30 saniyelik bir görüntü, Erdoğan’ın gerici düşünce dünyasını bir kez daha bütün netliğiyle ortaya koydu. Meclis’te Mehmet Ali Çelebi’ye rozet takarken kurduğu üç beş cümleyle, hem cinsel, hem etnik ayrımcılık yaptı; hem kadınları hem Kürtleri hedef aldı.
Söylediklerinin hangisini ayıplamalı:
Karşısına gelen kadına yaşını sormasını mı?
Kadının kariyerinden kuluçkalığı anlamasını mı?
PKK’nın 10-15 çocuk yaptığı palavrasını ortaya atmasını mı?
Ne demek istediğini herkes anladı aslında:
“PKK” derken Kürtleri kastetti; karşısındaki Türk kadınına, “Kürtler çok ürüyor, siz de doğurun” demek istedi. Böylece Kürtlerin çocuk yapmasını terör faaliyeti gibi sunarken, Türklerin çocuk yapmasını bir güvenlik meselesi gibi gösterdi. Tek kelimeyle korkunç… Bu lafları, devletin başındaki adamın zihni melekelerinin zayıflamasıyla ya da ırkçı ideolojik mazisiyle açıklamak yetmez. Burada, herkese ağzına geleni söyleyebilme cüreti ve herkesin hayatına hükmetmeye kalkışma hadsizliği var. Tam da yasada suç sayılan “halkları birbirine karşı kışkırtma” suçu var.
Neyse ki Türkiye Erdoğan’ı çoktan aştı. Kendi tabanı bile bu dar kafalılığa gülüp geçiyor artık… Nereden anlıyoruz? Bütün dayatmalara rağmen, AKP’li kentlerde bile çocuk sayısının artmamasından… AKP’li genç kızların doğurmak yerine kariyer yapmaya odaklanmasından… Erdoğan’ın giderek eriyen oy oranından…
Az kaldı: Türkiye, bu Taliban zihniyetini atacak sırtından… “Ben sizin babanızım. Ben ne dersem o olur” şarkısını bitirecek. Bu halk, ona hep bir ağızdan, “Sana ne bizim dünyamızdan, düş artık yakamızdan” şarkısını söyleyecek. Erdoğan’ın yenilgisi, sadece bir siyasi partinin ya da tek adam rejiminin değil, kadını kuluçka makinesi olarak gören maçoluğun da, Kürtlerin üremesinden korkan ırkçılığın da, kimin ne giyeceğine, kaç çocuk yapacağına, sigara içip içmeyeceğine karışan devlet zihniyetinin de sonu olacak.