’ye gidemedi, onun yerine Filistin devletinin Eylül ayında BM Genel Kurulu’nda tanınması için kulis faaliyetleri yapmak üzere, Rusya, İngiltere, Danimarka ve Fransa’ya gitti, önümüzdeki ay da Almanya’ya gidecek.
Filistin devleti tanınabilir mi?
Filistin Özerk Yönetimi bu dönemde İsraille müzakere stratejisini Filistin devletinin tanınması üzerinden şekillendiriyor. Mahmut Abbas bu stratejinin önemli ayaklarını; birincisi ABD Başkanı Obama’nın “Eylül’de Filistin devletinin kurulmasını görmek istediğini” söylemiş olması; ikincisi, Rusya, ABD, AB ve BM’den oluşan Ortadoğu dörtlüsünün görüşmelerin Eylül’de tamamlanması yönünde açıklamada bulunmuş olması ve üçüncüsü Filistinlilerin bir devletin oluşması içigerekli tüm kurumları tamamlamış olması, olarak tarifliyor.
Abbas her gittiği yerde Obama’ya sözünü hatırlatıyor. Eylül ayında Filistin Devletini kurma sözü verdiklerini, uluslararası ortakların ve İsrail’in buna hazır olmalarını umduklarını söylüyor. Ama Abbas, müzakereler yoluyla barış istediklerini de söylüyor. Eylül’de Filistin devleti tanınmazsa Filistin Yönetimi’ni dağıtacağını da söylüyor. Kendisiyle yapılan bir röportajda “Kendi kendime, müzakereler askıya alındığında ve bütün kapılar kapandığında ne yapacağımı sordum. Arap Ligi’ne mi gitmeliyim, İslam Konferansı Örgütü’ne mi ya da Bağlantısız Devletlere mi? BM’ye gideceğim. Çünkü, Obama, Filistin’i BM’nin tam üyesi olarak görmek istediğini söyledi. Ona sözünü tutup tutmuyacağını soracağım” diyen Abbas, Eylül’de Filistin devleti tanınmazsa Filistin Yönetimi’ni dağıtacağını hiç söylemediğini, ancak Eylül’den sonra Filistin Yönetimi’nin dağılmanın yerine neyi tercih edeceğini seçeceğini söylediğini de belirtiyor. Abbas geçtiğimiz Ocak ayında da, İsrail’in işbirliği olmadan Filistin devletinin ilanı gibi bir seçenek olmadığını söylemişti. Acaba bu kadar birbirini tutmayan sözlerin ardından Abbas’ın söylediklerinin bir değeri var mı?
“Electronic Intifada”nın yöneticisi Ali Abunimah, Filistin Özerk Yönetimi’nin bir devlet oluşumu için tamamladıklarını söyledikleri kurumsallaşmanın aslında Filistin yönetimine karşı muhalefeti ve İsrail işgaline karşı her tür direnci bastırma, ekonomik yapılanmasını da tamamen dış yardımlara bağımlı hale getirme olarak tanımlıyor. Filistin’in İsrail işgali altında devlet olarak tanınmasının, mülteciler ve İsrail sınırları içerisindekiler dahil milyonlarca Filistinlinin hakları konusunda bir şeyi değiştirmezken, Filistin Özerk Yönetimi’nin pozisyon ve ayrıcalıklarının sürmesini, uluslararası alanda devletlerin Filistin’i tanıyarak kendini aklamasını sağlayacağını belirtiyor. Filistin davasına katkı koyacak devletlerin, Filistin’i tanımaktan çok İsrail’e boykot uygulamasının çok daha anlamlı olacağını söyleyen Abunimah, böylesi bir tanınmanın Filistin’i özgürlük ve bağımsızlığa yaklaştırmaktansa, uzaklaştıracağını belirtiyor.
Mısır’da yayımlanan Ahram gazetesinin haberine göre, Türkiye’nin birlik görüşmeleri için Hamas lideri Halit Meşal’le, Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas’ın İstanbul’da bir araya gelmesi önerisi Abbas tarafından kabul edilmemiş. Haberde, Ahmet Davutoğlu’nun Abbas’a Gazze’ye beraber gitme önerisinde de bulunduğu söyleniyor. Zaman gazetesinin haberine göre Türkiye birlik için yapılan uzlaşmada çok önemli rol oynamış. Davutoğlu, gerek Hamas lideri Halit Meşal’e gerekse Abbas’a görüşmeleri başlatın çağrısı yapmış. Ayrı- ca, Mısır’ın arabuluculuk rolünün de önüne geçmemeye özellikle dikkat etmiş.
Birlik anlaşması ve Filistinli Örgütler
İsrail’i Filistin devletinin tanınmasından çok, Filistin’de birliğin sağlanma ihtimali rahatsız ediyor. Mısır’ın arabuluculuğunda El Fetih ve Hamas arasında devam eden birlik görüşmelerine dair bir ön anlaşmanın açıklanması üzerine İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu bir açıklama yaparak ”Özerk Yönetim ve Başkanı Mahmud Abbas ya İsrail ile barış yapacak, ya Hamas’la. Birini seçmek zorundalar” dedi. Konu ile ilgili olarak olağanüstü toplanan İsrail Kabinesi, kurulacak ulusal birlik hükümetiyle görüşmeme kararı aldı. Nisan’ın 27’sinde Çarşamba günü gerçek- leşen ön anlaşmaya ABD’li kongre üyeleri de tepki gösterdi. Hamas’ın bir terör örgütü olduğunu belirten kongre üyeleri, Filisitn Özerk Yönetimi’ne yapılan mali yardımların kesilmesi tehdidinde bulundular.
Mısır hükümetinin arabuluculuğunda El Fetih ve Hamas arasında devam eden birlik görüşmeleri bütün Filistinli örgütlerin imzaladığı bir anlaşma ile sonuçlandı. Bu anlaşma 4 Mayıs Çarşamba günü Mısır’ın başkenti Kahire’de Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmut Abbas ile Hamas’ın siyasi lideri Haild Meşal’in katıldığı törenle ilan edildi. Anlaşmaya göre deneyimli kişilerden oluşacak, bütün Filistinli grupları kapsayacak ve ülkeyi seçime götürecek bir birlik hükümeti kurulacak ve yeni hükümetin görevi genel seçimin hazırlığını yapmak olacak. Anlaşmanın imzalanma tarihinden bir yıl sonra genel seçime gidileceği ve seçim komitesinin Filistin Özerk Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın onayı ile seçilecek 12 yargıçtan oluşacağı söylendi.
Bundan sonra Filistinli örgütlerin nasıl bir tavır alacağı merakla bekleniyor. El Fetih Yönetimi ve Mahmut Abbas’ın kendilerini aklamak için mecbur kaldığı birlik sürecinde nasıl bir tavır izleyeceği, kendi ifadeleriyle “uluslararası ortaklarına” ve İsrail’e hangi güvenceleri vereceğini göreceğiz. Abbas şimdiden bu güvencelerin işaretlerini vermeye başladı. Birlik sürecinin başında kendisinin bulunacağını vurgulayan Abbas, hükümetin sadece bir yıl içinde seçimlerin düzenlenmesi ve Gazze’nin rehabilitasyonundan sorumlu olacağını, politikaya ise kendisinin karar vereceğini, İsrail’le görüşmelerin süreceğini söyledi. Abbas’ın birlik sürecini, Filistin devletinin tanınması çerçevesinde yine barış görüşmelerine kilitlemeye çalışacağı belli oluyor. Bunu başardığı müddetçe emperyalizmin desteğini alması mümkün olacaktır.
Hamas’ın uzun süredir İsrail Devleti’ni tanıma ve “barış görüşmelerini” kabul etme üzerinden Batılı ülkeler nezdinde kabul görme ve terörist örgütler listesinden çıkarılma durumunun, ABD’nin Ortadoğu’daki İslami örgütlerle ilişkilerini yeniden tarif ettiği bu süreçte nasıl şekilleneceği merak ediliyor. Hamas şimdilik İsrail’i tanımak veya barış müzakereleri yürütmek gibi bir niyeti bulunmadığını söyledi.
Başından beri birlik eylemlerinin sürükleyicisi olan FHKC ve diğer Filistinli sol örgütler ise güç toplamaya devam ediyor. Bugün Filistin’de sağlanmak üzere olan birlik durumunun büyük ölçüde bu örgütlerin ve genç Filistinlilerin mücadelesinin eseri olduğunun altını çizmek gerekiyor. Birlik sürecinin, İsrail işgaline karşı birlik haline gelmesi ve barış görüşmeleri denilen sürecin rafa kaldırılması da ancak Filistin’de solun güçlenmesiyle mümkün gözüküyor.
* Bu yazı Direnen Filistin gazetesinin 9. sayısında yayınlanmıştır.