- 1. İstihbârât
Rukayka binti Ebî Sayfi bin Hâşim, vicdân elçisi Muhammed’in Mekkeliler tarafından gece vakti suikaste uğrayacağını haber vermiştir.[1] Ebûbekir’in azat ettiği ve çobanlık yaparak geçinen Âmir bin Füheyre, Muhammedî devrimciler için istihbârat toplardı.[2] Peygamber çıkacağı seferi daima gizli tutardı.[3] Peygamber, hicret sırasında gizlice Müslüman olmuş olan amcası Abbas’ı Medîne’de istihbârât için görevlendirdi. Abbâs, Taifle de iyi iş yapan zengin bir tüccar olduğundan Mekke, Taif ve çevre kabîlelerinin haberlerini Peygamber’e ulaştırıyordu.[4] Peygamber, bir ajanını Mekke’de Müslümanlar için casusluk yapan biriyle temas kurması için gönderir ve gizlenmesinden tutuklu bulunan Müslümanlara kadar kimlerle görüşeceğinin bilgisini verir. Mekkeli Müslüman ajan ise Mekke’de kuyumculuk yapan biriydi.[5]
Peygamber, sayısı onu geçmeyen istihbârât amaçlı keşif kolları çıkarır, komutana “Şuraya varana kadar yazılı metni açma, oraya varınca aç ve oku.” derdi. Hedefe ulaşan keşif kolu orada mektubu okuyarak gerekli talimata göre haber toplardı.[6] Peygamber, Ebû Süfyan’ın Sûriye’ye giden kervanını Talha bin Ubeydullah ile Said bin Zeyd’e takip ettirdi.[7] Uhud Savaşı için Mekke’den gelen ordunun sayı ve teçhizatını Hubâb el-Münzir adlı Müslüman casus Peygamber’e ulaştırdı.[8] Mustalik oğulları kabîlesinin Medîne’ye saldırı hazırlığı içinde olduğunu, silah ve askerî gücünün durumunu Büreyde bin Huşayb’ın istihbârât bilgisiyle öğrenen Peygamber daha hızlı ve daha donanımlı davranarak yapılan çatışmayı kazandı.[9] Hendek Savaşı sırasında Müslüman olan ancak Yahûdîler içinde istihbârât için durdurulan eski bir Yahûdî, Kureyza oğullarının arkadan vuracağını gizlice Peygamber’e haber verir.[10] Peygamber, Ahzab Savaşı’nda istihbârât için Huzeyfe el-Yemân’ı görevlendirir. O, Ebû Süfyan’ı öldürecek fırsatı bulmasına rağmen böyle bir emir almadığı için öldürmez, sadece ordu hakkında bilgi alıp döner.[11] Enes bin Ebî Mersed el-Ganevî, Peygamber’e Hevazin kabilesinin haberini ulaştırır.[12]
Peygamber, geceleri devriyeler çıkarırdı. Hendek Savaşı sırasında Mekke ordusuna Huyey bin Ahtab adlı Hayberli bir Yahûdî, 20 deve yükü hurma, arpa ve hurma kabuğu göndermişti. Ancak Müslüman devriye kuvvetleri bu yükü yakaladı ve karargâha ganimet olarak getirdi.[13]
Medîne’de bedevî Araplar, Yahûdîler ve münâfıklar Mekkeliler için, Nebâtîler ise Bizans için ajanlık yapardı.[14] Peygamber’in Mekke’ye gönderdiği casuslarından Umeyye bin Huveylid, yalakanıp bir ağaca bağlanır ve öldürülür.[15] Peygamber, Hendek Savaşı sırasında gizli Müslüman olan Nuaym bin Mes’ud aracılığıyla Mekkeliler ile Kureyza oğullarının arasını açtı.[16] Peygamber, savaş ve istihbârât sürecinde parola kullanılmasına önem verirdi.[17] Peygamber, psikolojik savaşa da önem verirdi. Bu amaçla düşmanın gözünde moralli görünmek için askerlerin şakalaşmalarını, tekbir getirmelerini, sohbet etmelerini ve zaferle ilgili konuşmalarını isterdi.[18]
- 2. Sınır
Medîne’nin 32 km’lik tüm çevresi Medine merkez alınarak koruma altına alınmış, harem ilan edilmiştir. Haram bölgenin yasaklarını ihlal edene yerel bir ceza türü olarak kırbaçlama ve elbisesini soyma cezası veriliyordu.[19] Harem alanı zulüm ve adâletsizliğin kol gezdiği coğrafyada bir barış adası yapılmıştı. Unutulmasın ki Peygamber sınırı kutsallaştırmıyor; savaş, talan, yağma, gasp ve tecâvüzlere karşı önlem almak için koruyucu tedbirler alıyor, korunaklı alan çiziyor, güvenli bölge oluşturuyor, savunma hattı çiziyor. Böylece önceliğini kurmak istediği barış ve güven toplumunun can ve mal güvenliğine veriyor; sonrasında buradan hareketle alanı genişleterek barış topraklarının kapsamını Medîne Sözleşmesi ve Hudeybiye Anlaşması’yla genişletiyordu.
Mekke’nin silahlı biçimde ele geçirilmesi savaşın bir zorunluluk olması nedeniyledir. Çünkü Mekkeli kodamanlar savaşla yenilmeden Medîne’ye saldırıdan vazgeçmeyecekti. Bu sebeple Peygamber Mekke’yi askerî operasyonla aldıktan sonra yaptığı anlaşmalara uymayan, Medîne’nin barışçıl politikalarına karşı askerî, siyasal, ekonomik ve hukûkî anlamda sürekli saldırılar gerçekleştiren; Medîne’nin düşmanlarını finanse eden Hayber’e savaş ilan etmesi barış devrimini gömmek isteyenlere karşı yürütülmesi gereken bir savaştı. Her devrimci hareketin karşısına eski düzenden beslenenler çıkar, bu nedenle statükonun ordu, politika, ekonomi ve hukûk kurumlarıyla savaşmak devrimin doğasında vardır; aksi halde devrim düzenin sahipleri ve köleleşmiş ezik koruyucuları tarafından boğulmaya çalışılır. Saldırılara karşı düşmanın silahlarıyla mücadele edebilecek ideoloji temelli savunma hatları oluşturmak, düşmanın zayıf noktalarını tespit edip devrimin yolunu açmak devrimci mücâdelenin olmazsa olmazıdır.
- 3. Sit Alanı
Araplar, yasaklı veya korunaklı alanlara himâ derdi. Buralar mera ve otlak amaçlı kullanılan ve tarım dışı işlere ayrılan bölgeydi. Bu bölgenin hayvanlarına asla dokunulmazdı. Buralar korunmasında kamu yararı görülen yerlerdi.
Araplar, su kaynağı, kuyu ve kanal içeren sonradan ağaçlandırılmış verimsiz arazilere harîm/haram derdi. Bu bölgenin hayvanlarına da asla dokunulmaz ve buralar birer sit alanı kabûl edilirdi. Haram bölgede ağaçlar kesilmez, hayvanlar öldürülmez, otlar yolunmaz ve ağaç yaprakları koparılmazdı. Harîm/haram bölge insan ve hayvanların ortak alanı sayılırdı.
- 4. Bayrak-Flama
Arap kabîleleri birbiriyle savaşırken kabîleyi temsil eden bayrak ve sancaklar kullanırdı. Savaşta bayraktarlık[20] ve sancaktarlık[21] yapmak Araplar arasında onur sayılırdı.[22] Peygamber de sahabesini gazâ (gazve) ve seriyyelere gönderirken dönemin bir uygulaması olan bayrak ve sancağı kullanırdı.[23] İslâmî Dönemde bu gelenek sürdürüldü, ensâr ve muhâcirin bayrakları ayrıldı.
Peygamber; savaş, gaza ve seriyyelerde bayrak ve sancağı taşıma görevini daima farklı kişilere verirdi.[24] Böylece Araplar arasında bayrak ve sancak taşımaktan doğan şeref yarışı ve cesaret göstergesi rekâbeti Peygamber tarafından rekâbet alanı olmaktan çıkarılmış, “Değeriniz bayrak veya sancaktan gelmez, hepiniz eşitsiniz; üstünlük topluma karşı görev ve sorumluluğu yerine getirmededir.”[25] ilkesi bir daha hatırlatılmıştır.
________________________________________
[1] Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in Savaşları, Beyan Yayınları, İstanbul, 2002.
[2] Buhârî, Menâkibu’l-Ensâr, 45.
[3] Buhârî, Cihâd, 102.
[4] Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in Savaşları, Beyan Yayınları, İstanbul, 2002.
[5] Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in Savaşları, Beyan Yayınları, İstanbul, 2002.
[6] Buhârî, Cihâd, 169; İlim, 8.
[7] İbn-i Abdi’l-Ber, el-İstiâb, 2/219.
[8] İbn-i Sâ’d, Tabakât, 2/37.
[9] İbn-i Sâ’d, Tabakât, 2/63.
[10] İbn-i Hişâm, es-Sîre, 3/240-242.
[11] Buhârî, Cihâd, 40; Müslim, Cihâd, 30.
[12] İbn-i Hacer, el-İsâbe, 1/73.
[13] Muhammed Hamidullah, Hz. Peygamber’in Savaşları, Beyan Yayınları, İstanbul, 2002.
[14] İbn-i Hişâm, es-Sîre, 2/292.
[15] İbn-i Hacer, el-İsâbe, 1/128, 419.
[16] İbn-i Hişâm, es-Sîre, 3/240.
[17] Ebû Dâvûd, Sünen, Cihâd, 102.
[18] Buhârî, Meğâzî, 8, 18, 31; Cihâd, 42, 130
[19] Muhammed Hamidullah, Vesâiku’s-Siyâsiyye, 240.
[20] Bayrak-tar: Bayrak taşıyan.
[21] Sancak-tar: Sancak taşıyan.
[22] Taberi, Tarih, c. 3, s. 387; İbn-i Sa’d, Tabakatu’l Kübra, c. 2, s. 77; İbn-i Hişam, Siretu’n Nebeviyye, c. 2, s. 316, 334; Hakim Nişaburi, Müstedrek, c. 3, s. 37; Zehebi, Mizanu’l İtidal, c. 2, s. 218; İbn-i Hacer, Fethu’l Bari, c. 9, s. 18; Taberi 3/13; İbn-i Hişam 4/42,43; Beyhaki Delail 4/212.
[23] Buhârî, Cihâd, 119; Fedâil, 9.
[24] Muhammed Hamidullah, İslam Peygamberi, c. 2, Beyan Yayınları, İstanbul, 2013.
[25] Hucurât, 13.