Beklenen konuk, beklenmeyen ölçüde yüklü bir programla geldi ve Recep Tayyip Erdoğan’ın büyük bir sevinçle açıkladığı üzere, Çin artık Türkiye’nin stratejik ortağı olarak tanımlandı.
Çin’le atılan adımların ileri düzeyde olabileceği yönündeki işaretlerin en önemlisi, Konya semalarında yapılan ortak askeri tatbikattı. Amerika ve NATO çevrelerini rahatsız eden bu girişimden sonra, geçtiğimiz Cuma günü, Çin ve Türkiye başbakanları herhalde dünyada büyük yankılar uyandıracak olan ortak bir açıklama yaptılar. Ticari ilişkilerde artık dolar devrede olmayacak! Türkiye ve Çin, Türk Lirası ve Yuan’ı kullanarak alış veriş yapacaklar. Bu kadarı bile, oldukça radikal bir hamle…
Fakat bunun üzerinde yükseldiği ilişkiler bütününe bakınca, Çin ile Türkiye arasında “stratejik ittifak”tan söz etmenin oldukça zengin bir programa dayandığını görebiliriz. Daha önce ABD ve müttefikleri dışında hiçbir ülkeyle bu boyutta askeri işbirliği geliştirmeye yanaşmayan Türkiye’nin bu adımı, aynı zamanda İran ve Pakistan’ı da kapsayan bir dizi ilişkiye işaret ediyor. Suriye ile yapılan ortak tatbikattan sonra, bu alanda yeni bir arayışın başladığına dair yayılan söylentilerin en azından kısmen doğru olduğu anlaşılıyor.
Askeri ortak tatbikatların her zaman geliştirilmek istenen ve belli bir olgunluğa gelmiş olan ilişkiler bakımından kuvvetli bir işaret olduğu kabul edilir. Nitekim son imzalanan ortak anlaşmayla, başta enerji ve ulaşım olmak üzere, büyük yatırımlar ve ileri işbirliği gerektiren iki temel alanda işbirliğinin önü açılmıştır. Eskişehir-İstanbul Hızlı Tren Hattına ek olarak, Ankara-Sivas ve Ankara-Konya Hızlı Tren Hattı da birlikte yapılıyor. Erdoğan’ın açıklamasına göre, bundan sonraki süreçte yaklaşık 5 bin kilometrelik demiryolu ağı, Çin Halk Cumhuriyeti ile birlikte yapılacak. Enerji alanında ise, nükleer enerji santralleri de dâhil olmak üzere, termik ve hidroelektrik santrallerin inşası konusunda görüş birliğini geçen ilişkiler kurulmuş bulunuyor.
Şimdi, geçen haftaki yazımızı bitirirken sorduğumuz soruya dönebiliriz. Türkiye’nin başta Sudan olmak üzere, Afrika’ya olan ilgisinin ve bir “açılım planı” çerçevesinde sürdürülen ilişkilerin Çin’le geliştirilen ilişkilerle bağlantısı nedir?
Çin’in Afrika ilişkilerine baktığımızda, Türkiye ile aynı alan üzerinde ve hemen hemen aynı ülkelerle yoğun bir ekonomik ve askeri ilişki kurma çabasında olduğunu görüyoruz. Çin’in İran ve Pakistan’la olan ilişkileri de Türkiye’nin geliştirmeyi istediği hedeflerle büyük ölçüde uyumlu. Bütün bunlar, geçen hafta Başbakan’ın Avrupa Birliği’ne yönelik “oyalamayın bizi” restinin de arka planını oluşturuyor. Çin Başbakanını ziyaretinden hemen önce yaptığı konuşmanın sertlik ölçüsü, alışılmış blöfleri aşan derecedeydi.
Biraz daha ileriye bakarak şöyle bir tahminde bulunabiliriz. Çin’in belirleyici rol oynamaya aday olduğu bütün Asya ilişkilerinde ABD ve AB gözle görülür bir gerileme sürecine girmiş bulunuyorlar. Kırgızistan başta olmak üzere, ABD iddialı olduğu Orta Asya ülkelerinde artık söz sahibi olma pozisyonunu kaybetti. Afganistan’da ABD hâkimiyeti bitmek üzere, Pakistan ciddi olarak nüfuz bölgesi dışına kaçarak kurtulabilmeyi tartışıyor.
Rusya, eski SSCB hegemonyasını yeniden derleyip topluyor. Yalnızca Kafkasya ve Orta Asya’da durumunu düzeltmekle kalmadı, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde de ABD’nin füze savunma sistemi kurma çabasını püskürterek ileri hamleler yaptı.
Görünen o ki, önümüzdeki uzun süreçte, ABD’nin pervasız saldırısına karşı derin işbirliği yapan Çin ve Rusya, aynı alanlar üzerinde rekabete girişebileceklerdir.
Türkiye, yeni pozisyon arayışını önemli ölçüde bu perspektife dayandırıyor.
Çin, birden bire “stratejik müttefik” olmadı yani…
Evrensel