Tiyatronun muhalif sanatçısı Genco Erkal, “15 Temmuz’dan sonra OHAL bahanesiyle yaşadıklarımızın benzerini tarihte hiç hatırlamıyorum. Kural yok. Neyin ne olacağı belli değil” diyor
Serpil Şahbaz
Nasıl tarif edilebilir ki; sahnede geçen tutkulu bir hayat, büyüleyici bir oyunculuk serüveni, tiyatro denilince akla ilk gelen bir iki isimden biri. Sadece o kadar da değil. O, ülkesinin ve dünyanın neresinde bir acı varsa yüreğinde hisseden, adaletsizliklere en yüksek perdeden itiraz etmesini bilen, zorluklar karşısında pes edip geri çekilmeyen bir isim. Tiyatronun yüz akı Genco Erkal ile hayatı ve tiyatroyu konuştuk.
»Birçok döneme şahitlik eden bir aydın olarak Türkiye’nin içinden geçtiği bu kaos ve şiddet dolu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
En berbat dönem, bu dönem gibisini görmediğimizi söyleyebiliriz. 69 Kuşağı değilim; bir önceki, 59 Kuşağı olduğumu söyleyebilirim. 27 Mayıs çocuğuyuz. 27 Mayıs Darbesi yapılırken hem üniversitede öğrenciydim hem de profesyonel oyunculuğa başlamıştım. 27 Mayıs’ı diğer askeri darbelerden ayrı yere koyuyorum. Çünkü 61 Anayasası’nın yapılmış en ilerici, en demokratik anayasa olduğunu düşünüyorum. Bu anayasa ile o zamana kadar yasaklı bütün düşüncelere kapı açıldı. Nâzım ilk kez o dönem basılıp yayınlanabildi. Bertold Brecht’in de eserleri ilk kez o zaman basıldı. Klasik Marksizmin eserleri de bu özgürlük ortamında izleyiciye ulaşabildi. Bu dönem Türk Tiyatro Tarihi’nde de bir rönesans. Tiyatromuz müthiş canlılık kazandı. Haldun Taner, Vasıf Öngören gibi yazarlarımız yeni boyutlar getirdiler. Ondan sonraki 12 Martlar, 12 Eylüller korkunç dönemlerdi. Çok büyük yaralar aldık. Oyunlarımız yasaklandı. Turnelerimiz engellendi. Taşlı bombalı saldırılara uğradık. Linç edilme tehlikesi geçirdik ama şu içinde yaşadığımız dönemin, özellikle de 15 Temmuz’dan sonra OHAL bahanesiyle yaşadığımız olayın benzerini hiç hatırlamıyorum. Çünkü kural yok. Neyin ne olacağı belli değil. Sizi alıp pat diye götürebilirler ve derdinizi anlatana kadar bir yıl geçmiş olur. Niçin alındığınız belli değil. Tamam FETÖ diye bir olay var. Hepimiz FETÖ’ye karşıyız, bu darbenin önlenebilmesi de çok önemli. Ama bunu bahane ederek iktidarın kendi iktidarını perçinlemek ve muhalefeti susturmak vebaskı altına almak için kullanması dayanılır şey değil.
»Bu sivil darbenin tiyatroya baskısı için neler söylersiniz?
Sadece tiyatro olarak değerlendirmeyeyim. Basından ya da edebiyattan başlayalım. Cumhuriyet gazetesi gibi basın özgürlüğü konusunda ülkemizin simgesi olan bir gazetenin bütün yöneticilerinin hapiste olmasını nasıl açıklayabilirler? Necmiye Alpay ve Aslı Erdoğan gibi yazarların içeride olması nasıl açıklanabilir? Bunlar çok değerli edebiyat insanları. Nasıl kabul edilebilir? Gelelim bizim alanımıza. Kadıköy bahçesinde oynuyorduk. “Durduracaksınız oyunu, bugün son” dediler. O zaman “Yenikapı Ruhu” diye bir şey vardı. Ona sığınarak Kılıçdaroğlu ve CHP de bunu Meclis’e taşıyıp “Nasıl yapıyorsunuz?” diye sordular. O zamanki duruma göre onlar iyi geçinmek durumundaydı. Biz de böylece kurtardık paçayı. Yoksa o oyun da oynanmayacaktı. Baskılar her zaman sürüyor. Salon bulamıyoruz. Devlet Tiyatroları’nın ve AKP’li belediyelerin salonlarına giremiyoruz. Baskı var. Bizi bir yana bırakın, Şehir Tiyatrosu’ndan dünya kadar insanın performans düşüklüğü ve edilen bahanelerle işlerine son verildi. Onların çoğunu tanıyorum. Yönetmen ve oyuncu olarak İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun yükünü omzunda taşıyanları yok ettiler. Televizyonlarda iş bulmalarını da engellediler. TRT’ye ve yandaş kanallara gidemiyorlar. Kendi medyası olduğu için “Bunlara iş vermeyeceksiniz!” dediklerinde kara listedesiniz. İnsanların ekmeğiyle oynuyorlar. Bu çok acı. Böyle bir şey yoktu. Hapse atılırdın. Mahkemeye çıkardın. Bir süre sonra mahkemede kendini savunurdun. Beraat ederdin, cezanı çekerdin, af olurdu. Ama normal işlem yürürdü. Şimdi öyle değil. İnanılmaz baskı var. Bir çatlak sese, muhalefetin M’sine tahammülleri yok.
»Bir röportajda “Politik olmayan hiçbir şey yok” dediniz. Bunu tiyatroyla nasıl bağdaştırıyorsunuz?
Diyelim bir komedi oyuncusu veya tiyatrocu “Politikayla ilgimiz yok, böyle şeylerle ilgilenmiyoruz, seyirciyi eğlendiriyoruz” diyor. Halbuki seninki çok politik. Senin politikan o insanları uyutma politikası. Sen ona hizmet ediyorsun. O da politik. Bir de insanları uyarma, uyandırma, aydınlatma politikası var. “Görevimiz seyirciyi duygulandırmak, güldürmek” dediğinde sen uyutmaya hizmet ediyorsun. Nasıl ki televizyonlar insanları oyalıyor, politik bir şeylerle ilgilenmesinler, biraz uyuşsunlar, memnun olsunlar, “Bu gece de bunu seyrettik, ağladık falan desinler, sonra da yatsın uyusunlar”a hizmet ediyorsa bazı oyuncular ve oyunlar da aynı yere hizmet ediyor. İnsanlar düşünmesin, muhalif olmasın, düzene karşı olmasın. O da bir politika. Onun için diyorum politik olmayan sanat yoktur.
»Tarık Akan, Tuncel Kurtiz, Yılmaz Güney gibi isimlerle toplumsal sorunlara karşı duyarlı bir duruş sergilediniz. Oluşturduğunuz bu geleneğin günümüze yansımaları için neler söylenebilir?
Bugün de Levent Üzümcü gibi, Barış Atay gibi arkadaşlarımız var. İsmini şimdi hatırlayamadığım birçok arkadaş var. Bu arkadaşlar işsiz kalmayı göze aldılar, Şehir Tiyatrosu’ndan atıldılar. Ama gidip el öpmediler. Tiyatrolarını kurdular. Her şeye rağmen oyunlarını insanlara ulaştırmaya çalışıyorlar. Bir de önce bir efelenip muhalefet etmeye soyunup ertesi gün kulağı büküldüğünde gidip el öpen sanatçılar var. Kahvaltıya giden, iftar gecelerine giden sanatçılar da var. Bu da bir seçim.
»Psikoloji eğitimi aldınız. Eğitiminizin sahnede faydası oldu mu?
Her zaman değil ama psikanaliz eğitimim çok yardımcı oldu. Çünkü psikoloji, insan ruhunu ve davranışlarını tanıma ilmi. İşimiz de insanı tanıyıp onu sahnede canlandırmak olduğuna göre insanı tanıma yönünden oynayacağımız rolü çıkarmada psikoloji biliminin yardımı oldu. Psikoloji daha çok bireysel bir bakış açısı sunar. Benim tiyatroda insana yaklaşımım ise toplumsal, dolayısıyla şunu söyleyebilirim sadece psikolojide kalsaydım, çok içine kapanık ve bireysel işlerle uğraşıyor olurdum. Daha sosyal meselelerle ilgilendiğim için sosyolojik, politik boyutuyla tanıyorum insanı ve o şekilde lanse etmeye çalışıyorum.
»Tiyatro, sizi nasıl etkiledi?
Bu mesleği seçmenin nedenini yıllar sonra anladım ki başka türlü kuramadığım ilişkiyi sahneden kuruyorum. Seyirciye olumlu enerji taşımak istediğimden kendim de umut kazanıyorum. Önce kendime aşılıyorum sonra seyirciye o umudu aşılamaya çalışıyorum. O da benim için tedavi oluyor.
Not: Söyleşinin tamamı Redaksiyon dergisinin ocak sayısında.