URFA – 75 yaşındaki Sîsey Karayılan, 61 yıldır rengarenk ipleri bir araya getirerek, farklı motiflerle halı dokuyor. Annesinden aldığı mirası ilerleyen yaşına rağmen sürdüren Sîsey’in en büyük özlemi ise eski dostluklar, eski insan ilişkileri ve dayanışma.
Sîsey Karayılan 75 yaşında. Urfa’nın Birecik ilçesine bağlı Konak köyünün Kobanê sınırındaki 10 hanelik Sakaltutan mezrasında yaşıyor. Duvarları dökülen toprak evinde yaptığı halılardan elde ettiği gelirle yaşamını sürdürmeye çalışıyor Dayêka Sîsey. Aslında onun yaşamı bu coğrafyada yaşayan hiçbir kadınınkinden farklı değil. Bereketli toprakları olan Urfa’da; yokluk, yoksulluk, acı, zulüm adına her ne varsa hepsinin tanığı… Zira yaşam bu topraklarda başka türlüsüne hiç mi hiç izin vermiyor zaten. Hele kadınsa söz konusu olan; yaşamlarına dair tek söz hakkı dahi tanınmıyor.
‘Kız kısmının okutulduğu mu görülmüş?’
Dayêka Sîsey’in, hayatına da ana-babası daha doğrusu yıkılası gelenek ve görenekler yön veriyor. 4 erkek 7 kız kardeşlermiş. Ana babası köy yaşamında tarla, bağ bahçeden elde ettikleriyle kıt kanaat anca geçinirlermiş. Okul çağı gelince kızların hiçbiri mektebe gönderilmemiş. Okul yokmuş zaten köylerinde lakin Dayika Sîsey’in aklında da okumak yokmuş. ‘Zira okul nedir, okumak nedir?’ bilmezlermiş. Bilseler de çok bir şey değişmeyecekmiş ya! “Kız kısmının okutulduğu mu görülmüş?” diyerek zaten gönderilmeyeceklermiş. Belki de en çok bu nedenle okumaya çokta gönül etmemiş. Çocuk yaşta bağ bahçe işlerine gitmeye başlayınca yaşanılacak bir çocuklukta kalmamış.
Hayatının hiçbir noktasında kendi kaderini kendi tayin edememiş Dayika Sîsey. Kendine ait tek özgür alanı da dokuduğu halılar olmuş. İstediği renkleri istediği motifleri halılarında yaratmış. 14 yaşında annesinden öğrenmiş halı dokumayı ondan sonra 61 yıl boyunca da hiç bırakmamış. Hatta 25’ine gelip evlendirildiğinde çoluk çocuğa karıştığında bile halı dokumaktan vazgeçmemiş.
‘Biz sevgi nedir bilmezdik, sevmek ayıptı!’
Bu arada evliliği de köydeki birçok kadından biraz daha farklı oluyor Dayika Sîsey’in. Köydeki kız çocuklarının kimisi 14’üne kimisi 15’ine geldiğinde evlendirilirken Dayika Sîsey 25’inde evlendiriliyor. Zira çok güzel bir kadınmış Dayika Sîsey, bu nedenle ana babası kimseleri beğenmemiş ve evlendirmemişler. Böyle böyle derken büyükler karar kılıyor Dayika Sîsey’i teyze oğluyla evlendiriyor. Kararı büyükler verince onlara da diyecek söz kalmadığını araya iliştiriyor. “Peki, seviyor muydun? Ya da hiç sevdiğin oldu mu?” diye soruyorum. “Sevmek de ne demek. Biz ‘sevgi’ nedir bilmezdik. Ayıptı sevmek. Bize böyle öğretildi. Babamız anamız kimi isterse oydu” yanıtını alıyorum.
Hiç kimseye ihtiyaç duymadan çocuklarını büyütüyor
‘Sevgi’ nedir bilmemiş ama eşinden razı olduğunu söylüyor. Kalbini kırmamış, kıymetini bilmiş. “Başka ne ola ki…” diyor. Zaten eşi, ilk çocuğu henüz kucağındaymış ki, sınırdan geçerken mayına basıyor ve yaralanıyor. Sakat kalan eşi ve 30 yıl önce de hayatını kaybediyor. Bundan sonraki hayatı çok daha zorlu oluyor Dayika Sîsey’in ama kimseye ihtiyaç duymadan çocuklarını büyütüyor, evlendiriyor. Fakat ne kadar çaba gösterse de çocuklarını okutamıyor. 8 çocuk hangi birine önlük, yaka, ayakkabı alacak. Haydi üst başı aldı, peki gönderecek okulu nerede bulacak? Şimdiler de olduğu gibi o vakitler de “devlet baba” için buralar, “Orda bir köy var uzakta. Gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” retoriğinden ibaret kalıyor.
‘Düğünümüzde de cenazemizde de dayanışma içindeydik’
Hal böyle… Ama şimdilerde çok pişman değil sanki Dayika Sîsey; ne okuyamadığına ne de çocuklarını okutamadığına… Zira şimdi torunlar mektebe gidiyor da ne oluyor… Devlet aklı “Kürt” olunca hiç değişmiyor. Okula “öğretmen” diye gelenler ne hayır işliyor sanki çocuklara; dövüp sövmekten gayrı…
49 torunu var Dayika Sîsey’in. Çoğunluğu kız; Kandil, Beritan, Rozerin… Hepsi birbirinden güzel, en az 75 yaşındaki nineleri kadar. Kendisine öyle çok benziyor ki torunlar, söylediğimde bunu gözleri parıldayarak gülüyor: “halimize şükürler olsun tabi ama onların kaderi bizimkine benzemesin” diyor.
Şimdiler de tek özlem duyduğu şey ise; eski dostluklar, eski insan ilişkileri… Eskiden insanların birbiriyle yardımlaştığını, dayanışma içinde olduğunu üstüne basa basa söylüyor: “Kalmadı eski insanlar. Biz eskiden bütün işimizi hep birlikte yapardık. Bir köyden diğer köye yardıma giderdik. Düğünümüzde de cenazemizde de dayanışma içindeydik. Bak şimdi sınırın öte tarafından savaştan kaçıp geliyor insanlar. Gören elini uzatan var mı? Yok!”
Yaptığı halılardan gelen savaştan çıkıp gelen ailelere bolca vermiş Sîsey, 2011’de yaşanan Van depremindeki evi yıkılan ailelere de göndermiş. Elinden gelenin bu kadarının olduğunu söylüyor. Yitip gitmiş insanlık onun gözünde, “bir umut belki değişir” diyor: çocuklar, gençler için, yeni doğan bebeler için…