İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu kan kanseri hastalığı nedeniyle tedavi gören 18 yaşındaki Abdullah Akçay’ın tahliyesine yönelik çalışmalarıyla ilgili gelişmeleri anlattı. Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin raporunda tedaviye yanıt vermediği, hayati tehlike altında bulunduğu, cezaevinde kalamayacağı belirtilen Akçay’ın son günlerini sevdikleriyle geçirmesinin önündeki tek şey ise bürokratik engeller. İHD’den yapılan açıklama şöyle:
Kan kanseri hastalığı nedeniyle Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde tedavi gören 18 yaşındaki Abdullah AKÇAY’ın tahliyesine yönelik çalışmalarımız bürokrasi ve duyarsızlık engeline çarpıyor. Şöyle ki;
– 24.08.2009 tarihinden beri hastanede tedavi gören ve akut lösemi teşhisi konulan Abdullah AKÇAY hakkında Adli Tıp raporunun ancak 21 Mayıs 2010 tarihinde çıkartılabildiğini öğrendik.
– Endişe ile günleri saydığımız bir anda 21 Mayıs tarihli rapor postaya ancak 15 Haziran 2010’da verilmiştir.
– 16 Haziran 2010 günü Kartal Cumhuriyet Savcılığı’na ulaşan rapor 1 Temmuz 2010 tarihine kadar Savcılıkta bulunamamıştır. 1 Temmuz günü ısrarlı çabalarımız sonucu rapor savcılık kalemindeki yığılı dosyalar arasından çıkartılabilmiştir.
– Abdullah’ın cezaevinde kalamayacağı yönünde hüküm içerdiği daha önce sözlü olarak tarafımıza bildirilen raporun onun cezaevinde kalabileceği saptamasında bulunduğunu üzülerek öğrendik.
– Bu sefer, böylesi bir sonuca ulaşabileceğimiz kuşkusu içinde Adli Tıp Kurumu’na 25 Haziran 2010 tarihinde, Silivri Cumhuriyet Savcılığı’nın durumun aciliyetini belirten üst yazısıyla sunduğumuz Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi raporunun peşine düştük. Bu raporda Abdullah AKÇAY’ın tedaviye yanıt vermediği, hayati tehlike altında bulunduğu, cezaevinde kalamayacağı net bir şekilde belirtiliyordu. Bu yeni rapor üzerinden Adli Tıp’tan hızlıca yeni bir rapor çıkartma mücadelesine giriştik.
– 25 Haziran günü verdiğimiz Silivri Cumhuriyet Savcılığı yazısı ve ilgili raporun 2 Temmuz 2010 itibariyle Adli Tıp Kurumu’nda henüz dikkate alınmadığını, bunu bir yana bırakalım dilekçe ve raporun bulunamadığını gördük.
– Israrlı çabalarımız sonucu dilekçe ve rapor bulundu. Bunun bir an önce işleme konulması talebimiz ilgili dosyanın Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildiği ve dosya olmadan işlem yapılamayacağı şeklinde yanıtlandı.
– Bu dosya da Kartal Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Adalet Bakanlığı’na gönderilmiş durumda.
– Dosya peşinden koşarken Abdullah ömründen bizler de sağlığımızdan kaybediyoruz.
– 24 Ağustos tarihinde kan kanseri teşhisiyle hastaneye yatan bir mahpus ancak Şubat ayında Adli Tıp Kurumu’na sevk ediliyor. Gerekli rapor ancak 21 Mayıs’ta çıkabiliyor. Bu rapor da 15 Haziran günü postaya veriliyor ve ısrarlı çabalarımız üzerine 1 Temmuz’da savcılık kaleminde bulunuyor.
– Şu anda bütün bu süreçler yeniden başlamış durumda. Biz tedaviye yanıt verilmediğini, cezaevinde kalmanın mümkün olmadığını, hayati tehlike bulunduğunu üzerine basa basa belirten bir rapor ile Adli Tıp Kurumu’ndan yeniden rapor almaya çalışacağız.
– Aylarca bekleyecek zamanımız yok. Bizler günleri sayıyoruz. Abdullah için tahliye ile birlikte bir mucize peşindeyiz. Söylemeye korkuyoruz ama “veda hakkını”, “huzur hakkını” savunuyoruz.
– Ama raporlar aylar sonra çıkıyor, postaya verilmiyor, kalemlerde bulunmuyor.
İnsanı değil çıkar gruplarını temel alan sistemin savunucusu duyarsız ve duygusuz yetkililer tabii ki önemli bir sorun, ama bu gerçeği sadece böylesi bireylerle açıklamak mümkün değil. Uğraşımız sırasında duyarlı ve iyi niyetli yetki sahipleri ile de karşılaşıyoruz.
Okmeydanı Hastanesi raporu üzerine acil olarak Adli Tıp Kurumu’na yazı yazan Silivri Cumhuriyet Savcısı, her ne kadar her zaman görüşme imkanı bulamasak da Adli Tıp Kurumu yetkilileri tarafından aranarak bilgimize başvurulması, bize bilgi verilmesi umutlandıran ve sevindiren gelişmeler.
Ama sorun esas olarak sistem sorunu. Normalde bir iki günde, haydi bir iki haftada sonuçlanacak işlemler ayları buluyor.
Acil evraklar, acilen yetkililerin önüne değil yığılı dosyaların arasına konuluyor. Akut lösemi hastasının 3’er aylık periyotlarla cezasının ertelemesi, hastalığın iyileşemez olması durumunda cezanın Cumhurbaşkanı tarafından kaldırılması yasalarca tanınmış bir hak. Hastalığının ilk dönemlerinde Ceza İnfaz Kanunu 16. madde gereği Abdullah’ın cezalarının ertelenmesi gerekiyordu. Şu anda ne yazık ki Anayasa’nın 104. maddesi hükmü gereğince cezanın tamamen ortadan kaldırılması söz konusu.
Ceza ertelemesi kararı sistemin ezici çarkları ve kendi çocukları hakkında aynı kararı vermeyecek olan yetki sahiplerinin olumsuz tutumları nedeniyle şu ana kadar çıkmadı. Erteleme ya da cezanın kaldırılması, her ne olursa Abdullah dışarıda olmalı. Bir mucizenin gerçekleşmesi, huzur ve veda hakkının sağlanması için. Günlerimiz sayılı ve değerli. Acele edelim.
Radikal