B. Geçiş Süreci Olarak Peygamber Devri
- Kadın
İslâmî Dönemde Müslümanların malı, kanı ve nâmusu[1] birbirine karşı Kâbe kadar dokunulmaz ilan edildi.[2] Kadınlara bu tür bir bakış kadınları ganîmet olmaktan kurtardı ve kızların aşağılanmasını kaldırdı.[3] Kur’an, erkek ve kadının kendilerine özel üstün yönlerinin olduğunu vurgulayarak herkesin kendi doğası içinde özel olduğunu vurgulayarak eşitliğe gönderme yaptı.[4] Erken dönem İslam tarihinde yirmi bir kadın Ömer’den önce Müslüman oldu ve ilk safı oluşturdu.
- 1. Kölelik-Câriyelik
Kölelik ve câriyelik, çok köklü bir ekonomik getiri olmasının yanında savaş, tarım, ev ve hayvancılık hizmetleri gibi koşullarda iş gören çok yaygın bir uygulamaydı. Bunun “Ha deyince kaldırılması” imkânsızdı. Bu nedenle Kur’an daha Mekke’deyken ilkesel tavrını ortaya koymuş, özgürlüğün yanında durduğunu, kölelik zincirlerinin kırılması gerektiğini vurgulamıştı.[5] Peygamber “Köle bir kadına sahip olup da onun ihtiyaçları için harcama yapan, ona ihsanda bulunan, sonra onu azat edip onunla evlenen kişi iki ecir alır.”[6] diyerek bir taraftan el altındaki esir kadınları ve câriyeleri alıp satmayı, fuhuş sektöründe çalıştırmayı engellerken öte yandan onlarla evlenerek onları özgürleştirmeyi teşvik etmiştir.
Peygamber, “Hiç kimse kölesine ‘Rabbini yedir, rabbini içir.’ diye seslenmesin; ‘Kulum, câriyem.’ demesin. Onlara ‘Yiğidim, kızım, oğlum.’ diye seslensin.”[7] diyerek erkek ve kadın esirlerin onurunu korumayı, onları insan yerine koymayı prensip yapmıştır. Bu ilkelerle yaşayan vicdân elçisi Muhammed, kendisine tokat atılan bir köleyi efendisine baskı yaparak özgürleştirir.[8] Peygamber, kendine sığınan köleyi ve efendisinden çocuğu olmuş câriyeyi daima özgürleştirir. Kendisi elinin altındaki tüm erkek ve kadın esirleri köle ve câriye yapmak yerine daima azat etmiştir.[9] Peygamber, bir ramazanda elindeki tüm kadın ve erkek esirleri azat ederek toplumuna örnek bir davranış sergilemiş ve herkesin elinin altındaki câriye ve kölesini özgürleştirmesini fiilen istemiştir.[10] Peygamber, Yahûdî Kureyzaoğullarından Reyhâne’yi azat edince ona evlilik teklif eder. Ancak o ”Beni nikâhlama, câriyen yap. Özgür kadınlar gibi başıma örtü ve yüzüme peçe örtmek istemiyorum.” deyince Peygamber onu eski evine gönderir.[11] Peygamber, Ay ve Güneş tutulması esnasında köle azat etmeyi tavsiye ederek bu doğal olayları bile kölecilik karşıtlığında kullanmıştır.[12]
Peygamber, Medîne’ye sığınan kölelerin özgür olacaklarını ilan eder. Bu ilanı duyan seksen köle Taif’ten Medîne’ye sığınır. Bunlar, Taif’te bir iç karışıklık çıkarmak isterler, ancak Peygamber sayılarının azlığı nedeniyle onları bundan vazgeçirir ve orduda görevlendirir.[13] Onların orduda görevlendirilmesi ganîmete ulaşmaları, özgür olmaları ve servete kavuşmaları demekti.
Peygamber, efendi-köle ayrımını kaldırmak için azatlı köleler ile şehrin ileri gelenlerini kardeş yapar. Örneğin kendi azatlı kölesi Zeyd ile Ebûbekir’i, Bilâl bin Rebâh ile Hâlid bin Rüveyhâ el-Has’amî’yi kardeş yapmıştır. Hâlbuki azat edilse bile eski bir köleyle varlıklı birinin kardeş yapılması aristokratik Arap geleneği açısından alçaltıcı bir durumdu. Peygamber, Medîne’den savaş amaçlı yirmi beş kez ayrılmış, her ayrılışında yerine bir başkasını vekil bırakmış, hiçbir zaman aynı kişiyi görevlendirmemiştir. Bunlar arasında azat edilmemiş köleler bile vardı.[14]
Azat edilen köleye mevlâ denirdi. Mevlâ ile eski efendisi veya mirasçıları arasında hukûk ilişkileri devam ederdi ve buna velâ hakkı denirdi. Bu hak, azat eden efendinin hakkıydı.[15] Mirasçısı olmadan ölen mevlânın eski efendisi, mevlânın mallarına mirasçı olurdu. Eski efendi öldüğünde hiçbir mirasçısı yoksa malları mevlâya kalırdı. Peygamber, bu şekilde işleyen velâ hakkının câhiliyede olduğu gibi satışını veya bir başkasına bağış yapılmasını yasakladı.[16] Çünkü velâ hakkı kimsesiz ve sahipsiz olup özgürleşen bir köleyi toplumda ezilmekten ve sahipsizlikten koruyan o dönemin bir koruma zırhıydı, köleyi bir kabîlenin bireyi/üyesi yapan sistemdi.
H.4’te mükâteb[17] bir köle olan Farslı Selman’ın efendisi bir Yahûdî’ydi. Selman’dan özgürlüğü için hem para hem de diktiği bazı hurma ağaçlarının meyvelerini istemişti. Bunun üzerine Süleymoğullarının altın madeninden gelen zekâtlarla Selman’ın özgürlüğü satın alınmıştır.[18] Peygamber, Temim kabîlesi esirlerinin yarısını karşılıksız, yarısını da fidye karşılığında serbest bıraktı.
Peygamber, Mustalikoğulları savaşında esir düşen kadın ve çocukları ganîmet olarak bölüştürdükten sonra kabîle başkanının kızı Cüveyriye’yi kendine pay olarak verilen kişiden değerini ödeyerek satın aldı, sonra azat etti ve nikâhladı. Bunun üzerine “Peygamber akrabasının çocuklarını köle yapamayız.” diyen sahâbeler tüm esirleri serbest bıraktılar. Bu olay Mustalikoğullarının Müslümanlaşmasını da hızlandırdı.[19] Peygamber’in bu tavrı köleliğin kaldırılması için çok önemli bir taktiksel davranıştı.
Hevazin kabîlesinin esirleri Müslümanların elindeyken bu kabîlenin önde gelenleri Peygamber’e gelerek yaptıklarından pişman olduklarını, Müslümanlığı seçtiklerini ve bu nedenle ellerindeki esirlerin kendine iâde edilmesini isterler. Peygamber de halkına “Bana ve aile bireylerime düşen esirleri karşılıksız biçimde âzât ediyorum.” diye duyuru yaparak herkesin elindeki köleyi özgürleştirmesini istedi.[20] Zeyd’in babası Peygamber’e fidye ödeyerek çocuğunu almak istedi. Ancak Zeyd Peygamber’in yanında kalmayı seçince Peygamber onu Kâbe’ye götürdü ve herkesin gözü önünde azat ettiğini ilan etti.[21] Ebûbekir, efendilerinden işkence gören Habeşli Bilal ve Umm-u Ubes gibi kadın ve erkekleri satın alıp azat ederdi.[22]
Kur’an’da korumaya alınmış ve rehâbilite sürecinde tutulan esir kadınlarla evlilik teşvik edilir.[23] Araplar câriyeleri genelde fuhuş sektöründe çalıştırarak onların sırtından para kazanırdı. Bu nedenle Arapların gözünde câriye ile evlenmek aşağılık bir iş sayılırdı. Araplarda annesi câriye olanlar soy bakımından itibarsız sayılırdı.[24] Abdullah bin Revaha siyâhî bir câriyesini azat edip onunla evlenince Medîneliler tarafından kınandı. Bunun üzerine “Vicdân, sağduyu ve akla güvenen bir câriye; hoşunuza giden ancak vicdân, sağduyu ve akılcı davranmaktan uzak duran özgür bir kadından daha hayırlıdır.”[25] âyeti kayda girdi.
Medîne’ye getirilen esir kadınlar Remle binti Hâris’in evinde tutulurdu. Tutuklu kadınlardan biri olan Sefâne binti Hatim et-Tâî, elbise ve erzak verilerek kabîlesine karşılıksız gönderilir.[26] Peygamber bu tavrıyla olması gereken bir örneklik sergiler. Bu örneği gören diğer kişiler kadınları bir süre sonra serbest bırakırdı. Ancak kabîlesine dönmek istemeyenler Medîne’de kalırdı.[27] Bizans’tan dönen Medîne elçisini soyan Hisma halkı üzerine bir sefer düzenlenir, yüze yakın kadın ve çocuk ganîmeti elde edilir. Bölge halkı Müslüman olduğunu bildirince hepsi bölgesine özgürce gönderilir.[28] H.8’de Şucâ bin Vehb komutasındaki seriyye[29] ganîmet olarak ele geçirdiği kadınları serbest bırakır.[30] Peygamber, esir edilen anne ve çocuğu ayrı ayrı satarak anne ile çocuğu ayıran Arap ve Yahûdî geleneğini yasaklar.[31] Berîre adlı bir câriye, çalışarak kazanacağı bir para karşılığında efendisiyle özgürlüğünü satın alma anlaşması yapar. Âişe o parayı vermeyi efendiye teklif eder. Efendi ise velâ hakkının kendinde kalması şartıyla satabileceğini söyler. Ancak Peygamber, velâ hakkının alıcıya geçeceğini söyleyerek câriyeyi Âişe’ye aldırır. Âişe aldığı câriyeyi özgürleştirir.[32] Peygamber eşlerinden Meymûne ve Ümm-ü Seleme, kadın ve erkek esir fark etmeksizin esirleri özgürlüğüne kavuşturur.[33]
Abdullah bin Ubey bin Selul, Müslüman câriyesini Bedir’de esir edilen yakışıklı bir Mekkeli ile cinsel ilişki kurup ondan bir çocuk yapması için zorlar. Bu mesele duyulunca Abdullah bin Ubey bin Selul’un isteği âyetle[34] reddedilir.[35] Peygamber, kendisine âilesinden miras kalan câriye Umm-ü Eymen’e anne diye selenir ve kendine bağışlanan bir hurma bahçesini ona verir.[36]
Medîneli şair Kâ’b bin Eşref, Mekke’ye gider ve Mekkelilerle Müslümanlar aleyhine işler yapardı. Yine bu tip bir kargaşa plânından Medîne’ye döndükten sonra hem bazı Müslüman kadınlar hakkında hem de Peygamber’in amcasının eşi Ummu’l-Fadl binti Hâris’in güzelliği, çekiciliği ve seksiliği hakkında şiirler söyleyince öldürülür.[37] Yani Medîne’nin güvenliğini tehlikeye düşürmesi, Medîne’nin bilgi ve haberlerini düşmana ulaştırması, Mekke’ye câsusuk yapması ve kadınların özeli ve onuruna saldırması nedeniyle bu adam öldürülmüştür.
Arapların çobanlık yaptırılan câriyeleri de vardı.[38] Esir kadın hâmileyse doğum yapana kadar, hâmile değilse hayız[39] görüp temizlenene kadar efendisi tarafından cinsel ilişkiye girilmezdi. Efendisinden çocuk doğuran câriyeye ummu’l-veled denirdi ve câriyelikten kurtulurdu.[40] “Kim câriyesini özgürleştirir ve onunla evlenirse iki ecir alır.”[41] diyen Peygamber hem esir ve câriyelerle evlenmeyi aşağılık sayan Arap zihniyetine tepki koymak hem de akrabalık üzerinden dayanışma ve yardımlaşma fırsatı doğurmak için esir kadınlardan Safiye ve Meymûne’yi azat ederek evlendi.[42] Çünkü Arap toplumunda evlilik özgürlüğün kapısını açıyordu. Peygamber, kızı Fatma’ya işlerinde yardımcı olması için esir bir kadın verir ve onu asla dövmemesi konusunda uyarır.[43]
Peygamber, “Size hizmet edenler, kardeşinizdir. Tanrı, onları size emanet etmiştir. Ne yiyor ve giyiyorsanız size hizmet edenlere de onları yedirin ve giydirin.”[44] diyerek devrin koşulları içinde köle ve câriye konumuna düşmüş hizmetçiler hakkında yeni bir bakış ortaya koyuyor. Öncelikle onların bir insan olarak görülmesi, mal olarak görülmemesi gerekiyordu. Efendi ile köle yiyecek, giyecek ve barınma konularında eşitlenince ve efendi ile köle birbirine kardeş yapılınca kölenin bir mal olarak görülmesinin önüne psikolojik olarak geçiliyordu. Kölenin de insan olduğu, bir metâ olamayacağını hissettirmek köleliği kaldırmada psikolojik engellerin de kaldırılması gerektiğini belirginleştirir.
Araplarda köle hediye etme geleneği de vardı. Bunu bilen Mısır kralı Mukavkıs, Peygamber’in İslâm’a davet mektubuna karşılık bir hadım ağası ve kadın köleler gönderdi. Peygamber bunların arasında tek Hıristiyan olan Mâriye’yi kendine eş yaptı, diğer köleleri bazı sahabelere hediye etti.[45] Peygamber, bu köleleri geri gönderemezdi, çünkü onlar geri gitseydi kölelikleri devam edecekti. Peygamber’in Mâriye’yi eş yapması, hediye ettiği kölelerin de sahabe gözünde bir köle olmaktan çıkarılması için atılmış bir adımdı. Çünkü sahabeler, kölelere Peygamber’in davranışı dışında bir tavır sergileme lüksüne sahip değildi.
devam edecek…
__________________________________________________________________
[1] Nâmus: Doğruluk, dürüstlük, erdemlilik, ahlâklılık, sözünde dosdoğru durmak. (Nomos, söz demektir, sözünde durmaya nâmusluluk denir. Ancak Türkiye toplumu gibi Doğu toplumlarında ve Araplarda kadının cinselliğini korumasına nâmus denmesi yaygın bir yanlıştır.)
[2] Buhârî, Hacc, 132.
[3] İsrâ, 23-25, 31; En’âm, 151; Nahl, 56-59; Nisâ, 24-25.
[4] Nisâ, 34.
[5] Beled, 13/Fekk-u Ragabe
[6] Buhârî, Itk, 49.
[7] Buhârî, 5/2348.
[8] A. Davutoğlu, Müslim Şerhi, K. Eyman, 8/254.
[9] Belâzurî, Ensâb, 1/948.
[10] Muhammed Hamidullah, Rasulullah Muhammed, Çeviren: Salih Tuğ, 2. Cilt, İrfan Yayıncılık, İstanbul, 2000.
[11] Belâzurî, Ensâb, 1/920.
[12] Buhâî, Itk, 49.
[13] Belâzurî, Ensâb, 1/989.
[14] Muhammed Hamidullah, İslâm’da Devlet İdaresi, Beyan Yayınları, 2. Cilt, İstanbul, 1998.
[15] Buhârî, Ferâiz, 85.
[16] Buhâî, Itk, 49.
[17] Mükâteb: Yazışma. Efendi ile kölenin anlaşması. Kölenin özgürlüğünü efendiden satın almak için yaptığı anlaşma.
[18] Muhammed Hamidullah, Rasulullah Muhammed, Çeviren: Salih Tuğ, 1. Cilt, İrfan Yayıncılık, İstanbul, 2000.
[19] Buhârî, Itk, 49.
[20] Buhârî, Itk, 49.
[21] Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1. Cilt, Beyan Yayınları, İstanbul, 2013.
[22] Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, 2. Cilt, Beyan Yayınları, İstanbul, 2013.
[23] Nisâ, 25.
[24] İbnu’l-Cevzî, Zâdu’l-Meâd, 2/57.
[25] Bakara, 221.
[26] Vâkıdî, el-Meğâzî, 3/987-988.
[27] İbn-i Hişâm, es-Sîre, 4/226.
[28] Vâkıdî, el-Meğâzî, 2/753-754.
[29] Seriyye: Gece yolculuğu yapmak/yaptırmak, geceleyin yola çıkmak. Vicdân elçisi Muhammed’in katılmadığı keşif ve istihbârât amaçlı oluşturulan askerî harekâtlardır.
[30] Vâkıdî, el-Meğâzî, 2/524.
[31] Vâkıdî, el-Meğâzî, 2/524.
[32] İmam Mâlik, Muvatta, 166; Buhârî, Salât, 70.
[33] İbn-i Sâ’d, Tabakât, 5/173-174.
[34] Nûr, 33.
[35] İbn-i Şebbe, Târîh, 1/367.
[36] Buhârî, Sahih, 3/144; İbn-i Sâ’d, Tabakât, 8/223.
[37] İbn-i İshâk, Sîre, 297.
[38] İmam Mâlik, Muvatta, 486.
[39] Hayız: Suyun akıp taşması, kanın akması. Kadınların âdet kanı, ergenlik çağına giren sağlıklı bir kadının rahminden düzenli aralıklarla akan kan. Regl, aybaşı.
[40] Vâkıdî, el-Meğâzî, 2/638.
[41] Müslim, Nikâh, 14/86; Ebû Dâvûd, Nikâh, 6/2053.
[42] İbn-i Sâ’d, Tabakât, 8/117, 121.
[43] Muhammed Bâkır, Tezvic, 57.
[44] Buhârî, İman, 22.
[45] Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, 1. Cilt, Beyan Yayınları, İstanbul, 2013.