Son zamanlarda Emevîliğin hortlatıldığını görmekteyiz.[1] Emevîleri tanımadan İslâm dünyasında üretilmiş Allâh tasavvurlarını[2] ve din politiğini[3] sağlıklı analiz edemeyiz. Gerçi Emevîlik bin üç yüz yıldır yakamızı bırakmayan ve câhiliye asabiyesini[4] bayrak edînen tüm zamanlardaki dîndârlığın babasıdır. Emevîler yaptıkları katliamları, Kerbelâ cinâyetini, Kâbe’yi mancılıklarla yıkarak Mekke’deki sahabe torunlarına tecavüz ettikleri Harra vakâsını, haksız atamaları, akrabacılık ve yandaş kayırmalarını, kitabına uydurulmuş hırsızlıklarını Allâh’a dayandırmıştı. Onlar “Bizi başınıza Allâh getirdi, o istemeseydi başınıza gelemezdik; onun isteği dışında bir şey yapmıyoruz. Ne yapıyorsak bize Allâh yaptırıyor. Bu sebeple bize itaat etmelisiniz. Bize isyan Allâh’a isyandır.” tezini savunuyorlardı. Bu iddiâlarını desteklemek için yöneticilere itaat ile ilgili oldukça fazla hadîs de uydurmuşlardı.
Bugün Sünnîlerin ellerindeki hadîs kaynakları içinde yer alan, içeriğinde emre ve emîre itaat,[5] fâsık imama[6] biat,[7] zâlim devlet başkanına başkaldırmama telkinleri bulunan hadîsler, Emevîlerin uydurduğu aktarımlardır. Bu tür hadîsler, Kur’ân’ın ilkeleriyle elekten geçirildiğinde hepsinin uydurma olduğunu, bir rejimi ve onun kaymak tabakasını korumaya yönelik bulunduğunu hemen fark ediyoruz. Bu hadîslere bir de fıkıh fetvâları[8] eklenerek zulmün insanlar üstünde perçinleşmesi ve ezilenlerin sesinin kesilmesi dîn kanalı üzerinden sağlanmıştır.
Uydurulmuş hadîslerden bazı örnekler vermek istiyorum: Peygamber, “Benden sonra benim doğru yolumdan gitmeyen ve benim gibi davranmayan, benim davranışlarımın tam tersine hareket eden hükümdârlar olacaktır.” deyince Huzeyfe adlı sahâbe “Ben buna yetişirsem ne yapayım, yâ Resûlâllah?” diye sorar. Peygamber de ona “Dinler ve itaat edersin. Sırtın dövülse ve malın alınsa bile yine dinle ve itaat et.” der.[9] Bunu yeterli görmeyen üst akıl[10] ve derin yapı[11] bir de İbn-i Abbâs’tan rivâyet patlatmıştır:[12] İbn-i Abbâs, Peygamber’in “Her kim emîrin yapmış olduğu bir şeyi kötü görürse sabretsin, isyanla hareket etmesin. Çünkü her kim sultana itaatten bir arşın ayrılırsa câhiliyye ölümü ile ölür.” dediğini aktarır.[13] Hadîs tarihinde zâlime itaat ettirmek için hadîs uydurmak hız kesmez. Bu sefer başka rivâyetler piyasaya sürülür. Bunlardan biri de şudur: Selemetu’bnu Yezid el-Cûfî, Peygamber’e “Ey Allah’ın peygamberi! Bizden kendi haklarını isteyen, fakat bizim haklarımızı vermeyen devlet adamları bulunursa bize nasıl bir davranış içinde olmamızı emredersin?” deyince Peygamber ondan yüz çevirdi, cevap vermedi. Sonra yine sordu, ikinci yahut üçüncü defada sormaktan vaz geçti. Bunun üzerine Peygamber “Onları dinleyin ve onlara itaat edin. Onlara düşen kendilerine, size düşen ise itaat etmenizdir.”[14] Ayrıca “Ey Muaz! Her yöneticiye itaat et, her imamın arkasında namaz kıl.”[15] hadîsinin de tıpkı diğerleri gibi zulmü arşa çıkmış, adâletsizliği dünyanın dört bir yanına yayılmış Emevî yöneticilerini temize çıkarmak için uydurulduğu apaçık ortadadır.
Mekke’nin müşrik liderleri namaz kılan, oruç tutup hac yapan, eşleri örtülü ve Kâbe’ye saygılı, kurban kesip sarık saran, zekât verip gusül alan kimselerdi. Bu durumda vicdân elçisi Muhammed onlarla anlaşmalı ve onların zulümlerini görmezden gelmeliydi. Bu hadîsler hem Kur’ân’ın devrimci mücadelesiyle hem de Peygamber’in başkaldırısıyla çelişmektedir. Hele bir de “Yöneticilerin haklarını verin, kendi haklarınızı Allâh’tan isteyin.”[16] diye bir hadîs uydurulmuş ki evlere şenlik. “Yönetimin yasasına uyun, yönetime vergi verin, onların askeri olup ölün veya yaralanın ama ödül, hakkını isteme, geçim, eğitim, sağlık, ulaşım, tarım, ticaret, aile ve çocuklarının geleceğini sağlama alma gibi konularda yönetimi uğraştırmayın; Allâh’tan isteklerde bulunun, duâ edîn.” demeye getiren saçma bir anlayışı öneren bir Peygamber tipine gerçekte hiç rastlanmamıştır. Bu öğütler apaçık biçimde insanları yönetim karşısında mutlak pasif yapmaya dönük uyduruk sözlerdir.
Yukarıdaki rivâyetleri okuduğumuzda “Her ne olursa olsun, evinizi tepenize yıksalar, mallarınızı yağmalasalar, işkence etseler, dövüp sövseler de başkaldırmayın.” anlamına gelecek sözler söyleyen bir Peygamber’in Kur’anla asla ilişkisi olamaz. Bu tür sözleri devrimci, hakkı ayağa kaldıran, mazlûm ve mağdurun yanında duran bir Peygamber’in söylemesi imkânsızdır. Eğer bu hadîsler doğruysa Kur’ân bir fantezidir;[17] bu hadîsler yalansa Kur’ân doğru sözlüdür. Egemenleri kurtarmaya doymayan rivâyet uydurma fabrikası her zaman seri üretim yapar. Onların tümünü yazmaya kalksam kocaman bir cilt oluşur.[18] Yine uydurma bir rivâyet şöyledir: Ensardan bir adam Peygamber ile bir köşeye çekilir ve Peygamber’e “Falan kimseyi atadığın gibi beni de atamaz mısın?” der. Peygamber de ona “(Ey Ensâr cemaati)![19] Benden sonra başkalarının size tercih edildiği bir zamana kavuşacaksınız. O zamanda kevser havuzuna kavuşana kadar sabredin.” der.[20] Bu hadîsin yöneticiler ile halîfelerin Mekkeli-Kureyşlilerden yapılmasına dayanak oluşturma amacı taşıdığı görülür. Bu hadîsi doğru kabul ettiğimizde “Ne kadar yetenekli ve nitelikli olsanız, hakkınız yenilse, hukûkunuz çiğnense, makamlara layık da olsanız niteliksiz, yeteneksiz ve eğri tiplerin sizi yönetmesine itiraz etmeyin.” demek isteyen bir Peygamber’in doğru, âdil, dürüst, ezilenlerin koruyucusu olduğunu söylemek bir iddiâdan öteye geçmez. Bu ve benzeri rivâyetler doğruysa müşrikler haklıdır, bu rivâyetler yalansa Muhammed vicdân elçisi ve Kur’ân’ın somutlaşmış biçimidir.
İslâm coğrafyasında meşrûiyetini[21] dînden alıp manevîyat istismârı[22] üzerinden bekâsını sürdürmek isteyen muktedirler, kendilerini daima Allâhla irtibatlı bir muktedir kesim olarak göstermiş, mankurtlaşmış[23] beşik ulemâsının[24] fetvâlarıyla ayakta kalmaya çalışmış, uzun sakala[25] dönüşmüş saray beslemesi[26] dîn sınıfının desteğiyle halk arasında karizma elde etmeye çabalamıştır. Dîni bu şekilde egemenlik oyuncağına dönüştürmek Kur’ân’ın ifadesiyle “hevâyı ilahlaştırmak”tır.[27] Hevâyı Tanrılaştırmak zevk, keyif ve eğlence eğilimlerini; kendini ateşe atmayı, ilgili ilgisiz demeden her şeye maydanoz olup hiçbir gerekçeye dayanmayan yaklaşımını, düştüğü boşlukları, psikolojik ve toplumsal yönden içine atıldığı yangını, elindeki değerlerin kıymetini bilmeyerek tepelerden yuvarlanmayı hem görmezden gelme hem de dokunulmaz, eleştirilemez ve söz söylenemez bir kutsallık içinde sunma; burnundan kıl aldırmama, kendîne toz kondurmama, kendini hata ve eksiklerden uzak görme; tüm yanlış, suç ve yamukluğu ya başkalarına atma ya da yaratıcı Tanrı olarak kabul edilen Allâh yaptırıyor diyerek Allâh’ı yamukluk, zulüm, isrâf ve hukûksuzluğun kaynağı olarak göstermedir. Bu nedenle dîn Doğu ve Batı dünyasında güç sahiplerinin oyuncağı, efendilerin kaldıracı,[28] egemenlerin tutamağı[29] ve halkların afyonu[30] yapılmıştır. Kur’an, dînin birilerinin elinde eğlencelik bir oyuncağa dönüştürüleceğini söyleyerek uyarısını yapmış.[31] Ancak sultan sofrasından beslenen dîn sınıfı, insanların bu gerçeği bilmesini engellemek için Kur’an’ın Arapçasını okumayı Kur’ân okuma diye yutturmuş, Kur’ân’ı kişilerin kendi dilinden okuyup anlamasını büyük bir tehdit olarak görmüştür.
İslâm tarihinde Kur’ân’ın devrimci dînamizmi, Kur’ân’ın içeriği ve mesajları bizzat Kur’ân’dan öğrenilseydi saraylar, saltanatlar, köşkler yıkılır; saray ulemâsı, besleme âlim tipleri çıkmaz; şeyh, tarîkât, cemaat yapıları çöker; türbe, tekke, zâviye kendiliğinden yok olur; sarık, sakal, cüppe, kılıç, takke kutsaması biter; sağcılık yere batar, Kur’ân’ı muska sananların saçma inancı yok olur, Arapça sözlerle selâm verme kutsanmaz, tek tipçilik yaşayamaz, bireysel yaşam ve özgürlük düşmanlığı yeşeremez, mezhep savaşları gerçekleşemez; torpilcilik, particilik, dernekçilik, vakıfçılık ayrıcalık kapıları yapılamaz; sınır ve sınıflar ayakta kalamazdı. Çünkü Kur’ân kendilerini Allâh’ın evliyâsı[32] diye gösterenlerin birer şeytan evliyâsı[33] olduğunu deşifre eder. Kur’an yüz yıllardır dîn adına ortaya konmuş yönetim ve dîndârlık modellerini yerle bir edecek ideolojik, politik, ekonomik ve sosyal alt yapıya sahiptir. Bu sebeple saltanat yalakası aydın bozuntuları ve dîn pazarının dîn alıp dîn satan esnafı, halk ile Kur’ân’ın gerçek anlamda buluşmasını sürekli engellemektedir. Kur’ân’ın öğretildiği iddiâ edilen yurdundan kursuna kadar her çeşit kuruma bakıldığında Kur’ân’ın devrimci yanının ve mülkiyet ilişkilerinin öğretilmediğini, mezhepçi eğitimin esas alındığını, yönetimlere hizmet edecek dîndârlık modellerinin üretildiğini, dogmatik ezberciliğin tekrarlandığını, hesap sorma ve sorgulama düşmanlığının yapıldığını görürürüz. Tüm bunlar “Kerizler uyanmasın.”[34] muamelesine uğratılan halk çocuklarının ayağa kalkmaması içindir.
Şeytan evliyâsı, itaat-isyan konusunda gösterdiği çarpık beyânları Allâh kelimesinin anlam karşılığını belirlemede de göstermiştir. Bu bağlamda Kur’an’da geçen her Allâh kelimesini bir ezber ve ön yargı eseri olarak “yaratıcı tek Tanrı” biçiminde çevirmek büyük bir yanılgıdır. O nedenle Allâh sözcüğünü âyet ve hadîsin bağlamı içinde düşünmek gerekir. âyetler içinde sibâk[35] ve siyâkı[36] dikkate almayan bir tercüme, metni doğru çevirmek yerine eskilerin sözlerini onaylama ötesine geçemez. Özellikle çevirilerin mezhepçi dayatmaları onaylatmak için yapıldığı gerçeği ortadayken lügatlar,[37] âyetlerin nuzûl ortamı,[38] târihsel koşullar,[39] antropolojik yaklaşımlar,[40] ekonomi-politik düzlem,[41] sosyo-ekonomik[42] sistem ile birbirine karşıt tefsir,[43] rivâyet,[44] çözümleme[45] ve tercümeler[46] titizlikle elekten geçirilerek anlamlandırma yapılmalıdır.[47]
devam edecek…
NOT: Değerli kardeşim ve yoldaşım Hakan Çelik’in ağabeyi vefât etmiştir. Merhûma rahmet ve mağfiret dilerim, mekânı cennet olsun.
___________________________________________________________________
[1] Emevîler, 661-750 yılları arasında Kral Muâviye tarafından kuruldu ve Kral II. Mervân Dönemi’nde yıkıldı.
[2] Tasavvur: Tasarım, zihinde resim çizme, zihinde canlandırma, göz önüne getirme, zihinde kurma, kurgulama, kurmaca. (Tasarım: Bir şeye zihinde biçim verme ve bu yolla düşünme.)
[3] Politika: Devletin işlerini amaç, yöntem ve içeriğe uygun biçimde gerçekleştirme yöntemlerinin tamamı, siyaset, siyasa. Yönetme işlerini düzenleme, işleri yürütme sanatı.
[4] Asabiye: Damar, fanatizm, gözü kapalı taraftarlık, kızıl elma, yüceltilen ve tartışma dışı tutulan değer. Soy üstünlüğüne, soyun kutsanmışlığına, soyun Tanrı’nın rızasına uygun hizmetler ürettiğine inanma, soyun kutsallığını kabul etme. Soyculuk, boyculuk, bölgecilik, takımcılık, sendikacılık, particilik, akrabacılık, grupçuluk.
[5] Emîr: Emreden, emir veren ve yasak koyan, komutan, yöneten.
[6] İmam: Önder, lider, önde giden, baş, devlet başkanı.
[7] Fâsık: Deliğinden fırlayan fare. Kediyi görüp şaşkınlığından yuvada kalmak yerine yuvadan fırlayıp çıkan ve bu nedenle kediye yakalanan fare. Yaşamında zamanlama hatası yapan, vicdânî değerlerden şaşkın biçimde kaçıp aptalca tuzaklara düşen, misafirlikte umduğunu değil bulduğunu yemek zorunda kalan, düş kırıklığına uğrayan, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olan.
[8] Fıkıh fetvâsı: Hukûk hükmü, mezhep görüşü, kânun hükmü, yasal karar.
[9] Tac, III/44-45.
[10] Üst akıl: Kendisine bağımlı, taklitçi, pasif ve köle ruhlu tipler oluşturmayı amaçlayan ve bu sebeple yaratıcı, üretici, atılımcı, özgürlükçü ve kontol edilmeyen tipleri istemeyen yönetim aklı. Üst aklın zıttına ortak akıl denir. Ortak akıl her yeteneğin kendi alanında yükselebileceği kadar yükselmesine fırsat sağlayan ve bu amaçla herkesin başkalarının hakkına saygı duyarak ortak değer ve davranışlarda buluşmasını hedefleyen ortak karar alma merkezli yönetim aklıdır. Ortak akılda kimse pasifize edilemez, köleleştirilmeye karşı direniş sergilenir, özgüveni yüksek ve hukûka saygılı özgür bireylerden oluşan kurullar ve kararlar olur.
[11] Derin yapı: Her yerde bulunabilen, ancak kendi gerçek yüzünü asla göstermeyen, bulunduğu yeri kontrol etmeye ve yönlendirmeye çalışan gizli ve örgütlü yapılanma. Tüm istihbârât örgütlerinin çalışma biçimi; açık veya gizli yöneticilerin politik emellerini gerçekleştirmek için gruplar, kurumlar ve kuruluşlara elemanlarını yerleştirmesi yöntemi ile yasa dışı örgütler doğası gereği derin yapılardır.
[12] Rivâyet: Bir olay, haber ve sözü zaman, mekân ve şahıs etrafında öyküleyerek aktarma. Öyküleyici anlatım. Söylenti.
[13] Buharî, Kitabü’l-Fiten.
[14] Muslim. 33. İmâre. 12. H. No: 1864. III. 1474.
[15] Ebû Yusuf, Kitâbu’l-Harac, 10.
[16] Buhari, 92. Fiten. 2. Vlll.87; Tirmizi. Sunen. Fiten, H. No: 2190, IV, 482. Kader. 23. H. No: 2285. III.327. Birr. 53. H. No: 2051. III. 239; el-Benna, el-Fethu’r-Rabbânî, İmâre, 58. XXIII. 28.
[17] Fantezi: Sınırsız düş, tamamen hayal gücüne dayalı olan fikir/görsel, zevk ve eğlenmede sınır tanımamak.
[18] R. İhsan Eliaçık, Öteki İslam Tarihi, 3. Cilt, İnşa Yayınları, İstanbul, 2016; İbrahim Sarmış, Şûradan Saltanata Teokrasiye ve Laisizme Yönetim, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2010; Mustafa İslamoğlu, İmamlar ve Sultanlar, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2015; Yaşar Nuri Öztürk, İmam Azam, Yeni Boyut Yayınları, İstanbul, 2009.
[19] Bu hitap biçiminde de bir gariplik var. Peygamber, bir kişiye neden “Ey ensar cemaati” diye seslenir.
[20] Buhari, 92. Fiten, 2, VIII, 87; Muslim, 33. İmâre, 11. H. No: 1845, III. l474; Tirmizi. Kader. 23, H. No: 2284. III. 326: Taberani, el-Mu’cemu’l-Kebir, H. No: 551. I, 204.
[21] Meşrûiyet: Meşrûluk. Yasa, töre ve kânuna uygunluk.
[22] İstismar: Birinin iyi niyet, saflık ve içtenliğini kötü bir amaç için kullanma. Sömürme.
[23] Mankurt: Kırgız edebiyatçısı Cengiz Aytmatov’un Gün Olur Asra Bedel romanında geçen ve kendi halkına karşı düşmanla işbirliği yapan tip.
[24] Beşik ulemâsı: Yönetim tarafından kalemini satması, hakkı gizlemesi, yalan söylemesi, gerçekleri çarpıtması karşılığında desteklenen, doyurulan, makam ve imkânlar verilen aydınlar ve bilginler. Kalemini ve kişiliğini satmış aydınlar/akademisyenler/ bilginler.
[25] Uzun sakal: Uygur edebiyatçısı Ziyâ Semedî’nin Mayimhan romanında geçen ve düşmanla işbirliği yaparak halkına ihanet eden tip.
[26] Saray beslemesi: Yönetim tarafından ünlü yapılan, önü açılan ve bunun karşılığında saraya her türlü hizmeti yapan.
[27] Furkân, 43.
[28] Kaldıraç: Az bir güç harcayarak büyük bir yükü kaldırmaya yarayan sert çubuk.
[29] Tutamak: Tutunacak, dayanacak, güvenilecek şey. Tutulan şey.
[30] Afyon: Olgunlaşmamış haşhaş kapsüllerinin özel bir bıçakla çizilmesi sonucu sızan süte benzer sıvının güneşte katılaşıp esmerleşerek oluşturduğu ve içinde morfin, kodein gibi uyuşturucular bulunan bir madde; güçlü bir zehir olmakla birlikte hekimlikte ağrı kesici olarak ilaçlarda kullanılır.
[31] En’âm, 70.
[32] Yunus, 62.
[33] Nisâ, 76.
[34] Keriz: Kolayca kandırılan, saf, aptal.
[35] Sibâk: Bir sözün/kelimenin/şeyin öncesi, kendinden önce olan, öncesi.
[36] Siyâk: Sözün gelişi, akış şekli. Bir sözün/kelimenin/şeyin sonrası, kendinden sonra gelen, sonrası.
[37] Lisânu’l-‘Arab, el-Furûg fi’l-Luğa, el-Müfredât, Tuhfetu’l-Erîb bimâ fi’l-Kurâni Mine’l-Ğarîb, Keşşâf, Kitâbu’l-Furûg, el-Eşbâh ve’n-Nezâir fi’l-Kur’âni’l-Kerîm, el-Mevârîd; Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Luğat (Ferit Develliğolu), Kelimeler Arasındaki Farklar (İsmail Hakkı Bursevî), Misalli Büyük Türkçe Sözlük (Kubbealtı Lugatı, 3 Cilt), Kur’an Kavramları (Muhammed Esed), Lafızlar Arasındaki Farklar (Müstecâbî-zâde İsmet), Çok Anlamlılık Bağlamında Kur’ân Sözlüğü (Mehmet Okuyan), Konularına Göre Kur’ân (Ömer Özsoy, İlhami Güler), Kur’ân’ın Temel Kavramları (Yaşar Nuri Öztürk), Kur’ân Sözlüğü (John Penrice), Vahyin Dili ve Terimleri (Mehmet Yaşar Soyalan), Kur’an’daki Önemli Sözcük ve Kavramlar (Hakkı Yılmaz) gibi.
[38] Nuzûl: İnme, âyetlerin yazılma ortamı, âyetlerin duyurulma ve yayılma koşulları.
[39] Mekke-Medîne, Arabistan, Sâsânîler, Bizanslılar, Habeşliler, Mısırlılar, Irak ve Suriyelilerin oluşturduğu kültürel, dinsel, ekonomik, toplumsal, siyasal ve hukuksal sistem.
[40] Antropoloji: İnsan bilimi. İnsanın kökenini, biyolojik özelliklerini, evrimini, toplumsal ve kültürel ilişkilerini araştıran bilim dalı.
[41] Ekonomi-Politik: Siyasal ekonomi, siyâsî iktisat. Siyasetin belirlediği ekonomi(k düzen).
[42] Sosyo-Ekonomi(k)/iktisâdî toplum: Hem toplumsal hem de ekonomik alanı ve bunlar arasındaki ilişkileri ilgilendiren. Ekonominin belirlediği toplum düzeni.
[43] Tebyinü’l-Kur’ân (Hakkı Yılmaz), Hak Dini Kur’an Dili (Elmalılı Hamdi Yazır), İnşâu Tefsiru’l-Kur’ân Tefsir Dersleri (Recep İhsan Eliaçık), Te’vilâtü’l-Kur’an (Ebu Mansur el-Matürîdî), Keşşâf Tefsiri (Mahmud ez-Zemahşerî), Esmâ-i Hüsnâ (Mustafa İslamoğlu), İlahi Hitabın Tefsiri (Mustafa Öztürk).
[44] Kütüb-ü Sitte Tercüme ve Şerhi (İbrahim Canan).
[45] Abdulcelil Bilgin, Kur’an’daki Deyimler ve Zemahşer’i’nin Keşşaf’ı, Ankara Okulu Yayınları, Ankara, 2008; Abdulcelil Candan, Kur’an Tefsirinde Sapma ve Nedenleri, Düşün Yayıncılık, İstanbul, 2005;
[46] Nuzül Sırasına Göre Yaşayan Kur’an Meal-Tefsir (Recep İhsan Eliaçık), Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meal-Tefsir (Mustafa İslamoğlu), Kur’ân Mesajı Meal-Tefsir (Muhammed Esed), Aziz Kur’ân Çeviri ve Açıklama (Muhammed Hamidullah), Kur’an Meal-Tefsir (Mehmet Okuyan), Kur’ân-ı Kerim Meali (Yaşar Nuri Öztürk), Evrensel Çağrı İniş Sırasına Göre Kur’an’ın Anlamı (Mustafa Sağ), Lügatli Tefsirî Meal (Ahmet Tekin), Nüzul Sırasına Göre Necm Necm Kur’ân’ın Türkçe Meâli (Hakkı Yılmaz), Kur’ân Mesaj Çevirisi (Edip Yüksel), Kur’an-ı Kerim ve Yüce Meali (Elmalılı Hamdi Yazır), Kur’an Yolu Meâli (Diyanet İşleri Başkanlığı),
[47] Bundan sonra gelecek ve Allâh kavramını irdeleyecek olan yazıları daha iyi anlamak için öncelikle okunması önerilen metin: Namık Kaya, Paradigmanın İnşâsı, Kur’ân’daki Allâh Kim, Lora Yayıncılık, İstanbul, 2021.