Sevgili dostlar,
“Ben yaptım oldu”, ciddi bir devlette bir yönetim tarzı olamaz, ama Türkiye’de şu anda geçerli tarz bu… Saray emrediyor, bürokrasi hallediyor. İşler yürüyor sanıyorlar. Yürümüyor oysa… Belki içerdeki medya kuşatması ve milliyetçi hezeyan altında yandaşların gidişatı görmesi engelleniyor ama iktidarın çamura saplandığı, dışardan çok daha net görünüyor.
Erdoğan, 17-25 Aralık yolsuzluk dosyasını kapattığını sanıyor, oysa üzeri örtülen dosyadan içten içe irin akıyor. ABD’de 32 ay hapis cezası alan Halkbank eski genel müdür yardımcısı Hakan Atilla’yı İstanbul Borsa’sının başına getirmek tam bir umursamazlık işaretiydi. Dün Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’nın, bu karar nedeniyle borsadaki yüzde 10’luk hissesini satacağı açıklandı.
17 Aralık’ın bir başka başrol oyuncusu, Egemen Bağış, adeta taltif edilerek Prag’a büyükelçi atandı. Karara AKP’den bile tepki geldi. Mustafa Yeneroğlu, “Kimse Müslümanların kutsal değerleriyle dalga geçenlere saygı göstermemizi beklemesin” dedi. Bunun üzerine dün, partisinden istifaya zorlandı. Ayrılırken de “eleştirilerinin partinin büyük ekseriyetince paylaşıldığını” söyledi.
ABD Temsilciler Meclisi, epeydir Erdoğan ve ailesinin malvarlığı, yatırımları, iş ilişkileri ve gelir kaynakları konusunu didikliyor. Muhtemelen yakında Trump’la damatlar kanalıyla kurulan ilişki de gündeme gelecektir.
Özetle, 17-25 Aralık örtbası, içerde örttükçe dışarda açılan bir battaniye gibi; giderek dikkatleri Erdoğan ve ortaklarının yolsuzluk dosyalarına çekiyor.
Bu tabloya, Suriye operasyonu sonrası “itibarımız zedelenir” diyerek Türkiye yatırımını donduran Volkswagen gibi dev firmaları da ekleyin. Volkswagen’in çekilmesi, Manisa’da 5 bin kişiye istihdam hayalini söndürdüğü gibi, yatırım yapma veya yatırım büyütme kararı için Almanya’nın gözünün içine bakan uluslararası sermayeye de “Sakın ha” mesajı verdi. “Ben yaptım oldu”nun faturası daha yeni yeni çıkıyor. Medyadaki zafer havası dağıldıkça gidişat daha net görünecektir.