Bugüne kadar sayılamayacak kadar çok zorluktan ötürü dijital platform ‘Vahşi Batı’yı hatırlatan bir hukuksuzluk kargaşası içinde…
Mehmet Önal
Türkiye gibi gelecek yerine güne dair konuların Akdeniz heyecanıyla tartışılmasının gelenek olduğu ülkelerde, geleceğe dair yazmak çoğunlukla soğuk karşılanır.
Ancak ironik olarak, matbaanın geç ilgi görmesi gibi nostaljik konularda da otuz kuşak sonra yakınma alışkanlığı, başka kültürlerle kıyaslanmayacak kadar duygu yoğunlukludur.
Oysa geleceğe bakış yaklaşımı, hayatımızı belirleyen teknolojilerin denetlenmesinin ilk adımıdır.
Son on yıldır dijital çağ, insanlığın başını döndüren bir hızla ancak yasal olarak en korumasız alan olarak ilerledi…
Ne de olsa inovasyonun doğası budur. En yeni gelişmeler teknolojiyi bulanlar tarafından ilerletilirken, kamu politikaları hep arkadan yakalamaya teşebbüs eder.
Ayrıca buluşlar sınır tanımaz ve hızla yaygınlaşır. Denetlenmesi için küresel iş birliği şarttır.
90’lardan beri hızla ilerleyen teknolojik gelişim ve küreselleşme, teknoloji denetimi için birçok anlamda üretken bir dönemde.
Fakat Soğuk Savaş’ın yeni cephesi, Çin ve Amerika arasındaki büyük teknolojik rekabet, kişisel verilerin özel şirketler tarafından kullanımlarının yepyeni boyutlara ulaşması ve daha birçok gelişme, gelecek için kaygılandırıcı bir şekil alıyor.
Oysa teknoloji gelişimi hızlandıkça hızlanıyor.
2020’de Covid-19 pandemisi iyi bir örnek. İş yerleri neredeyse bir gecede çevrimiçi çalışmaya geçmeye teşvik edildi. Oturma odaları dünyanın en büyük şirketlerinin butik ofislerine dönüştü. Ofisten yüz yüze ve evden çevrimiçi çalışmanın karışımı ‘norm’ oldu.
Bu hayat tarzı değişiminde daha az fark edilen ise, insanlığın verilerinin dijital ortamda artan oranları oldu.
Dünya Bankası’na göre telekonferans platformlarının 2020’deki kullanımı dünya nüfusunun onda birini buldu. Zoom Aralık 2019 ayında 10 milyon kişi tarafından kullanılırken, Nisan 2020’de 300 milyonu buldu. Cisco Webex Ocak ve Mart 2020 arasında kullanıcı sayısını iki misline çıkartıp 324 milyon kullanıcıya ulaştı.
Evde daha fazla zaman geçiren bir nüfus elbette sosyal medya kullanımı, sanal oyun ve internette video izleme oranlarında rekorlar kırdı.
Bu artışların yan etkisi, verileri kontrol edenlerin; toplum ve bireylerle ilgili sahip oldukları bilgiler sayesinde hayatlarımıza etkilerinin tarihte görülmediği kadar artması oldu.
İnsanlar 40 bin yıl önce mağaralarda resim çizmeye başladığından beri veri topluyor.
Fakat dijitalleşme ile veri oranı yeni bir boyuta ulaştı. Her gün dünyada 500 milyon tweet, 294 milyar e-posta, 65 milyar WhatsApp mesajı atılıyor ve 720 bin saat video Youtube’a ekleniyor. Bu sayılar her yıl da artmakta.
Son 20 yıldır ürettiğimiz veri oranı, bu süreden önceki tüm insanlık tarihinden daha fazla.
Dijitalleşme aynı zamanda ülkelerin karşılaştığı dijital uçurum ve yerel kültürel, politik ve ekonomik özellikleri yansıtacak dijital egemenlik ihtiyacı da dahil olmak üzere toplumsal gerilimleri şiddetlendirme eğiliminde.
Görünen o ki; trafiğin filtrelenmesi, rakip hizmetlerin kullanımının yasaklanması, sansür yoluyla uluslararası dijital iletişimin küresel doğasını etkilemek gibi birçok dijital sınır artarak devam edecek.
Bu jeopolitik zeminde, interneti daha güvenli bir alan haline getirmek için zorlu bir mücadele verilmesinin iki ana nedeni var.
Birincisi, teknolojiye bağımlılık her zamankinden daha hızlı artıyor.
İkincisi, teknoloji daha da karmaşık hale geldi.
Bugüne kadar sayılamayacak kadar çok zorluktan ötürü dijital platform ‘Vahşi Batı’yı hatırlatan bir hukuksuzluk kargaşası içinde…
Elbette denetim için sayısız anlaşma, yasa ve düzenleme var. Ama yeterlilikleri, uygulanabilirlikleri ve küresel geçerlilikleri sorgulanıyor.
2023’te yükselen bir trend insan hakları ve dijital standartlar arasındaki bağlantı olacak. Başlangıç olarak, İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, ‘insan hakları ile yeni ve gelişmekte olan dijital teknolojiler için teknik standart belirleme süreçleri arasındaki ilişki’ konulu raporunu şubat ayında BM İnsan Hakları Konseyi’ne sunacak.
İnsan hakları çevrimiçi ortamda hem etkin hem de tehlikede. Bu iki uç nokta açısından bakıldığında ‘çevrimiçi insan haklarının’ nasıl gelişeceğini öngörmek zor.
Hükümetler için 2023, iki yönü nasıl uzlaştıracaklarına dair arayışlarla sürecek.
Ulusal topraklarda fiziksel olarak saklanması gereken veriler, serbest veri akışı, temel hakların dijital ortamda kapsanması, kullanıcıların ve verilerinin sanal ortamda korunması, yapay zekâ gibi yeni alanların denetlenmesine kadar birçok alan gözden geçirilecek.
Asıl zorluk, etik teknoloji kullanımını korurken, gelişimi teşvik etmeye devam etmek olacak.
Bu dönem dijital hukukun hayatlarımıza etkin olarak girdiği yıl olabilir.