Böğürüp duranların, kafa kesmeyi öğütleyenlerin, raconu tekeline alanların Türkiye’sinde Eren Keskin sanık!
Keskin, Ciller-Ağar-Demirel Türkiye’sinde de sanık ve mahkumdu!
57 yaşında! Keskin’in zamanında ilk ve orta okulda Milli Güvenlik dersi vardı. Milli Güvenlik dersini sevmezdi ve girmezdi.
“Belli ki o zaman da anti militarist bir yanım varmış” diyor.
“Avukat olmaya Denizlerin (Gezmiş) idamıyla karar vermiştim” diyor. Lise yıllarında konservatuara gitmiş. “Konservatuarı ‘bunlar çok burjuva’ diye kızıp bırakmıştım. Hala pişmanım.”
Tek pişmanlığı bu!
“Eren sen makyaj mı yaptın” diye sordular. ‘Yoo, solgun görünüyormuşum, annem allık sürdü’ dedim. Beni çok sert eleştirdiler. Yok burjuva alışkanlığıymış, vay bunun sonu nereye varırmış, falan. Sonra ben de tavır alıp makyaj yapmaya başladım.”
Burjuva bulduğu için konservatuvardan ayrılmıştı; sol dernekteki yoldaşları nezdinde ise o burjuvaydı(!)
“Kürdistan” dediği için 1995’te cezaevine girdi.
“İçerde anladım ki dışarıdaki kadın-erkek rolleri ile içedeki kadın-erkek rolü farklı değil. Yine erkekler yönetiyor, yine erkekler önde.”
Muhalifler de davranış olarak egemenlerine benziyorlardı.
Bayrampaşa cezaevinde 6 ay müvekkilleriyle kaldı.
“O zaman müvekkillerimle daha eşit bir ilişki kurduk. Bir duvar yıkıldı ki anlatmaya başladılar. O dönem, istisnasız her kadın gözaltında tacize maruz kalmış. Tecavüze maruz kalanlar olmuş.”
Utanıp, korkup, kendini kirlenmiş hissedip kimseye anlatmayanlar Eren’e anlattılar.
Kendine şu soruyu sordu: “Neden bu suç cezasız kalıyor?”
Suç cezasız kalmamalıydı!
Cezaevinden çıkınca “Cinsel taciz ve tecavüze karşı hukuki destek bürosunu” kurdu.
“Baba tarafım Kürt ama sonuçta dedem Valiydi.
“Babamın halasının oğluyla denizde yüzmeye başladık. Bayağı da sığ bir suydu. Biraz ilerledikten sonra, etrafta kimse yokken bana dedi ki:
“Biz Kürdüz. Bunu sakın unutma.” Eren bunu hiç unutmadı; unutturmadılar. Kürdistan kadim bir coğrafya ve Kürt-Kürdistan meselesi yaşadığı coğrafyanın en sancılı problemiydi!
Bir insan ve bir kadın olarak bundan kaçamazdı!
O da kaçmadı!
“Mezarsız ölüler” coğrafyasına duyarsız kalamazdı.
Ermeni halkının dostu oldu.
Cumartesi Annelerinin çocuğu, yoldaşı oldu!
1992 yılında Şırnak bombalandığında, köyleri yakıldığında oradaydı.
Her sabah telefondaki aynı ses “bugün öleceksin” dedi.
Nitekim 1994 ile 2001’de iki kere silahlı saldırıya uğradı.
PKK lideri Abdullah Öcalan 1999’da derdest edilip İmralı adasına hapsedildiğinde savunmasını üstlenen az sayıdaki avukatlardan biri oldu. Hiçbir zaman İmralı adasına gitmemesine rağmen gazeteler onun için “Apo’nun dişi kuşu” manşetlerini attılar.
Hedef gösterildi. Bu linç ikliminde aylarca evine gidemedi.
İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) daha başında katıldı. İHD’nin İstanbul Şube Başkanlığını yaptı.
2016’daki kongrede İHD Eş Genel Başkanlığına seçildi.
Eren Keskin denilince İHD’yi hatırlıyor; İHD denilince Eren Keskin!
İHD’yi bana tanıtan ve sevdirten Eren Keskin’dir. Onu hiç görmememe rağmen hayranıydım.
Hapisten çıktığımda ilk gittiğim kurum İHD oldu.
İstanbul Şube Başkanı olduğu 2005 yılında birlikte vicdani red komisyonu kurduk. Çalışmalarına katıldığım ve üyesi olduğum ilk demokratik legal kurum Eren Keskin sayesinde İHD oldu. Onu tanıdıktan sonra dostum oldu, hayranlığım arttı. Eren’i ne zaman görsem ilk günkü gibi heyecanlanıyorum.
Türkiye’nin son 40 yılının hem tanığı hem aktivisti hem de sanığı!
Uluslararası İfade Özgürlüğü Ağı (IFEK) onu 2013’te cezasızlıkla mücadelenin sembol ismi ilan etti!
Bugün 140’tan fazla davası var. Hem ceza davaları var hem de para cezası aldığı davalar… Parayı ödemezse 10’larca yıl hapis yatacak.
“Ben, cesaretin insanı en koruyan şey olduğuna çok inanıyorum.”
Nurcan ve Jiyan’ın ablası, Leman’ın sırdaşı ve dostu Eren Keskin sayesinde hak mücadelesine ve cesarete daha çok inanıyorum.