Sevgili dostlar,
Erdoğan’ın siyasi kariyerindeki yükselişi, 35 yıl önce, Refah Partisi İstanbul il Başkanı olduğu dönemde başladı. 1994’te İstanbul Belediye Başkanlığına tırmandı. 1999’da cezaevine girdi. Oradan yarattığı rüzgârla, iki yıl sonra da Ankara’nın kapılarına dayandı.
Ben, Erdoğan’ın CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nda kendisini Ankara’ya taşıyan potansiyeli gördüğünü ve bundan korktuğunu düşünüyorum. Kaftancıoğlu da onun gibi örgütlemeyi bilen, örgütte sevilen bir isim… Sözünü sakınmayacak kadar cesur… Belediye Başkanı ile uyumlu… Siyasetinde kararlı…
Erdoğan, Ankara’daki bürokrat zihniyetli muhalif politikacılardan ürkmüyor, ama İstanbul’dan yükselen, örgütü bilen, sokağın dilini konuşabilen isimler onu rahatsız ediyor. Kaftancıoğlu’na 7 yıl önceki tweet’lerinden dolayı dava açtırması ondan… Dün 9 yıllık cezasının onaylanması da ondan…
Ancak Erdoğan’ın kendi tarihinden biliyor olması lazım ki, siyasetçiye fikirlerinden dolayı verilen ceza, onu unutturmak şöyle dursun, siyaset siciline altın harflerle yazılıyor; yaratılan mağduriyet popülaritesini artırıyor, onu daha da yukarılara taşıyor.
Erdoğan, bunu bile bile neden inatla Kaftancıoğlu’nu hedef alıyor? Çünkü korkusu ve hırsı, artık akılcı düşünmesine engel oluyor… Çevresinde de akıl verecek kimsesi kalmadığından mantığıyla değil, içgüdüleriyle karar veriyor. Yoksa zaten iktidarı sallanan bir liderin mesela baro başkanlarına 100 metre yürüyüş izni vermeyip, sonra kararlılık karşısında geri adım atması, mantıkla açıklanacak bir siyaset değil… Yıldızı parlayan bir il başkanının siciline bir de mağduriyet payesi ekleyip onu yakın geleceğin lider adayları arasına eklemesi de öyle…
Siyasi zaferini biraz da geçtiğimiz yüzyılın sonunda rakiplerinin peşpeşe yaptığı hatalara borçlu olan Erdoğan, bu kez de kendi iktidarının sonu yaklaşırken peşpeşe yaptığı hatalarla rakiplerinin zaferini hazırlıyor.
Dün yaşanan iki örnek, bunun açık kanıtı…